Ama hareket, son tahlilde, toplumsal tabakaları harekete geçiremedi, özellikle kurulu düzenin iktidar yapılarına tehdit yöneltebilecek işçi sınıfıyla bağ kuramadı…

“Toplumda köktenci görüşler geliştirmenin gücü, kendisi bir sınıf olmayan, zaman içinde sürekli olmayan bir tabakaya, öğrencilerin omzuna düştü… Onlar demokrasinin anlamını genişletmek, doğrudan eylemle halkın gücünü artırmak, yeni siyasi arayışlar-kuramlar geliştirmek, bireyi köktencileştirmek için mücadele ettiler. Ama hareket, son tahlilde, toplumsal tabakaları harekete geçiremedi, özellikle kurulu düzenin iktidar yapılarına tehdit yöneltebilecek işçi sınıfıyla bağ kuramadı…” Tık yok ufaklıkta. “Bir diğer yandan ele alınması gereken de şu yazıda: ‘Mayıs 68’in tarihsel önemi bugün bize söylendiği gibi ne Fransa’nın özelliklerinde, ne öğrenci isyanında, ne de ahlaksal devrimdedir. Bu tarihin önemi, dünya proletaryasının karşı-devrimden çıkması ve sermaye düzenine karşı yeniden kavgayı içeren yeni bir tarihsel döneme girildiğini göstermesidir.

Bu dönemde, daha önceden karşı-devrim tarafından sessizliğe itilen ya da yok edilen proletaryanın politik akımları da yeniden gelişecektir.  Fransa’daki genel grevin uluslararası önemi…’  Öyle bir dinlemede ki bizim ufaklık, kesiyorum konuşmamı, “Ne bakıyorsun aval aval?” diyorum. “Kafan karışmışsa, örneğin şu sonuncusu için Enternasyonal Komünist Akım-Mayıs 68 [5] sayısına ayrıntılı bakabilirsin…”  “Ben aval aval bakmıyorum, yalnızca sana şaşırıyorum!” diyor. “Nedenmiş o?” diye soruyorum. “Atın üstünde bir Cinotri diye tutturdun; o neyse, neyi anlatacaksan, Kızılderililerden başlayıp siyahilere, oradan da 68’e, kaptırdın dıgıdık dıgıdık gidiyorsun…”  Alaysılığına kızıyorum: “Ferguson’daki ırkçı polis saldırısının kökenine inmeye çalışmak suç mu?”  “Amma uzattın, kaç hafta geçti, gündemi kaçırdın, fırsat elden gitti; yani ne demişler: ‘atı alan Üsküdar’ı geçti’”  “Dur bakalım orada, ufaklık!” diyorum, “Cinotri ile kavganın özgürlüğün simgesi Köroğlu’nu nasıl karıştırırsın? Öyküyü de bilmiyorsun sanırım…

Bir gün Bolu beyine başkaldıran Köroğlu’nun atını çalmışlar. At da atmış hani, adı Kırat. Onu bulmak için diyar diyar dolaşmış. Ancak atını hiçbir yerde bulamamış. Köroğlu’nun yana döne atını aradığını gören bir kişi; bir de İstanbul’daki pazarları dolaş demiş. Sonunda Üsküdar’da bir at pazarında atını bulmuş. Satıcılar Köroğlu’nu tanımıyorlarmış. Köroğlu ata talip olmuş. ‘Hele bir bineyim ama’ demiş. ‘Bir bakalım bu küheylan rahat mıdır?’ Köroğlu’nu daha yanına varır varmaz tanımış olan hayvan, o üzerine biner binmez şimşek gibi koşup gözden kaybolmuş. Tozun dumanın ardından naralar atan satıcı, ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ demiş. ‘O yiğit, bu kısrağın gerçek sahibi olan Köroğlu’nun ta kendisi idi...’”   

 Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır     
At kişnemesinden, kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir…