ne tuhaf! “toplumun her kesimi” diye bir laf dolaşır sıklıkla ortalıkta. hele barış, demokrasi, sevgi cümleleri ağzına pelesenk olmuşların… kimdir sahi bu “her kesim”. neden bunu düşünürken kendimi dahil ettiğim “bir kesim” bulamıyorum

anladım kardeş…

HAMİT DEMİR
Sanatçı

tarih ve zaman birbirinin içinden çıkan matruşkalar gibi. an’lar var içinde her ikisinin de. zaman içinde an saklı zaten oracıkta duruyor. “uzansak dokunabiliriz ellerimizle” gibi hatta… sanki tarih daha bir genelleme. selefonla kaplı ciltler gibi.

darbe, zorba, demokrasi, Taylan gözaltına alındı, Aslı Erdoğan tutuklandı, Hurşit Külter kaybedildi, tsk celabrus’a girdi, ypg fırat’ın doğusuna, işid güneye… daha yalnızca son birkaç günlük gündem bu.

reddediyorum. dayatılanı, “bir” şekilde tanımlanmayı, tanımlamayı da. “bu türden” savaşçılık oyunlarda taraf olmayı da.

“zaman”! ne kadar da yoğun ve hızlı akıyor… yahut bana/bize/kimimize öyle geliyor. ah bi dışına çıkabilsek bu zamanın. ah bi bakabilsek dışardan tüm bu yaşananlara… an’da tek arzum var “anlayabilmek”. anlatmak da istemiyorum, anlaşılmak da… bilmek de istemiyorum, bildirmek de. yalnızca an-la-mak.

anlamazsan çatlayacağım. taş olaydım, yaprak olaydım, yağmur, güneş olaydım yine de böyle hisseder miydim ki? yaşamın içine dahil tüm varlıklar adına, gördüğüm bildiğim değil, varla yok arası her “şey” adına, ah bi anlayabilseydim…

tüm bunlar olurken, Semih Çelenk “gelin tanış olalım” adlı oyununda Kul Himmet’in dilinden hatırlatıyor bize “dünya kadar malın olsa ne fayda”. Fırat Tanış öyle bir parmak sallıyor ki “çalarsın çırparsın oğlun kızın var” derken, kendine dönüp bakmamak için ayinenin saf olması gerekiyor.

ne tuhaf! “toplumun her kesimi” diye bir laf dolaşır sıklıkla ortalıkta. hele barış, demokrasi, sevgi cümleleri ağzına pelesenk olmuşların… kimdir sahi bu “her kesim”. neden bunu düşünürken kendimi dahil ettiğim “bir kesim” bulamıyorum. hatta “her kesime” ait “bir kimse” bulamıyorum. anladığım, tek kesim kalmış ortada ve herkes istese de istemese de o kesime ait olmak zorunda. af buyurun beyefendi, hanımefendi, birader, yenge, kardeş, yoldaş: siz hangi kesimden almak istemiştiniz? siz bizim belirlediğimiz bu kesimden olun, biz de yanağınızdan bir kıt kesik alalım. olmadı mı, sizi içeri alalım. dışarda yaşamak malumunuz biraz sıkıntılı. kira, kredi kartı, elektrik, su ıvır zıvır. dert etmene gerek kalmaz. devlet zaten bu günler için var. heheh. sizi gidi şakacılar sizi. sosyal devlet olmuşuz, daha ne arıyorsunuz.

biz hep aynı kesimdendik gerçi. hiç değişmedik. bilincimizin ıssızlığı onbinlerce yıllık birikimimizden geliyor. sanırım ondan olmalı. hiç unutmam, yine dağlardayız. o zamanlar ılgaz anadolu’nun en yüce dağıydı yine… yamacında oturmuşuz bir mamut, ki o zaman biz öyle demezdik ona, hatta hiçbir isim demezdik. tanımımız da yoktu tanrımız da. gördüğün anladığın neyse o. işte öyle yani. herkesin ve her şeyin, herkese ve her şeye göre anlamı değişiyordu. malum, varlık tek anlamlı ve biçimli değil. o zamanlar bir mesleğimiz de yok. boş boş oturuyoruz işte. aylaklık yapıyoruz. bir ara neanderthal geldi. biraz sıkkın. sonra anladık, sapiensle aralarında mesele çıkmış. sormayın bir daha gelmedi, görmedik onu. işte oralarda öyle otururken ılgaz sen birden patla… aman aman nasıl sevindik, korktuk, eğlendik anlatamam. promete derler bir arsız sen bir gıdım ateş almış eline, geldi yanımıza. ne yapacağız bunla, bu ateş ki ele avuca sığmaz. yakar yıkar. yok illa dursun belki bir işe yararmış. ne çare, durdu öyle. ben diyim onbin siz deyin üç beşbin yıl geçti geçmedi, bir sabah bir açtım gözlerimi, yahu nedir ne olmuş anlamadım. benim mağaradan aşşağa baktım ki bakmaz olaydım. toki derler bir ucube konmuş ovaya. heyyula desem benzemez bir garabet. kovuğunda yazladığım, dallarında yayladığım ağacı ormanı yakıp yıkıyor, kesip kavuruyor. Köroğlu emmimin sesini duydum uzaktan gür gür geliyor yamaca, “tüfek icad oldu mertlik bozuldu”. tabi o zamanlar yine güneş böyle doğardı yine böyle eserdi rüzgar. hiç farksız. öyle işte yaşardık. amaçsız. bekliyorduk. polis icad olsun, hukuk, tüfek, kredi kartı, buz dolabı, evet buz dolabı icat olsun diye bekliyorduk. sonra öğrendim sapiensten, daha birsürü şey bekliyormuşuz bilmeden… hastalıklar, ustalıklar, yollar, yalnızlıklar… esaret, mahpusluk: ellerinde kalem tutan çocukların bileklerine kelepçe. dilleri aşk kokan güzellerin yatağına idrar…

işte öyle bekliyormuşuz bilmeden… bilmeden dediğime bakmayın siz yine de. arada bilenimiz anlayanımız da olmadı değil. tümden günahsız da sayılmayız hani. Yunus kardeş dillemişti bir ara kulağıma bir sözü. “Yunus bir söz söylemiş / hiçbir söze benzemez / münafıklar elinden /örter mâ’na yüzünü”.

Metin emmim ve Teo dost söylüyordu da ben haytalığa verdimdi kendimi. an-la-dım kardeş şimdi.

Dipnot: 15 Temmuz sonrası başla tılan operasyonlar kapsamında 20 Temmuz’da açığa alınan 19 Ağustos’ta ise tutuklanan demokrat kimliği ile bilinen İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Araştırma Görevlisi Taylan Eren Yenilmez, aynı zamanda Sanatçı Hamit Demir’in de oğlu.