İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Erdoğan'ın 14 Mayıs'ı seçim tarihi olarak işaret etmesiyle ilgili, "Gülünç bir biçimde lafı çevirmeye çalışsa da bu bariz şekilde bir erken seçimdir. Neden erken seçim kararı aldılar biliyor musunuz? Çünkü gençlerin oy kullanmasından korkuyorlar. Çünkü gençlerin onları sandığa gömeceklerini çok iyi biliyorlar. Okulların açık olduğu bir zamanda, hatta sınavların olduğu bir dönemde seçim yapmak demek gençlere, 'oy kullanmayın' demektir" dedi.

Akşener'den 14 Mayıs açıklaması: Gençlere oy kullandırmamak için erken seçim kararı aldılar
Fotoğraf: AA

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın seçim tarihi olarak 14 Mayıs'ı işaret etmesiyle ilgili konuşan Akşener, "Gülünç bir biçimde lafı çevirmeye çalışsa da bu bariz şekilde bir erken seçimdir" yorumu yaptı. İktidarın gençlerin oy kullanmasından korktuğu için erken seçim kararı aldıkları değerlendirmesi yapan Akşener, "Okulların açık olduğu bir zamanda, hatta sınavların olduğu bir dönemde seçim yapmak demek gençlere, 'oy kullanmayın' demektir" ifadelerini kullandı.

İsveç'te Türkiye’nin büyükelçilik binasının önünde aşırı sağcı ve ırkçı politikacı Rasmus Paludan'ın Kuran yakmasıyla ilgili İsveç hükümetine tepki gösteren Akşener, "Cuma günü Stockholm'deki yerel bir mahkemede suç duyurusunda bulunacağız. Bu nefret suçuna yol verdiği için İsveç hükümetini yargıya şikayet edeceğiz" diye konuştu.

Akşener ayrıca, Ankara'da öldürülen eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetine de değinerek Erdoğan'a tepki gösterdi. Akşener, "Devletin gücünü kullanarak gerçek failleri örtbas etmeye çalışıyorlar. Yine savcılar değişiyor, yargı yine bir sopa olarak kullanılıyor. Sen bostan korkuluğu musun Sayın Erdoğan? Görevini yerine getir Erdoğan" dedi.

Akşener'in açıklamalarından satırbaşları şöyle:

"Geçtiğimiz günlerde, İsveç’teki büyükelçiliğimizin önünde yaşanan ahlaksız hadiseye ilişkin birkaç noktaya değinmek istiyorum. Öncelikle kutsal kitabımız, Kuran-ı Kerim’i yakmaya çalışarak, değerlerimize saldıran bu vandallık, bu barbarlık, bu düşmanlık dünyanın hiçbir yerinde, fikir hürriyeti olarak pazarlanamaz. Bu düpedüz bir nefret suçudur. İsveç hükümetinin, insan hakları kisvesiyle bu duruma yol vermesi ise, asla ve asla kabul edilemez bir acizliktir. Bu acizliği bir kez daha, şiddetle kınıyorum. Biz, İYİ Parti olarak bu iki yüzlülüğü reddediyoruz.

"SEÇİM MALZEMESİ ÇIKTI DİYE SEVİNİYORLAR"

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten bir iktidar böyle ciddi bir konuda sadece eleştiriyle, göstermelik tepkilerle yetinemez. Siyaset üstü gördüğümüz bu tip konularda, iktidarın yapması gereken 'dostlar alışverişte görsün' anlayışının ötesine geçmektir. Devleti yönetenler, bu sorumlulukla ve yetki sahibi olmanın ciddiyetiyle hareket etmek zorundadır. Ama maalesef Sayın Erdoğan ve arkadaşları, bu tarz konularda genellikle, 'Oh ne güzel! Seçim için malzeme çıktı…' diye sevinmeyi tercih ediyorlar. İç politika için siyasi rant devşirmeyi tercih ediyorlar. Bol bol gürültü çıkartmayı ama iş icraata gelince arazi olmayı tercih ediyorlar. Artık çok açık şekilde anlıyoruz ki, iktidar bu konuda, kalıcı ve somut adımlar atmaya kesinlikle niyetli değil.

