3 Haziran’da ‘Alevi Çalıştayı’ toplanıyor. Devlet Bakanı Faruk Çelik’in imzasıyla yapılan davet oldukça iddialı. Davet yazısının...

3 Haziran’da ‘Alevi Çalıştayı’ toplanıyor. Devlet Bakanı Faruk Çelik’in imzasıyla yapılan davet oldukça iddialı. Davet yazısının girişi,  ‘Alevi taleplerinin laiklik, demokrasi ve insan hakları temelinde yeniden ele alınıp değerlendirileceği’  vurgusuyla başlıyor. Toplantılara kimlerin katılacağı ve nasıl sonuçlanacağı gibi bir tartışmaya girmeden, bu belirlemenin çok doğru olduğunu peşinen söylemek gerekiyor. Çünkü Türkiye’deki Alevi sorunu, ne tek başına bir inanç özgürlüğü ne de laiklik sorunu. Asıl itibariyle, laikliği, inanç özgürlüğünü ve demokrasiyi de doğrudan ilgilendiren siyasi bir sorun. Bugüne kadar gerek AKP’nin gerekse de daha önce gelmiş geçmiş bütün siyasi iktidarların söylemleri ve uygulamaları düşünüldüğünde Bakan Çelik’in imzasıyla yapılan davet devletin resmi ezberini baştan bozuyor.
3 Haziran’da başlayıp 15’er günlük aralarla yapılacak 6 çalıştaya, konulara göre Alevi örgütlerinin temsilcileri, gazeteciler, bilim ve sanat insanları davet edilmiş durumda. Çalıştay toplantılarının birine belki de birkaçına Diyanet temsilcilerinin katılacak olması rahatsızlık yaratıyor olsa da asıl sorun Alevi kurumlarının temsilcilerinin ne söyleyecekleridir. Cumhuriyet tarihi boyunca gelip geçen onlarca hükümet sonrası ilk kez düzenlenen bir ‘Alevi Çalıştayı’nın siyasal İslamın temsilcisi AKP tarafından düzenleniyor olması adamın canını acıtıyor olsa da duygusal davranmamak gerekiyor. Çünkü ‘Alevi Çalıştayı’, 1963 yılında başını Mustafa Timisi ve Seyfi Oktay’ın çektiği bir grup üniversite öğrencisinin yayımladığı ‘Alevi Bildirgesi’nden bu yana yürütülen ve son 20 yılda modern tarzdaki Alevi örgütlenmelerinin ciddi katkılarıyla büyük ve kitlesel bir harekete dönüşen Alevi hareketinin mücadelesinin sonucudur.  Bu bilinçle hareket edip, analizlerden daha çok, neyin nasıl olduğu değil, Alevilerin ne istediğini öne çıkartmak gerekiyor. Onlarca yıla, emeğe, gözyaşına malolan mücadele siyasi iktidarı Alevilerle aynı masa etrafında oturmaya zorlamıştır.
AKP’nin samimi olup, olmadığı, kafasının arkasında nelerin olup olmadığı değil, asıl olarak bizim ne istediğimiz önemlidir. Konuya buradan bakıp Alevi toplumunun taleplerini kamuoyunun gündemine sunmalı, tartışmayı AKP’nin belirleyeceği alanda değil, kendi belirleyeceğimiz alanda yürütmeliyiz. Çalıştaya büyük bir misyon yüklememek gerektiği gibi, bu adımı bir ihsan olarak da algılamamak gerekiyor. Devlet ya da siyasi iktidar yapması gerekeni yapıyor ve bu ülkede üvey evlat muamelesi gören, ayrımcılığa tabi tutulan, çocuklarına zorla Sünnilik öğretilen, inançlarından dolayı katledilen ve sayılarının bile tam olarak bilinmesi engellenen ama milyonlarla ifade edilen bir toplumla sorunları konuşmak üzere masaya oturuyor. Bundan daha doğal ne olabilir ki? Konuya bu açılardan bakıp, atılan adımı Aleviler lehine daha da geliştirmek gerekir.
Gerek 3 Haziran’da, gerekse de daha sonra yapılacak çalıştaylara Alevi toplumunun temsilcileri ortak taleplerle çıkarlarsa, siyasi iktidarın elinde ciddi bir oyuncağa dönüşen bazı tezlerde tuzla buz olur.  Alevi hareketinin arasında ciddi ayrılıklar olsa da bugün artık birçok temel konuda talepler neredeyse aynılaşmıştır. Alevi hareketi çalıştaylarda farklılıklarını değil, aynılıklarını, ortak taleplerini öne çıkardığında kazanan Alevi toplumu olacaktır. Alevi kimliğinin resmen tanınması, cemevlerinin ibadet merkezi olarak tanınması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Alevi köylerine zorla cami yaptırmaların sona erdirilmesi, Madımak Oteli’nin müze yapılması, nüfus cüzdanlarından din hanesinin tamamen çıkartılması, devletin radyo ve televizyonlarında tek yanlı yayınların durdurulması, din ve ahlak içerikli ders kitaplarının yeniden yazılması, ayrımcılığa karşı yaptırım gücü olan yasaların çıkartılması, Alevilerin eşit yurttaş olması gibi birçok talep bugün artık Alevilerin ortak taleplerine dönüşmüştür. Aslolan yeni mevziler kazanmaksa, tartışma kurgusunu AKP veya siyasal İslam cephesinden değil, kendi cephemizden yapmalıyız.
Gündemi kim belirliyorsa o kazanır. Yalnızca iyi tahlillerle, iyi eleştirilerle sonuç almak mümkün değildir!