Marx’a göre, insanın özü, somut gerçekliği içinde, toplumsal ilişkiler bütünüdür

Alman İdeolojisi bugün ne söylüyor?

ONUR BEHRAMOĞLU
Yazar

1848 Devrimleri, sosyalizm-komünizm fikrinin hayatın içinde gerçek anlam ve boyutlarıyla karşılık bulacağının işaret fişekleridir ama devrim öncesinin, 1845-46 yıllarının Marx ve Engels’i, kurtuluşu felsefi bir sorun olarak gören Alman aydınlarını hedef alıp Hegel ve onun etkisindekilerle polemik yapmaya soyunduklarında Komünist Manifesto’nun taşlarını döşemeye başlamışlardı bile. Diyalektik kopuşun ilk adımı, ‘Kutsal Aile’deki “İnsanı biçimlendiren ortam ise, bu ortam insani kılınmalıdır” cümlesi, o kopuşun beyannamesi de, yanıtları felsefede değil hayatın içinde arayan ‘Alman İdeolojisi’dir.

Kitabın yalnızca Feuerbach ile ilgili bölümleri -ilk yazımda gösterdiğim birkaç hata ve belki de kaçınılmaz kimi eksiklerle- çevrilip 70’li-80’li yıllarda öyle okunduğu, bu incecik haliyle de birçok kişi tarafından tamamı gibi görülüp benimsendiği için, 2013 yılında Evrensel Basım Yayın eliyle ilk kez tam metin halinde yayımlandığında yaşanan şaşkınlığı hatırlıyorum. Marx ve Engels’in muzip üslubuna yabancı olanlar, teoloji hocası Bruno Bauer ile (her türlü kolektif eylemi reddeden) Max Stirner’in makalelerinin “Leipzig Ruhani Meclis’i” nitelemesiyle değerlendirilişini, genç Hegelci felsefeye batırılan iğneleri ve sayfalarca uzayıp giden eleştirel dokundurmaları yadırgamış bile olabilirler. Kitabın nice emeklerle dilimize kazandırılmış bu bölümleri (Çeviri: Olcay Geridönmez-Tonguç Ok), Yordam Kitap’ça yayımlanan ‘Kapital’in (Çeviri: Mehmet Selik-Nail Satlıgan) girişinde yer alan, Karl Marx imzalı, 24 Ocak 1873 tarihli ‘Almanca İkinci Basıma Sonsöz’ ile yan yana okunsa, ömrünü adadığı meselelerde dövüşmeye devam eden büyük bir aklı anlamaya daha bir yaklaşabilir insan. “Almanlar, burjuva iktisadının klasik döneminde olduğu gibi çöküşü sırasında da öğrencilikten, taklitçilik ve izleyicilikten, büyük yabancı şirketler için çalışan küçük perakendiler olmaktan kurtulamadı. Alman burjuvazisinin bilgili ve bilgisiz sözcüleri, ilk önce, Kapital’i, önceki eserlerim için yaptıkları gibi, sessizlikle boğmayı denedi” demektedir Marx, “Benim diyalektik yöntemim, temelinde, Hegelci diyalektik yöntemden yalnızca farklı değil, onun doğrudan karşıtıdır” diye de eklemektedir.

‘Alman İdeolojisi’nin bugün bize ne söyleyeceğini anlayabilmek için kat edilmesi gereken yolu, Kapital’e yazdığı ‘sonsöz’de kendi yönteminin Hegelci yöntemin karşıtı olduğunu yazdıktan hemen sonra açıkça gösterir Marx: “Hegelci diyalektiğin gizemlileştirici yönünü neredeyse otuz yıl önce, henüz moda olduğu bir zamanda eleştirdim. Fakat tam da Kapital’in ilk cildi üzerinde çalıştığım sıralarda, bugünün eğitimli Almanya’sında meydanı boş bulan, hırçın, küstah ve vasat bir taklitçiler takımı, gözüpek Moses Mendelssohn’un Lessing zamanında Spinoza’ya yaptığı gibi Hegel’e ‘ölmüş eşek’ muamelesi yapmanın tadını çıkarıyordu. Bunun içindir ki, kendimi açıkça bu büyük düşünürün öğrencisi ilan etmişimdir... Diyalektiğin Hegel’in elinde maruz kaldığı gizemlileştirme, onun genel hareket biçimlerini kapsamlı ve bilinçli bir şekilde ilk önce Hegel’in ortaya koymuş olduğu gerçeğini hiçbir şekilde gölgeleyemez.”

