Laz müziğini cazla buluşturan Mircan Kaya bu kez ‘Gece Karanlık Çekirge ve Sen’ kitabıyla karşımızda. Mircan Kaya ilk kitabında annesiyle ettiği muhabbeti şiirsel bir dil kullanarak bizimle paylaşıyor

Annesini merkeze koydu kadınları anlattı

GÜLŞEN İŞERİ - gulseniseri@gmail.com

2005’te çıkardığı ‘Bizim Ninniler’ albümü ile önce bebeklerin gönlüne taht kurdu. Ardı sıra çıkardığı ‘Kül’, ‘Sâlâ’, ‘Numinosum’ ve ‘Outim’ (Once Upon a Time in Mingrelia), Elixir, Minor ve Nanni adlı uluslararası prodüksiyonlara imza attı Mircan Kaya. Şimdilerde ise sanatçı hayata bir kitapla dokundu ve ‘Gece Karanlık Çekirge ve Sen’ adlı ilk kitabıyla edebiyatseverlerin karşısına çıktı. Yaptığı müziği kategorize etmek ne kadar zorsa, yazdığı kitabı kategorize etmek de bir o kadar zor. Belki bir mini roman denebilir. Bir asırlık Doğu Karadeniz destanını yüz küsur sayfada sunuyor yazar. Her biri ayrı başlık altında kısa öykülerle bağlıyor parçaları birbirine. Doğduğu dağ köyünün en tepesinde, bir ağaç evde dış dünyaya tamamen kapalı bir biçimde annesiyle geçirdiği iki haftalık süre de annesiyle yaptığı muhabbeti bize anlatıyor. Bir zaman yolculuğuna çıkan Mircan Kaya annesinin sesi olup onun adına günah çıkartıyor.

Bizde Mircan Kaya’yla bir araya geldik. Hem kitabını hem de hayatı konuştuk.

Müzisyen kimliğinizle tanıyoruz sizi ama bu kez karşımıza bir kitapla çıktınız. Kendi hayatınıza, geçmişinize yolculuk yaptırmaya ne sebep oldu?
Bu kitap annemle birlikte yaptığımız yolculuktan çıktı. Dağ evinde kaldığımız sırada bana anlattıkları, kendi hayatındaki izler, paylaştıkları…

Annenizden ilk duyduklarınız mı?
Zaman zaman bazı şeylere değinirdi ama parçaları yerine oturtmakta zorlanıyordum. Dağdaki evimizde baş başa geçirdiğimiz zaman diliminde belleğinde aydınlanma oldu, o pazılın eksik parçaları tamamlandı.

Annenizin hayatından yola çıkarak bir hayatın tanıklığını anlatmışsınız… Bu tanıklık sizi nereye götürdü?
Annemin ya da benim öyküm değil aslında bir ressam vardır manzaraya bakar, onu resmeder. Ben de bir başkasının hayatını yorumlamaya çalıştım. Bu da  annemin hayatı oldu. Doğrudan anlatılanları aktarıyorum. Belgesel gibi, tanıklık gibi…
      

Bu tanıklıkta biz de bilmediğimiz pek çok şeyi öğreniyoruz. Mesele Doğu Karadeniz’de kumalık pek yaygın değil...
Esasında Doğu Karadeniz’de kumalık yok denecek kadar azdır. O yüzden de çok nadir bir hikayedir bu kitapta yazılanlar. En ağır tarafından alıp kabul ederek yazdım. Annemin hiç kabul etmediği, etmeyeceği hiç dile getirmediği bir şey var. Ben onu kitapta yazdım. Bu elbette ki ağır ama annemin hayatını merkeze aldığım bir kadın öyküsü bu ve acılarla dolu bir öykü. Evet, kendi galibiyetini elde etmiş ama cennetini kaybetmiş bir kadın. Hayat öyle değil mi?

Anneniz nasıl bir tepki verdi?
Annemi kendisi hakkında kitap yazılması gururlandırdı... Ama abim konuşmuyor. Ağır geldi.

Sizin için de zor oldu mu? Kitap baskıya giderken ne düşündünüz?
Kitabı yazdıktan sonra yayınlama konusunda çok düşündüm. Editörlüğünü yapan oğlum Oğuzhan karar verdi ve yayımlamamı istedi. Bunları düşünürken bir sabah beni annem aradı, rüyasında görmüş. “Mircan rüyamda üzerine kirli bir yorgan örtüyordun, neden diye sordum sana” dedi. Çok şaşırdım. Hatta kitabın başına ‘üzerime kirli yorgan örtüyorum’ yazacaktım ama sonra vazgeçtim.
Çok dile gelmeyen olayları annemin ağzından itiraf ediyorum çünkü. Onun ağzından onun adına konuştum. Kendimi annemin yerine koydum.


Bu itiraf sizi rahatlattı mı peki?
Aslında olayların daha da içindeyim şu an. Tüm bunlar kendimi tanımak açısından önemliydi.

Bir müzisyenin duygusallığı sinmiş zaten…
Bu da benim elbette ki müzisyen kimliğimden kaynaklanıyor.
Köklerimden, ailemin geçişinden yola çıkarak bir kitap yazmaya çalıştım. Kitabın kendi içinde bir ritmi var ve şiirsellik katmaya da özen gösterdim.


’Gece Karanlık Çekirge Ve Sen’ bir kadın hikâyesi aslında. Toplumun kadına bakışını nasıl yorumluyorsunuz?
Ben feminist bir kadınım. Kadın olarak ışıldamak, ayakta durmak, korkusuzca, sisteme karşı hayatta kalarak, aynı sistem içinde mutlu olmak için bu dünyada varım demek gerekiyor, “Ben varım” diyorum. Bunun içinde gerilla gibi savaşacak biriyim.

Tabii bir de kadına yönelik şiddet var… Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Londra’da bir gazetede okudum, aile içinde kadına uygulanan şiddeti anlatıyordu. İkisi de iyi eğitimliydi. Bu ve benzeri şeyler dünyanın her yerinde var. Ve ben buna insan meselesi olarak bakıyorum. Ülkeden ülkeye değişen şeyler değil.
Ahlaki yargılama yapmak istemiyorum. Başka toplumların kültürlerine dinamiklerine saygısızlık gibi geliyor bana. Ama bir odaya kapatılarak “Ya biz seni öldüreceğiz ya da intihar et” diye ölüme zorlanan genç kadınlar var. Kadın erkekten dayak yediği halde o erkekle birlikte olmayı tercih edebiliyor böyle bir düşünce olmaz.


Siz bir kadın olarak kendinizi güçlü görüyor musunuz?
Dışarda güçlü ama evin içinde yelkenleri inmiş sade bir insanım. Erken yaşta ölümlerle sınanmış biriyim ve bunlar da beni güçlü kıldı sanırım.  Ya yenilirsiniz ya da yolunuza daha güçlü devam edersiniz. Ben güçlü devam etmeye çalıştım. İnsanız hepimiz ve kırılganız. Fiziksel koşullarımız belli, ömrümüz de belli. Abartmamak gerekiyor, kişisel varlığımızı.