Al Gözüm Seyreyle Şener…
Kız Kulesi’nin etrafı restorasyon kapsamında örtülerle kapatıldı.

Mücella YAPICI
Yüksek Mühendis Mimar

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi

Hepimizin her gün vapurlarla önünden gelip geçtiği; 2400 yıldır İstanbul’a kâh gözcülük, kâh bekçilik, kâh rehberlik eden;

Bir zamanlar gençlerin -ki o gençlerden birisi de sevgili Deniz Gezmiş idi- Salacak’tan yüzerek ulaşabildiği;

Yalnızlığına, erişilemezliğine hayran olunan;

Zengin-yoksul demeden hepimizin ulaşılamazlığı üzerinden eşitlendiğimiz;

Tıpkı kadınlar gibi şiirlere, efsanelere, resimlere, fotoğraflara konu edilen güzelim Kız Kulesi…

Öteden beri İstanbul’un kadın olduğunu düşünürüm… Hayran olunan, uğruna şarkılar romanlar yazılan ama kişiliğine, varlığına bir türlü saygı duyulmayan…

İşte Kız Kulesi de tıpkı İstanbul gibi üç kuruşluk kâr uğruna rant sermayesinin kullanımına sunulmuş, her türlü tacize uğramış, üstelik allanıp pullanarak tacizcileri ile evlendirilmiş, üzerinde düğünler kurulmuştur.

Aradan geçen bunca yıl sonra yine sessiz sedasız örtüler altına alınarak adeta uğradığı tacizlerin izleri silinerek unutturulmak istenir gibi…

Duyarlı yurttaşların ‘Kız Kulesi yıkılıyor mu?’’ şeklinde endişeleri olmasa yapılan işlemler yine örtüler altında devam ediyor olacaktı.

Ortada onlarca soru var.

Kız Kulesi gibi önemli ve simgesel bir kültür ve tarih varlığı hakkında yapılan müdahalelerin gerek gerekçesi gerekse yöntemi, dönem seçimi hakkında kamuoyu önünde daha da önemlisi bilimsel, mesleki kurum ve kuruluşlar nezdinde hiç tartışma yapılmadan nasıl uygulamaya geçilmiştir?

MİMARIN ADI YOK

Bizim açımızdan önemli bir soru ise; böylesine önemli 1. derecede çok ciddi hasarlara uğratılmış Kız Kulesi’nin müellifleri ve/veya müellifi kimdir? Rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ve raporları ilgili meslek odalarının denetiminden geçmiş midir? Bu yazıyı kaleme aldığım esnada basından ve arkadaşlarımdan ulaşabildiğim haberlerde müellifin kim veya kimler olduğuna dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Oysaki 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Yasası ve kurul kararlarına göre kültür varlıkları hakkında yapılan tüm uygulamalardan ‘’mimar’’ sorumlu tutulmuştur ve bu sorumluluk devredilemez.

Özellikle ülkemizde mesleğimizi "yok hükmüne’’ indiren ve her türlü tasarım ve yapım işlerinde asıl sorumluluğun hiçbir mesleki yetkisi ve yetisi olmayan "müteahhit" olduğunu toplumun zihniyetine kazıyan zihniyet burada devreye girmiş ve bütün haberlerde sadece ihaleyi alan AKP’li Mehmet Sarıoğlu’nun kurucusu olduğu Iras Yapım Şirketi’nden bahsetmektedir.

Her ne kadar ilgili bakanlık her adımın şeffaf atıldığını ve basın açıklaması ile kamuoyuna ilan edildiğini belirtiyorsa da yapılan açıklamada; Hamoğlu Holding tarafından işletilen Kız Kulesi’nin Mayıs 2021’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na geçtiği, Eylül 2021’de de Kültür ve Sanat Merkezi yapılmak üzere uygulamaya geçildiği bildiriliyor.

Ancak; Kız Kulesi’nin son derece hassas durumda bulunan taşıyıcı sistemin mevcut durumu, iyileştirme ve yenileme önerileri hakkında daha proje başlamadan, koruma kurulu ve uygulama kararı öncesi hazırlanmış olması gereken teknik rapor, kurul onay tarihi ve uygulama başlangıç tarihinden tam 6 ay sonra hazırlanmıştır. (Restorasyon için öngörülen sürenin 2 sene olduğu düşünüldüğünde 6 aylık sürenin önemi daha da anlaşılır olacaktır.)

Kulenin fiziksel durumu bütün yapılanların açık delili olarak ortada durmaktadır. Tüm idare ve kurumlarda yeterli bilgi-belge bulunmasına rağmen, kulenin bugünkü durumunun gerisindeki süreçler ve uygulamalar atlanmakta, neredeyse tüm kusur 1944 yılında yapılan betonarme eklentilerin zafiyetine bağlanmaktadır. Oysaki, İstanbul’un en önemli simgesel kültür varlıklarından olmasına rağmen kulenin 1995- 1999 döneminde restoran adı altında ticari bir meta haline getirilmesi sürecinde yapılanlar unutulmaktadır. Yine benzer şekilde, Kız Kulesi’nin 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nde gördüğü ciddi hasar ve buna karşılık -alelacele- çelik kuşaklarla – sonradan süs zannedilen- kelepçelendiği dönem de gözlerden kaçmaktadır.

Kız Kulesi’nin içerisindeki yıkım tepki çekmişti. (Fotoğraflar: Mimarlar Odası)Kız Kulesi’nin içerisindeki yıkım tepki çekmişti. (Fotoğraflar: Mimarlar Odası)

Kulemizin gerek fiziki gerek de simgesel olarak geri dönülemez hasarına neden olan 1990-2000 yıllarındaki yapım ve kullanım süreci son derece ciddi hukuki, idari ve mesleki etik suçlarla örülmüştür ve hala hesabı sorulmamıştır.

Canım Kız Kulesi gerek fiziksel gerekse simgesel varlığına karşı yapılan bütün tacizleri sindirmeden, İstanbul’un eğlence dünyasına adeta zorla rüküşçe giydirilen bir kadın gibi hizmet etmeye mahkûm edilmiştir.

O önemli soruları tekrar soruyorum.

Bunca belgeye ve bilgiye rağmen bu süreç niçin örtülmektedir? Zira Kız Kulesi için ilgili bakanlık tarafından hazırlanan sitede, 1999-2000 döneminde yapılan ve yasal olarak da suç olduğu açığa çıkmış müdahalelerden, yapının özgün yapısını ortaya çıkaran “olumlu” değişiklikler olarak bahsedilmektedir.

Başta İTÜ olmak üzere bütün üniversiteler bilgilendirildiği halde niçin -yine tarih tekerrür edeceğinden- uygulamadan aylar sonra düzenlenen statik raporlarda sökümü yapılan 30 cm’lik güçlendirme perdesinden söz edilmemektedir? Niçin bütün kusur, 1944 yılında yapılan ‘’deniz kabuklu’’ betonarme eklere bağlanmaktadır?

Kız Kulesi’nin başına gelenlerin tümünün 1990’lı yıllarda alınan turistik ve ticari kullanım kararı sonrası oluştuğu açıkken hala neden kuleye insanların girebilmesi için avluya birtakım setler ve merdivenler (ahşap) inşa edilmektedir?

Neden hâlâ ve inatla, “eskiden İstanbul, Kız Kulesi’ni seyrederdi, şimdi Kız Kulesi’nden İstanbul seyredilecek” denmektedir?

YAZIK.

Al gözüm seyreyle ŞENER…