Aleviler ve Erdoğan

SERHAT HALİS

Kendimizi kandırmayalım; İslami gelenekten gelen Anadolu insanının Alevilere bakışı aşikar. Bu bakışın, -istisnalar dışında tutulursa- bağrında nefret taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Aksi durumda basit bir kışkırtmayla Madımak katliamını sıradan bir insana yaptırmanız mümkün değil. Böylesi bir cürümün altında yılların birikmiş nefreti yatıyor.

Alevilik uzun yıllar boyunca Türkiye’de, Sünni İslam’ın bir parçası olmaya zorlandı. Egemen İslami anlayış Alevileri camiye ve namaza çekmek için fazlaca uğraş verdi. Küçük parçalarına baktığımızda başarılı olduğu sanılan bu uğraş, resmin geneline bakıldığında sonuç alıcı olamayan beyhude bir çaba olarak kaldı.

Bu yüzden İslami gelenekten gelen politikacıların Alevilerle kurduğu ilişkinin temelinde her zaman; Alevileri (mümkünse) Sünniliğe, (değilse) Şiiliğe entegre etme güdüsü yatar.

Bununla beraber, Alevilerin laiklik konusundaki hassasiyetleri ve seküler hayatın korunması için gösterdikleri direngen duruşları, siyasal İslam için can sıkıcı bir engel olarak beliriyor. Bu yüzden, siyasal İslam Alevileri ancak kendi istedikleri gibi olurlarsa kabulleniyor, aksi durumda bir tehlike olarak görüyor.

Erdoğan ve Aleviler

Erdoğan’ın dün Ankara Mamak’taki Hüseyin Gazi Cemevi’ni ziyareti tekrardan “siyasal İslam” ve “Aleviler” arasındaki ilişkiye dair tartışmaların gün yüzüne çıkmasına neden oldu. Hatta bazı Aleviler bu ziyareti cemevlerine statü verileceğine dair bir işaret olarak okudu.

Erdoğan’ın Alevilerin kara kaşına, kara gözüne hayran olmadığı bir sır değil. O’nun için de makul Alevi; Sünniliğe meyletmiş, camiye giden, namaz kılan, Ramazan ayında oruç tutan Alevi. O da ancak kendi istedikleri gibi olursa Alevileri sahipleniyor, onlarla iftar açıyor, cemevine gidiyor.

Hatta “Ali’yi sevmek Alevilikse ben en büyük Aleviyim” gibi kulağa hoş gelen şeyler bile söylüyor. Oysa bu söylem, Aleviliğin temsil ettiği değerler bütününü, yüzlerce yıllık tarihi birikimini, varlığına anlam kazandıran siyasal duruşunu, derin batıni felsefesini ve kendi özgün inancı etrafında şekillenmiş ritüellerini yok saymanın en başat adımıydı.

Serhat HalisSerhat Halis

Üstelik cemevine cümbüşevi dediğine yönelik iddialar ve Karacaahmet Cemevi’ni yıktırmaya yönelik teşebbüsü, yakın geçmişin birer parçası. Madımak katliamı sanıklarının avukatlığını yapan isimler kendi partisinde milletvekilliği yaptılar.

Tüm bu gerçeklik altında hala Erdoğan ve AKP’nin Alevilere haklarını tanıyacağını, cemevlerine ibadethane statüsü vereceğini düşünmek, kelimenin en kibar anlamıyla saflık olur. Erdoğan’ın kendi ifadesiyle “Müslümanların ibadethanesi bellidir; o da camidir, mescittir”.

Cemevlerine Statü

Bu anlamıyla Erdoğan’ın cemevini ibadethane olarak kabul etmesi; yeryüzünde hiçbir Müslüman liderin yapmadığı ve kabul etmeyeceği bir şeyi kabul etmesi demek. Oysa böylesi bir kabul, hem ülke içindeki taraftarlarını, hem de İslam dünyasında tedrici belirli bir yer edinmiş olan ‘karizmasını’ yitirmesine neden olur.

Üstelik böylesi bir tavır, İslam dünyası için radikal ve muhtemelen kabul edilemez bir hareket olacaktır. Zira İslam dünyası ‘Müslümanlara yeni bir ibadethane’ fikrine ve sırf Aleviler öyle istiyor diye yeni bir literatürün kabulüne açık değil. Bu noktada Alevilerin bu meseleyi bir kez daha buradan düşünmesi gerekiyor. Cemevi bir İslam ibadethanesi mi, yoksa Alevi inancına özgü bir ibadethane mi?

Bu soru ise önce Aleviliğin ne olduğuna dair tutarlı ve doğru bir tanım yapmak ve tavır almakla mümkün. Bu aynı zamanda Alevilerin bu yüzyılda var olma mücadelesi olarak beliriyor.

Çünkü varlık ontolojik olarak tanıma ihtiyaç duymaz; ancak günümüz sosyolojisinde tanımı olmayanın varlığından da bahsedilemiyor. Bu bağlamda tanım muğlaklaştıkça, varlık da muğlaklaşıyor. Bu çağda var olabilmenin ilk adımı, billur bir tanıma sahip olmak. Alevilik bundan yoksun olduğu müddetçe, erime tehlikesiyle karşı karşıya...