Amerika’nın Türkiye ile tehlikeli pazarlığı

ERIC S. EDELMAN*

Yoğun diplomatik görüşmelerin ardından Türk hükümeti ABD’nin Türkiye’deki İncirlik üssünü kullanmasına artık izin veriyor, böylece Amerikan uçaklarının Suriye ve Irak’a daha büyük operasyon gücüyle uçmasına imkân tanınacak.

Ancak hem Amerika’nın IŞİD ile savaşındaki başarısı hem Türkiye’nin istikrarı bakımından bu anlaşmanın bedeli uzun dönemde çok yüksek olabilir.

Zaten Türk Hükümet’in kısa süre önce fikir değiştirmesinin ve aniden İncirlik üssünü Amerikan kullanımına açmasının asıl sebebi de kendi Suriye stratejisinde köklü bir değişiklikten değil de iç politika kaygılarından kaynaklanıyor.

Üssü kullanma hakkının verilmesinin hemen ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kürt hedeflerine hava saldırıları başlattı, çözüm yoluna giren bir çatışmayı yeniden ateşledi. İşleri daha kötü hale getirecek şekilde Türkiye, Suriye Kürtlerine de sert darbeler vurdu; oysa onlar bugüne dek kuzey Suriye’de Amerika’nın IŞİD’e karşı savaşında en güvenilir müttefikleriydi.

Suriye’ye yönelik Amerikan ve Türk politikaları, her daim Beşir el-Esad’ın rejimi devrildiği takdirde Suriye’nin neye benzeyeceği hakkında farklı vizyonlardan kaynaklandı.

Washington politikaları tutarsız ve belirsiz olagelmiştir; ancak her zaman için Esad sonrasında çoğulcu ve azınlık haklarını güvenceye alacak bir Suriye’yi öngörmüştür. Türkiye ise ilk başlarda Esad’ın vahşi uygulamalarının bir radikalleşmeye yol açacağını kabul etti, ancak Müslüman Kardeşler’e dayalı güçler tarafından yönetilen Sünni hâkimiyetindeki bir Suriye’yi amaçlayan politikaları ise hiç işe yaramadı.

Erdoğan’ın Sünni hâkimiyetine dönük tercihi Türkiye’nin geçtiğimiz dört yıl boyunca izlediği sınırları gevşek tutma ve aynı zamanda aşırı Sünni grup Nusra Cephesi’ni destekleme politikalarını ve Musul düşene ve Batılı rehinelerin kelleleri kesilene dek IŞİD’i ciddi bir tehdit olarak görmeme yanılgısını izah ediyor. Sonrasında bile Türkiye gidişatı değiştirme ve ABD’nin IŞİD militanlarını parçalama ve yenilgiye uğratma hedefini tamamen destekleme konusunda kayıtsız kaldı.

Buna karşılık Erdoğan’ın asıl amacı kendisine başkanlık gücü verecek bir parlamento çoğunluğunu kazanmak ve hızla tek parti devletine dönüşümü sağlama almak. Haziran seçimlerinde partisi iktidar çoğunluğunu kaybettiğinden dolayı, kibirli ihtiraslarıyla parlamentoda kontrolü yeniden kazanmak uğruna kasım ayında yapılacak erken seçimleri zorlamaya ağırlık veriyor.

Bunu yapabilmek için de Erdoğan Kürt yanlısı HDP’yi terörist bir cephe olarak karalamayı ve MHP’den oy çalabilmeyi umuyor. Mevcut krizi, bir sis perdesi yaratarak Irak’taki PKK’ye hava saldırısı düzenlediği ve Suriye’deki PYD’ye top atışları yaptığı bir savaşı başlatmakta kullanıyor. Aynı zamanda ülkeyi bir iç savaşa götürecek ölçekte Türkiye’deki Kürtlere yeni bir baskı dalgası da başlatmış durumda.

Bu strateji Erdoğan’a belki seçimi kazanmasında yardımcı olabilir, ancak IŞİD’e karşı savaşı ciddi şekilde göz ardı etmektedir. Türkiye, Irak’taki PKK ile Suriye’deki PYD arasındaki lojistik ve iletişim bağlantılarını tahrip etmek suretiyle Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan en etkili kara gücünü yani Kürtleri zayıflatıyor.

Geçen yıl PKK’den aldığı lojistik destek ve yardımla Kobani şehrini kurtaranın PYD olduğunu ve son günlerde IŞİD’e giden yabancı savaşçılar ve silahların sokulmasında önemli bir güzergâhı keserek Tel Abyad’ı yeniden ele geçirdiğini unutmasak iyi ederiz.

Amerika’nın Türkiye ile anlaşması daha etkili hava saldırıları sağlayabilir, ancak bunun bedeli saldırılardaki hedeflerin tespitinde hayati önemi sahip olan Kürt güçlerinin verdiği gerçek zamanlı istihbaratın kaybı şeklinde olabilir.

Uzun dönemde Kürtleri satışa getirmek IŞİD’e karşı mücadelede son derece zararlı olacaktır, çünkü Türkiye’nin Kürtlere yasak bir tampon bölge yaratmasına imkân tanımak ılımlı savaşçılar için bir alan açmayacaktır, tersine giderek artan güçleriyle geçen dört yıl boyunca Suriye’yi mahveden zehirli mezhepçiliği ve etnik şiddeti köpürtmekte olan Nusra Cephesi ve Ahrar el-Şam gibi İslamcı grupların işine gelecektir.

ABD Savunma Bakanı Ashton B. Carter’ın IŞİD’e karşı “Türkiye’nin hakikaten daha fazla yer almasını istiyoruz” diye yaptığı son açıklama ardından Türkiye Dışişleri Bakanı IŞİD’e karşı kendi hava güçleriyle katılacaklarını söylemek zorunda kaldı. Ancak bu durumda bile Türkiye’nin Kürtlere karşı savaşına son verip vermeyeceği sorusu cevapsız kalıyor.

Son vermezse, Amerika’nın Türkiye ile yaptığı anlaşmanın tam bir şeytanla pazarlık anlamına geldiği ispatlanmış olacak. Operasyonlar bakımından kısa dönemli getiriler ise uzun dönemde Türkiye’nin istikrarsızlaşması tehlikesine ve savaşan militanlar ölçeğinde yükün en büyüğünü taşımakta olan Kürtlerin moralinin bozulmasına değmeyecek.
Şiddet ve ayaklanmayla eziyet haline gelen bir ittifak da zaten ABD’nin kargaşa içindeki Ortadoğu’da ihtiyaç duyduğu seküler, demokratik bir Türkiye’nin oynayacağı rolü karşılayamaz.

Neyse ki Amerika’nın hakikaten bir kozu var. Türk yetkililer çaresizce Washington’un onayına tabi durumdalar; ABD ise bu duruma izin vermemeli.

Tersine Obama yönetimi Türkiye’nin üst düzey toplantılara katılımını sınırlamalı, istihbarat işbirliğini azaltmalı ve tam da Erdoğan politikalarının ekonomik bir krize yol açacağı şu sıralarda ABD’nin uluslararası mali kurumlarda Türkiye’ye verdiği desteği askıya almalı.

Türk liderlerinin tavırlarını değiştirmesi çok zor, ancak Türkiye’nin, hatalı bir Suriye politikası ve Erdoğan’ın takıntılı mutlak iktidar arzusu yüzünden girdaba düşmesi istenmiyorsa onlara baskı yapmak da zorunlu.

Kaynak: New York Times

* ABD’nin eski Türkiye büyükelçisi