Öyleyse, hırçın, küstah ve vasat bir taklitçiler takımına boşverip Spinoza ve Hegel konusunda bir parça aydınlanma yaşama amacıyla kaynağa dönen, sonra Deleuze, Harvey, Negri, Badiou, Samir Amin diye başlayıp dakikalarca sayıp dökebileceğimiz isimlerden hiç değilse birkaçına odaklanıp ülkemiz Marksistlerine de ciddiyetle kulak veren okur, Marx’a daha sağlam bir donanımla eğilebilecek, kavramların izini sürüp bütüncül bakış edinebilecek, kim bilir, belki kendi çözümlemelerini yapıp dünyamızı hızla tüketen sorunlara çareler üretebilecektir.

Marx’a göre, insanın özü, somut gerçekliği içinde, toplumsal ilişkiler bütünüdür. (Demek oluyor ki, insan, mutlak-değişmez bir öze değil, içinde yaşadığı koşullara göre değişen bir öze sahiptir.) -6. Tez; Tüm toplumsal yaşam pratiktir. (Aktif eylem öğesinin felsefeye katıldığını görüyoruz.) -8. Tez; Aslolan, eski materyalizmin ‘sivil toplum’u değil, insan toplumu ya da “toplumsal insanlık”tır (Hatırlayalım: Hegel’e göre, sermaye birikimi arttıkça artan yoksulluk sorunu, sivil toplumun içsel dinamikleriyle çözüme kavuşturulamayacaktır. Bu yaklaşım, karşıtlıkları gidereceği varsayılan ve toplumun genel çıkarlarını temsil ettiği düşünülen bürokratik devletin kutsanmasını getirmekte, Marx bunun karşısına devrim seçeneğini koymaktadır). -10. Tez. ve nihayet 11. Tez’in ruhu: Dünyayı değiştirme sorumluluğu bu toplumsal öznenin omuzlarındadır. Metin Çulhaoğlu’nun mükemmel özetiyle: “Feuerbach maddeciliğindeki insanı aktif kılmak ile Hegel idealizmindeki hedefi bilimsel kılmanın toplamı, Marksizmin özüdür.” (‘Tarih, Türkiye, Sosyalizm – Bir Mirasın Güncelliği, Yordam Kitap, 2016)

“11. Tez’in ruhu” demeyi yeğledim, zira “Filozoflar, dünyayı yalnızca çeşitli biçimleriyle yorumladılar; oysa önemli olan onu değiştirmektir” şeklinde dosdoğru ve öncesiyle bağlantısını kurmadan yazınca, dünyayı değiştirecek özne belirsiz kalıyor, üstüne üstlük bir de felsefeyi gereksiz saymanın kapısı aralanıyor. Perry Anderson’ı hatırlayalım: “Marx’ın kestirme yargısı, hiçbir zaman tarihi maddecilik adına yeni bir felsefe kurmaya tek başına yetmeyeceği gibi, eski felsefelerin ‘defterini dürmeye’ de yetmezdi. Marx kendisinden önceki bütün ahlak felsefesini, metafiziği, estetiği hiçbir zaman doğrudan doğruya değerlendirmiş ya da aşmış değildi çünkü, hatta klasik felsefenin sayısız temel sorunlarına değinmiş bile değildi.” (‘Batı’da Sol Düşünce’, Çeviri: Bülent Aksoy, Birikim Yayınları, 1982)

Eylemiyle kendisini, kendisiyle birlikte tüm dünyayı değiştirecek özne bir sınıf olarak tespit edilip adına proletarya denildiyse, bugün bu sözcük ne anlama gelir, kimleri kapsar? Belli nesnel koşullar gerçekleşmemiş olsa bile, yani içerdiği üretici güçler yeterince gelişmemiş olsa bile, mevcut toplumsal biçim, bugünün öznesinin eylemiyle yıkılabilir, bugün hâlâ devrim yapılabilir mi? Devrim yapması öngörülen özne nasıl bilinç kazanır?

Soruları sormamızı sağlayan ‘Alman İdeolojisi’, yanıtlar için elimizden tutup Manifesto’ya, Kapital’e, hatta diyebiliriz ki dün matbaadan çıkmış konuyla ilgili yeni bir kitaba götürüyor bizi. İnsan soyunun en onurlu düşünsel atılımı, macerasına doludizgin devam ediyor.