30. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Ulusal Yarışma Filmleri izleyiciyle buluşmaya başladı. İlk gün görücüye çıkan 3 film içinde Fikret Reyhan imzalı ‘Cam Perde’ diğerlerinden birkaç gömlek üstündü.

Altın Koza’da başrol kadınların
Cam Perde film ekibi (Fotoğraf: Altın Koza Film Festivali)

Emrah KOLUKISA

Adana’nın sevilen kebapçılarından Hasan Usta şöyle bir tanıtımla karşılıyor müşterilerini: “47 derece sıcaklık, % 73 nem, % 100 lezzet”. Doğrusu Adana denince akla gelen hemen her şeyi güzel özetlemiş bu tanıtım. Ama ciddi bir eksiği var: Sinema. Sadece sinema da değil elbette, Çukurova hemen tüm sanat dallarında bereketli bir coğrafya olagelmiş, sayısız değerli sanatçıyı, yüzlerce unutulmaz değeri kazandırmış Türkiye’ye. Bu yıl 30. kez düzenlenen Altın Koza Film Festivali de sinemanın her daim baştacı edildiği Adana’da dura kalka 55 yıldır varlığını sürdürüyor. Dura kalka diyorum, zira Altın Koza 1969’dan bu yana devam etmesine rağmen memleketimizin en çok kesintiye uğrayan, tabiri caizse her toplumsal olayda düzenlenmesinden vazgeçilen (depremlerden darbelere neler neler hızını kesmedi ki festivalin) etkinliği oldu ama buna rağmen inatla geri dönmesini de bildi. Normal bir seyri olsa bu yıl 55. kez düzenlenmesi gereken festivalin 30. kez yapılması bu yüzden işte.

ÖĞRENCİ FİLMLERİ

Her festivalde olduğu gibi Adana’da da Ulusal Yarışma Filmleri diğerlerine nazaran daha çok ilgi görüyor. Bu da çok normal elbette ama festivalin Ulusal Belgesel, Ulusal ve Uluslararası Kısa Film yarışmalarının da çok özel sürprizler barındırdığını söylememiz gerek. Keza başka birçok festivalde yer almayan Öğrenci Filmleri Yarışması da Altın Koza’da geleceğin sinemasına dair ipuçları içermesi bakımından son derece önemli bir bölüm; gidebilenler kaçırmasın, muhtemelen başka hiçbir yerde göremeyecekleri filmler izleyecekler.

'YÜZLEŞME'

Adana’da ilk gün üç film buluştu izleyiciyle, Ulusal Uzun Metraj Yarışması ibaresi altında. Daha önce İstanbul Film Festivali’nde de yarışan 'Yüzleşme' (y: Filiz Kuka) ele aldığı konunun (ölüm, intihar, ötanazi gibi kavramlar etrafında şekillenen bir aile hesaplaşması olarak özetleyebiliriz kabaca) özgünlüğüyle ve yas temasına farklı bir pencereden bakışıyla ilgi çekse de özellikle ağır temposu ve senaryosunun yer yer güçsüz kalışıyla ‘keşke kısa film olarak çekilseymiş’ duygusunu bıraktı üzerimizde. Oynadığı her rolü izletme yeteneğine sahip Asiye Dinçsoy’un bir kez daha öne çıktığı filmde diğer kadın oyuncuların da (Güneş Sayın, Nilay Erdönmez) dikkat çektiğini söylemekle beraber tüm filmin en akılda kalıcı bölümünün sofra başında ailenin birbirine girdiği kısa sahne olduğunu da belirtelim. Sadece bu bölüm kısa bir film olarak önümüze gelseydi muhtemelen 'Yüzleşme'den çok daha tatmin olmuş bir şekilde çıkacaktık sanki. Tabii bu bizim görüşümüz.

'CAM PERDE'

Fikret Reyhan topu topu üç filmlik sinema kariyeri ile camiada heyecan yaratan, her filmi merakla beklenmeye başlanan bir yönetmen oldu. Sinemamızda böylesi bir ustalık derecesinde kariyerine başlayan bir yönetmenle karşılaşmayalı çok olmuştu, o yüzden Reyhan’ın yeni filmi (ben İstanbul Film Festivali’nde kaçırmıştım) 'Cam Perde'yi burada izlemek ilk günün en önemli olayıydı diyebilirim. Çok sevdiği ‘aile’ olgusundan uzaklaşmadan bu kez kadına şiddet meselesini odağına yerleştiren ve bunu erkek egemen toplumun kodlarını ifşa ederek yapan Reyhan, Altın Koza’nın ilk gününde olumlu anlamda en çok tartışılan, ele aldığı meseleyi tam anlamıyla izleyenlerin gündemine oturtan bir filmle çıktı karşımıza. Yarattığı muazzam gerilimle rejideki ustalığının farklı bir yönünü bize gösteren Reyhan hem oyuncu yönetimi hem de diyalog yazımındaki becerisiyle ilginç bir ‘kadın filmi’ne imza atarken yıllardır erkek yönetmenlerimizin kadın karakter yazmadaki güdüklüğü hakkında sızlanan bizlerin de yüzünü güldürmüş oldu. Filmin merkezindeki Nesrin karakterinin (burada rolü canlandıran Selen Kurtaran’a büyük bir alkış borcumuz var) hem Türkiye’de yaşam mücadelesi veren milyonlarca kadınla olan aşinalığına hem de yüzeysellikten uzak, çok boyutlu, derinlikli bir şekilde çizilmesine hayran kalmamak mümkün değil. Öte yandan yer yer erkek egemenliğinin filmde de öne çıkması ve Nesrin’in gerçek anlamda bir bağımsızlığa kavuşamaması gibi meseleler özellikle kadın izleyiciler tarafında eleştirilmedi değil. Uzun uzun yazmak gerek aslında (ve muhtemelen filmin vizyona çıkışıyla bunu da yapacağız) ama oyuncularının gücü (burada sevgili Alper Çanyaka’nın adını da özellikle analım, Ömer karakterini canlandırmadaki başarısı ona İstanbul’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getirmişti), senaryosunun incelikli ustalığı ve belki de en çok Fikret Reyhan’ın dinamik kamera kullanımı (ve kadraj tercihleri) ile öne çıkan 'Cam Perde' bu yılki yarışmanın erken favorilerin biri oldu.

Cam Perde filminden bir kare.

'ÖTE'

Meselesini fazlasıyla amatörce ve gitgide didaktik bir yaklaşımla ele alan 'Öte' (y: Esra Saydam, Malik Isasis) ne yazık ki bir hayalkırıklığı idi. İzlediğimiz her sahneyi anlasak da çoğunu anlamlandıramadığımız filmin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tanıtım videolarını andıran bölümleri ile yer yer kamu spotu tadındaki başka bölümlerini nasıl dramatik bir kurguyla bağlamaya niyetlendi yönetmenler bilemiyoruz ama son tahlilde bu yarışmaya pek yakışmadığını düşünüyoruz.

KADINLAR ÖN PLANDA

İyisiyle kötüsüyle ilk gün izlediğimiz filmlerin her anlamda kadınları ön plana çıkarıyor oluşu (4 yönetmenin ikisi kadındı ve senaryolarda kadın karakterler genellikle daha ağırlıklıydı, yer yer görünmez olsalar da ya da yüzeyselleşseler de) belki bir teselli olarak pozitif bir not olabilir. Bazı seneler ödül verecek kadın oyuncu bulunamıyor neredeyse, yazılan kadın karakterlerin zayıflığı yüzünden. Öte yandan izlediğimiz üç filmden sadece birinin aklımızda kalması da biraz tedirgin etmiyor değil; bakalım sırada neler var bizi bekleyen?