Anayasasızlaştırılmaya hayır!

ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU
Hukukçu, Yarsav Kurucu Başkanı

Türkiye yeni bir Anayasa değişikliği ile karşı karşıyadır. İlk kez bir Anayasa değişikliği halka sunulurken, ülkedeki her türlü sorunları çözecek bir değişiklik nitelemesi yapılmaktadır.

Cumhurbaşkanının partili olabilmesi ve buna benzer hükümler, Anayasa değişikliğinin halkoylamasında kabulü durumunda hemen, diğer hükümler ise 2019’da yürürlüğe girecektir. Bu yürürlük düzenlemesi bile, yapılan düzenleme ile sorunu çözülenin kim veya kimler olduğunu veya nelerin öncelikli sorun olarak görüldüğünü ortaya koymaktadır.

Anayasalar, uzlaşma ile yapılması gerekirken, iktidar partisince bir anda ortaya çıkartılan metin, uzlaşma ortamı yaratılmadan yasama organından geçirilmiştir. Hatta bu teklif metnine imza atan iktidar milletvekillerinin tamamının da bir araya gelmeden, görmedikleri bir metnin altına imza attıkları anlaşılmıştır.

Bu teklifin arkasında kim veya kimler vardır… Teklif, neden diğer partiler yanında, imzalarına gerek duyulan milletvekillerinden bile gizlenmiş, darbelerde bile karşılaşılmayan böyle bir yöntem izlenmiştir. Anayasalar, iktidarı sınırlandırmak için, kula kulluğu yok etmek için varken, yaşananlarla tüm kurum ve kavramlar bir kez daha alt üst olmuştur.

Halka güvence olması ve egemen kılması, sistemin korunup geliştirilmesi için var olan hukuk ve demokrasi; bu anayasa değişikliği ile, iktidarın istediğinde inip bineceği, gerektiğinde bir sopa gibi kullanacağı duruma sürüklenmektedir. Hukuk ve demokrasinin böyle yapılandırıldığı anayasa değişikliğinin yaratacağı sonuç, bu değişikliği getiren iktidarın, kalıcılığına ve değişmezliğine anayasal dayanak yaratmaktan başka bir şey olmayacaktır.

Darbe yönetimleri bile, kendi anlayışlarına göre de olsa, bir an önce yeni anayasa yaparak en kısa sürede demokratik yaşama geçilmesini amaçlamaktadırlar. Bu değişiklikle ise, mevcut iktidarın istediği kendi yönetiminin kalıcılığı ve değişmezliği sağlanmaktadır.

Anayasa değişikliği yoluyla Cumhuriyet’in kurucu ilke ve değerlerinin içi boşaltılmaktadır. Kurucu Önder’e ve hatta Kurucu Meclis’e bile verilmeyen yetkilerin, şimdi erkler ayrılığı da yok edilerek, TBMM’nin böyle bir değişiklik yapmaya yetkisi de olmadığı görmezden gelinerek, tek bir kişi veya tek bir organa verilmesinden geri durulmamaktadır.

Seçmenlerin gerçek iradesinin sandığa olumsuz yansımasına tahammülü olmayan iktidarca, bu iradenin öne çıkmaması için, halkoylaması siyasi partiler arasındaki bir yarış niteliğine sokulmaktadır. TBMM’deki partilerin tamamı da seçim hukukunu bilmeden veya önemsemeden bu süreçte yer almaktadırlar. Örneğin yurtdışında halkoylaması propagandası yasağı bulunmasına rağmen, TBMM’deki partilerin tamamı yurtdışından geri durmamakta, YSK süreçte hiçbir adım atmamakta ve seçimin düzen ve dürüstlük içinde yürütülmesinde etkisiz kalmakta, yurtdışı nedeniyle yaşanan konular iktidar olanakları ile ülke içindeki ve dışındaki seçmenler üzerinde farklı izler bırakacak biçimde sunulmaktadır.

Maddeler tek tek irdelendiğinde, söylenecek çok şey buşunmaktadır. Bağlantılı olmayan maddeler bile halkoylamasına ayrı ayrı değil, birlikte sunulmaktadır. Torba madde niteliğindeki maddeler ile, Anayasa’nın altı üstüne getirilmekte, bir madde ile oldukça fazla maddenin değiştirilmesi yoluna bile gidilmektedir.

Cumhurbaşkanı hükümeti diye sunulan model ile, örneği olmayan bir sistem yaratılmaktadır. Etkin bir denetim ve erkler ayrılığı yok edildiği için bu sistemi başkanlık sistemi olarak nitelemek söz konusu değildir. Tepkileri yok etmek adına Türk tipi diye yapılan vurgular ise, tarihte hep birinci adamın yanında bir vezir, sadrazam gibi kimliklerin varlığı hatırlandığında, kaldırılan başbakanlık ve hükümet kurumları da düşünüldüğünde, bu sistemin tipi, sadece ve sadece AKP/Erdoğan tipidir.

Cumhurbaşkanına tek başına yürütme yetkisi tanınmakta, üzerindeki yasama ve yargı denetimi etkisiz de kılınmakta, kararname çıkarma yoluyla yasama alanında bile söz sahibi de yapılmaktadır. Yasalarla Cumhurbaşkanı kararnamelerinin çatışması durumunda yasaların geçerli olduğu söylenmekte ise de, uygulamada bu çatışmayı ifade edebilecek, bir yönetsel veya yargı organı söz konusu olmayacak, Anayasa Mahkemesi’nin etkin denetimi ortaya çıkmayacak, yasama alanında da Cumhurbaşkanı tek söz sahibi olacaktır.

TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimi aynı gün yapılmakla, çoğunluk oyu ile seçilen partili Cumhurbaşkanı ile aynı çizgide bir TBMM oluşacaktır. Bu yönüyle yasama ve yürütme erklerinin ayrılığı sözde kalacaktır.

Yargı erki, 12 Eylül’ün bile gerisinde olarak, hiçbir evrensel kural da gözetilmeden, yürütmenin etkisi altına sokulmaktadır. Adalet için, adliyeye değil, partiye gidilmesi gerekecektir. İktidarın amacı hukukun üstünlüğü olmayınca, örneğin Anayasa Mahkemesi’ne parti olarak sadece anamuhalefet partisinin başvurabilmesine yönelik maddeyi kaldırmak nedense hiç akla gelmemektedir. Geçmişte TİP’in başvurularının hukuk ve demokrasiye katkıları hafızalardadır.

On sekiz yaş ile ilgili seçilme hakkı düzenlemesinin içi tamamen boştur. On sekiz yaşın doldurulmasına kadar siyaset yasağı bulunan, lise eğitim çağındaki kişilerin, toplumsal tanınırlıkları, ekonomik bağımsızlıkları olmadan bu hakkı etkin kullanabilmeleri zaten söz konusu değildir. Genişletilen bu hak ile sadece tanınırlığı olan belli soyadlarına ayrıcalık yaratılırken, bu yaş grubunun oyları ise, anayasa değişikliği için sömürü konusu edilmektedir.

Halkoylamasına katılım oranının yüksekliğinin, seçmenlerin gerçek iradesinin sonucu belirlemesi yönünden önem taşıdığı unutulmamalıdır. Cumhuriyet’in kazanımları ile yaşaması için, bu değişikliğe hayır, bu gidişe de dur denilmelidir.