Apartman görevlileri yaşadıkları insanlık dışı uygulamaları ve zorlukları, “Oturduğumuz evler tek göz ya da bodrum katında. Baskıdan çoğu kişi antidepresan kullanıyor. Mesai bitimi ve izin gününde bile telefonlarımız susmuyor. Hapis hayatı gibi...” sözleriyle anlattı. Bir görevli kendisine, ‘Eşin de gelip yardım etsin’ denildiğini aktardı.

Apartman görevlileri yaşadıkları insanlık dışı muameleyi anlattı

İzmir’de güç birliği yapan apartman görevlileri, hak ihlallerinin önüne geçebilmek ve mesleki zorluklara karşı çözüm üretebilmek için ‘Buca Apartman Görevlileri Derneği’ çatısı altında örgütlendi. Aralarında atanmayan öğretmen ve imamın da bulunduğu dernek üyeleri, ağır çalışma koşulları ve kötü muameleden şikayetçi.

Yaşadıkları sorunları İlkses gazetesinden Çağla Geniş’e anlatan apartman emekçileri, “En büyük sorunumuz yaşam alanlarımız. Oturduğumuz evler tek göz ya da bodrum katında. İş yükümüz ağır, aşağılama var. Baskı ve mobbing sebebiyle geçenlerde bir arkadaşımız kalp krizi geçirdi. Birçok kişi antidepresan kullanıyor. Kapıcılar evin küçük oğlu gibi. Mesai bitiminde ve izin günümüzde bile telefonlarımız susmuyor, ‘Siteden uzaklaşamazsın’ diyorlar. Hapis hayatı gibi!” şeklinde konuştu.

TEK GÖZ YA DA BODRUM KAT

İzmir’de yaşayan 38 yaşındaki Hüseyin Karpuz, 15 yıldır apartman görevlisi olarak çalışıyor. Buca’da bir apartmanda görevli olan 3 çocuk babası Karpuz, aynı zamanda Buca Apartman Görevlileri Derneği’nin kurucularından. 7 apartman görevlisi tarafından kurulan ve 1 yıl içinde üye sayısı 80’e ulaşan derneğin başkanlığını üstlenen Karpuz, “En büyük sorunumuz yaşam alanlarımız... Oturduğumuz daireler tek göz ya da bodrum katında. Bizler de insanız, yaşam alanlarımızın daha iyi şartlarda olmasını istiyoruz. Asgari ücrete yapılan zamlardan sonra birçok arkadaşımız işten çıkarıldı. Bizler fabrikada çalışan işçiler değiliz. İşten çıkarıldığımızda ceketimizi alıp gidemiyoruz. Apartmana eşimizle, çocuğumuzla, eşyalarımızla ve her şeyimizle gidip yerleşiyoruz. Krizden dolayı yeni iş bulma imkanımız da çok düşük kalıyor” sözleriyle yaşadıkları zorlukları anlattı.

ATANMAYAN ÖĞRETMEN, İMAM DA VAR

Derneğe üye olan apartman görevlileri arasında üniversite mezunlarının da bulunduğunu söyleyen Karpuz, “Aramızda öğretmen de var imam da... Atanmadıkları için mecbur apartman görevlisi oluyorlar. Gönül ister ki onlar kendi mesleklerini icra edebilsin ama maalesef ülke şartlarını görüyorsunuz” ifadelerini kullandı.

ÇOĞU KİŞİ ANTİDEPRESAN KULLANIYOR

Apartman görevlilerinin ağır iş yükü ve sınırı aşan mesai saatleri ile karşı karşıya bırakıldıklarını vurgulayan Karpuz, yöneticilerin mobbing ve baskılarından ise şöyle bahsetti: “Bizlerde belirli çalışma saati yok, 7/24 arıyorlar. Bunun dışında yöneticilerin kötü muamelesi ve baskısı altında çalışıyoruz. Geçenlerde işten çıkarılma korkusu yaşayan bir arkadaşımız kalp krizi geçirdi. Yönetici daima daire sahiplerinin tarafını tutar, sen haklı ol ya da olma. Örneğin sabah servisinde yarım saat uyuyakal... ‘Hasta mıydın, ne oldu?’ diye sormak yok. Hemen tutanak tutuyorlar. 3 tutanakla işimize tazminatsız son veriyorlar. Çok stresli bir işimiz var. Bu sebeple birçok arkadaşımız antidepresan kullanıyor.”