O halde biz, İYİ Parti olarak, bir adım atıyoruz. Üstelik bu adım İsveç Savunma Bakan’ının ülkemize gelişini ertelemekten veya yandaş kanallarda mizansenler yazmaktan çok daha sonuç odaklı bir adım. Az önce de söyledim, bu aşağılık eylem fikir özgürlüğü olarak pazarlanamaz. Nitekim bunu sadece biz değil, İsveç’in de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de söylüyor. Sözleşme kapsamında bu şekilde korunan bir özgürlük yok. Yani, İsveç hükûmeti bu eylemi engellememekle ve üstüne üstlük yapılmasına müsaade etmekle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yükümlüklerini de ihlal etmiş bulunuyor. Dolasıyla, bu tablo karşısında biz de İsveç’te İYİ Parti gönüllülerimizden bir grubu hareket geçirdik. Cuma günü Stockholm'deki yerel bir mahkemede suç duyurusunda bulunacağız. Bu nefret suçuna yol verdiği için İsveç hükümetini yargıya şikayet edeceğiz.

SİNAN ATEŞ CİNAYETİ

Ankaramızın göbeğinde Sinan Ateş'e karşı aşağılık bir suikast düzenlendi. İlk günden beri takip ettiğim olaya Ateş ailesinin isteği üzerine siyaseti bulaştırmadım. Devletin devletliğini yargının da sorumluluğunu yapmasını bekledim. 26 günün ardından görüyorum ki, bu olay artık aileyi aşmış ve devlet yönetiminde ciddiyetin ne denli kaybolduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Devletin dört bir yanını saran mafyalar, simsarlar, tefeciler, uyuşturucu kaçakçıları gün gibi ortalığa saçılmıştır. Düşünebiliyor musunuz? Aşağılık suikastin üzerinde birçok soru işareti varken toplum vicdanı atılan her şaibeli adımla yara alırken, milletimiz devletini göreve çağırırken adım atan tek bir makam bile yok. Sayın Erdoğan halde ben de sana sesleniyorum; senin yönettiğini iddia ettiğin ama belli ki yönetemediğin bu devletin içinde neler dönüyor?

Söyler misin bu nasıl bir ciddiyetsizliktir? Bu nasıl bir yönetim boşluğudur? Bu nasıl bir lakaytlıktır? Hani Dicle'nin kenarında kurdun kaptığı koyun bile senin mesuliyetin altındaydı? Madem öyle mesuliyet senin Sayın Erdoğan, Dicle’nin kenarında değil başkentin göbeğinde aşağılık bir suikastle bir vatan evladına kıydılar. Üstelik bunu herkesin gözü önünde yaptılar ve şimdi de devletin gücünü kullanarak gerçek failleri örtbas etmeye çalışıyorlar. Her zaman olduğu gibi yine savcılar değişiyor, yargı yine bir sopa olarak kullanılıyor, yine bir katil dışarıda geziyor. Sen bostan korkuluğu musun Sayın Erdoğan? Kendine gel! Bu nasıl bir yargı sürecidir? Bu nasıl bir hukuk devletidir? Bu nasıl bir devlet yönetimidir? Biliyorum, sen kerim devlet anlayışımızdan nasibini alamadın. Görüyorum, milletimizden de koptun gittin. Ama artık maneviyatını da mı unuttun Sayın Erdoğan? Vicdanını da mı unuttun? Ahireti de mi unuttun?

Bengisu’ya, Banu Çiçek’e Ayşe Ateş’e borcun var sayın Erdoğan. Seçmeninin senelerdir sana oy verip seni ayakta tutan seçmeninin yeğeninin katilini bulmak devlet başkanı olarak görevin sayın Erdoğan. Bu görevini yerine getireceksin Erdoğan. Ben başkasını bilmem Sayın Erdoğan, 2008’de yapılan seçimler sonrasında bu ülkenin tek hakimi sensin Sayın Erdoğan, kanun da hukuk da adalet de sensin. Onun için diyorum ki sen bostan korkuluğu musun? Görevini yerine getir Erdoğan! Bizim buna susacağımızı zannediyorsan çok yanılıyorsun. Devlet ciddiyetine olan inancımız bugüne kadar edepli bir biçimde devletin kurumlarını yöneten senin tarafından görevlerin yerine getireleceğini bekledik ama şu andan itibaren susmayacağız, kabullenmeyeceğiz. Gerçekler ortaya çıkana bu olayın peşinde olacağız.

BAKAN NEBATİ'YE ENFLASYON TEPKİSİ

Hala daha Nebati Bakan, çıkıp 'kasımda enflasyonun boynunu kırdık, aralıkta belini kırdık. Şimdi devamı gelecek. Bundan sonra, enflasyonla mücadelede en rahat alandayız diyor… Hem enflasyonla mücadeleden söz ediyor hem de 'Türk Lirası'nı değerli hale getirirseniz sanayi yavaşlar işsizlik olur. Türk Lirası'nı değersiz hâle getirirseniz ise bunun tam tersi olur' diyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Böyle bir cahillik, böyle bir iş bilmezlik olabilir mi? Hem enflasyonla mücadeleyi hem de Türk Lirası’nı değersiz hale getirmeyi aynı anda hedefleyemezsiniz. Birinden birini öncelemeniz gerekir. Eğer ki Türk Lirası’nın değersiz olmasını savunuyorsanız 'yaşasın enflasyon' demeniz gerekir. Ki zaten siz düpedüz bunu savunuyorsunuz.

Bu vesileyle sizlerin aracılığıyla Nebati Bakan’ı şimdiden uyarıyorum fazla ve büyük konuşmayın Sayın Bakan. Rahata da fazla alışmayın. Hatta patronunuza da fazla güvenmeyin. Asla unutmayın, ekonomimizdeki tahribat konusunda Bay Kriz’in ilk suç ortağı siz değilsiniz. Beceriksizlikte dünya lideri olmak kolay değil… Tek başına böyle büyük bir başarısızlığa imza atmak hiç kolay değil. Emin olun Bay Kriz sizler olmadan bunu başaramazdı. Ama malum artık yolun sonu geldi… Sandık artık ufukta göründü. Millete hesap verme gününe artık çok az kaldı. Şimdiden valizinizi toplamaya masanızı boşaltmaya başlarsanız iyi edersiniz. Çünkü milletin Bay Kriz’e sandıkta çıkartacağı fatura karşısında ihaleyi üzerine yıkacak biri lazım olacak. Vallahi gözlerinizdeki ışıltıya hiç aldanmaz. O ihaleyi anında size yıkar affetmez. Vallahi gözlerinizdeki ışıltıya hiç aldanmaz suçu üzerinize atar. Işıltı mışıltı hak getire olur gidersin gümbürtüye. Bir bakarsınız Instagram’dan paylaşmak üzere duygusal bir metin kaleme alıyorsunuz. Benden söylemesi.

"GENÇLERİN ONLARI SANDIĞA GÖMECEKLERİNİ ÇOK İYİ BİLİYORLAR"

Yalnız belli ki Sayın Erdoğan da durumun farkında. O yüzden bu kadar korkuyor, o yüzden uykuları kaçıyor. O yüzden bileğinin hakkıyla alamayacağı seçimi küçük hesaplarla, mini çakallıklarla, zihni sinir dümenlerle ve kurnazlıklarla alabileceğini zannediyor. Biliyorsunuz Sayın Erdoğan seçim tarihini 14 Mayıs olarak açıkladı, yani yine bir erken seçim yaşayacağız. Gülünç bir biçimde lafı çevirmeye çalışsa da bu bariz şekilde bir erken seçimdir. Neden erken seçim kararı aldılar biliyor musunuz? Çünkü gençlerden korkuyorlar. Çünkü gençlerin oy kullanmasından korkuyorlar. Çünkü gençlerin onları sandığa gömeceklerini çok iyi biliyorlar. Okulların açık olduğu bir zamanda hatta sınavların olduğu bir döneminde seçim yapmak demek gençlere, 'oy kullanmayın' demektir. İktidar şunu çok iyi biliyor ki öğrencilerimizin birçoğunun ikameti okuluyla aynı şehirde değil. Yani seçim için memleketlerine dönmek zorundalar. Üstelik birçok öğrencimizin de oy kullanmak için memleketlerine gidip, geri dönecek durumu yok. Ne aileleri ne de kendileri otobüs biletini bile karşılayacak güce sahip değil. Sevgili gençler kimse merak etmesin artık biz varız, artık İYİ gençlik var. Gençleri yok sayarak plan yapanların planını bozacağız."