BASKI, MOBBİNG VE AŞAĞILAMA

Yıllardır atanmadığı için apartman görevlisi olarak çalışan sosyal bilgiler öğretmeni Hasan Duyar, evli ve iki çocuk babası. Buca’da 32 dairelik bir apartmanda çalışan dernek üyesi Duyar, apartman görevlilerinin haftada bir gün izninin olduğunu ancak bu iznin kullanımında ve mesai saatleri dışı çalışma konusunda da sorunlar yaşandığını belirterek, “Şu an bizi koruyan ne bir yasa ne de bir yönetmelik var. Bina yöneticisi istediği zaman bizi kapı dışarı etme yetkisine sahip. Tazminat hakkımız birkaç kişinin vicdanına bağlı. Aşağılama var. İnsanlar verdikleri 200-300 TL aidat parası ile sizi satın aldığını düşünüyorlar. Pandemi döneminde işlerimiz üçe dörde katlandı. Ben dahil birçok arkadaşımız koronaya yakalandı. Üstelik karantina sürecinde hem sigorta hem maaştan kesinti yapılıyor. Mesai bitiminde kıyafetlerimi çıkarıp evimde rahat oturayım diyemiyorum. Gece yarısına kadar hazır vaziyette beklemek zorundayım. Ya telefonum çalarsa diye” dedi.

“YOUTUBE’DAN İZLE VE YAP!”

7 yıldır kapıcılık yapan 37 yaşındaki Mesut Karabulut ise, “Sen burada 24 saat görevlisin diyorlar. Mantık bu... Bizde sadece kapıcılık yok. Bizi hem temizlikçi, hem bahçıvan hem de güvenlik görevlisi olarak görüyorlar. Tamir, su, elektrik... Her şeyden anlamak zorundasın. ‘Youtube’dan izle, öğren, yap’ diyorlar. Çünkü usta getirip para ödemek istemiyorlar” diye konuştu.

HAPİS HAYATI GİBİ

Elazığ Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan Emrah Yılmaz, 2016 yılından beri atanma bekliyor. Ailesine bakabilmek için 2 yıldır kapıcılık yapan 35 yaşındaki Yılmaz da, şunları anlattı:

“Mesai bittikten sonra hatta izin günümde bile siteden dışarıya çıkamıyorum, hapis hayatı gibi. Annemi ya da babamı ziyaret edemeyecek miyim? Gecenin 2’sinde arayıp, ‘Penceremin önüne birisi park etmiş, kalk da uyar’ diyen oluyor. Bu işte anlayışlı yönetici sayısı çok az. ‘İzin gününü evde geçireceksin. Biri asansöre kalırsa seni nerede bulacağız?’ diyorlar. Bir gün mesai bitiminde babamlara çay içmeye gitmiştik. Elektrikler kesilmiş ve biri asansörde kalmış. Yönetici beni aradı ‘Sen neredesin?’ dedi. Bir tek küfür etmediği kaldı! Ben elektrikçi de değilim asansörcü de...”

“EŞİN GELİP YARDIM ETSİN!”

11 yıldır apartman görevlisi olan 3 çocuk babası İbrahim Çetin ise, “Bizim en fazla gideceğimiz alan 500 metredir. Ama 3 kilometre uzağa gönderip sipariş getirmemizi bekleyenler var. Geçen sene ‘Gitmeyeceğim’ diyerek itiraz ettim, çıkışımı oyladılar. İş yükü fazla olduğu ve yetişemediğiniz noktada ‘Eşin neden başka yerde çalışıyor? O da gelsin sana yardım etsin’ diyorlar. Yıllık izin hakkımızı bile yerimize birini bulamazsak kullandırmıyorlar” ifadelerini kullandı.

Pandemi döneminde iş yüklerinin daha da arttığını söyleyen 31 yaşındaki Timur Çaycı da, iş güvencesizliğine vurgu yaptı: “Tamamen işyerinin keyfine göre yaşayıp gidiyoruz. İşini kaybetmek istemiyorsan herkesi alttan almak zorundasın. Kapıcılar evin küçük oğlu gibi. İzin günümüzde bile telefonlarımız susmuyor.”