Hedefimiz sürdürülebilir bir gelecek için İstanbul’la uyumlu, güvenli ve erişilebilir hareketlilik seçeneklerinden oluşan insan ile çevre odaklı bir ulaşım sistemi kurmak

Arabaların egemenliğinden kurtulmak hayal mi?
Fotoğraf: AA

Dr. Buğra GÖKÇE - İBB Genel Sekreter Yardımcısı

Dünya şehir merkezlerini otomobillere kapatıyor. Mesafelerin caydırıcılığını yok eden; uzağı yakın yapan, yaşama hız ve devinim getiren yakıtlı arabalar, otobüsler, metrolar ve tramvaylarla şekillenen şehirler, insanın bireysel hareketlilik kabiliyetine göre yeniden dönüşüyor. Yaya ve insan merkezli yeni bir şehircilik anlayışı dünya gündemine oturuyor.

Bremen şehir merkezinin bir bölümü tamamen bisikletlere ayrılmış ve 30km/sa hız limiti uygulanmakta. Utrecht şehir nüfusunun yarısından fazlası hergün bisikletle ulaşım sağlamakta. Paris yaklaşık 1000 km’ye ulaşan bisiklet yolu ağını iyileştirmek için harekete geçiyor. Paris Belediyesi bu kapsamda tam 300 milyon euroluk bir yatırım planı hazırladı. Bu yatırımların ana amacı yeni bisiklet hatları açmaktan ziyade, şehri arabaların egemenliğinden kurtarmak, yayalara yeni alanlar açmak ve bisiklet, motorsiklet gibi araçlar kullananlar için güvenli bir ortam yaratmak. Milano da bize güzel bir örnek sunuyor. Şehirde sadece bisikletlere tahsisli arterler imal edilerek şehrin 133 mahallesini birbirine bağlayan 750 km uzunluğunda bir bisiklet yolu ağı geliştirdi. Bu sayede bisiklet kullanım oranı yüzde 20 oranında arttı, yakıt tasarrufu sağlandı, karbon salımı düştü.

Özetle yeni bir trend ile karşı karşıyayız. 1990’lı ve 2000’li yıllarda otomobilsiz günler düzenleyerek trafiğe günübirlik kapatılan sokak ve caddelerin, günümüzde tamamen yayalara ve bisikletlilere adandığı bir dönem başladı.

Dünya şehircilik ve mimarlık ortamı için Berlin bir örnek, büyük bir ilgi konusu ve adeta rehber konumunda. Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında konut problemlerine getirdiği radikal yaklaşımlarla Berlin’in mimarlık ortamı, tüm dünyada modern mimarinin öncü temsilcilerini yetiştirdi. İkinci Dünya Savaşı sonrası doğu-batı olarak keskin bir şekilde bölünen şehrin yeniden birleşmesi nedeniyle yürütülen büyük kentsel projeler tüm dünyada ilgiyle izlendi. Atılan adımların sonucunda Berlin birleşen Almanya’nın kalbinin attığı kültür ve sanat yatırımlarıyla, başkent olmasına ilave olarak, bir yaratıcılık şehri kimliğine de sahiptir.

Bizim için önemli olan konu şu: Kendini bir şehrin olağan süreçlerinden çok daha hızlı ve radikal olarak dönüştürebilen bir şehir olarak, dünya şehircilik ve mimarlık eğilimlerini adeta belirleyen Berlin, arabaların egemenliğinden kurtarılmış, insan odaklı yeni şehircilik anlayışına da öncülük ediyor, takip etmemiz gereken bir örnek sunuyor.

2014 yılında Berlin Bölge Parlamentosu önemli bir rapor yayınladı. Rapora göre şehirdeki yolların yüzde 58’i arabalarla kaplı olmasına rağmen şehirdeki yolculukların sadece üçte biri otomobille yapılıyordu. Bisiklet yolları şehirdeki yolların yüzde 3’ünü oluşturmasına rağmen, şehirdeki yolculukların yüzde 15’i bisikletle yapılmaktaydı. 2018 yılında Berlin Hareketlilik Yasası yürürlüğe girerek araba merkezli şehirsel alan kullanımın yerine yaya ve bisikletlere öncelik veren yeni bir şehircilik uygulaması hayata geçti. Bunu 2021 yılı başında çıkan Yayalar Yasası izledi ve hemen ardından Hareketlilik ve Trafik Gelişim Planı onaylandı. Bisiklet Yasası da 2021 yılı bitmeden yürürlüğe girdi.

Berlin’in ana arterlerinde ve şehrin merkezinde yapılan kademeli araçsızlaştırma uygulamaları toplum nezdinde de olumlu karşılık buldu. Berlin’in Otomobilsiziliği için Halk Kararı İnisiyatifi adında bir oluşum şehir merkezinin tümünün yayalar ve bisikletlere bırakılması için bir kampanya başlattı. Acil yardım amaçlı araçların, çöp toplama arabalarının, taksilerin, kargo araçlarının ve hareket kabiliyeti düşük vatandaşların kullanımındaki otomobiller dışında Berlin’in çevre yolu dahilinde tüm sokak ve caddelerin özel araçlara kapatılması talep edildi. 50 bin imza toplayan bu talep Bölge Senatosuna teslim edildi, talebin genel bir referanduma dönüşmesi de isteniyor.

Şüphesiz, dünyadaki iklim, çevre ve ekolojik kriz koşulları da şehirlerin yayalaşması taleplerine güç veriyor. Petrol ve doğalgaza bağlı enerjiyle çalışan ulaşım altyapısının doğa ve bütçe dostu yeni olanaklarla değişmesi, yaşamın önceliği oldu.

Peki İstanbul?

Dünyanın en büyük metropolleri arasında yer alan İstanbul’un da gündeminde ulaşım altyapılarını çağın gereklerine ve yeni eğilimlerine göre güçlendirmek ve yenilemek var. İstanbul bir yandan 10 yeni raylı sistemi şehre kazandırmak için büyük bir hızla çalışırken diğer yandan yollardaki araç sıkışıklığı ve trafiği hafifletmek adına altın dokunuşlar yaparken, bir yandan da yayalaştırmayı sağlayacak yeni uygulamalar devreye sokuyor, açılan meydanlarla kamusal mekanlar yaratıyor, yayalaştırma projelerine, bisiklet ve bisiklet türevi paylaşımlı yeni araçları yaygınlaştırmak için adımlar atıyor.

Belediye Başkanımız Sn. Ekrem İmamoğlu’nun göreve gelmesinden sonra İstanbul da küresel eğilimlere uygun, insan odaklı bir bakış açısıyla örnek uygulamalar hayata geçirmeye başladı. Türkiye’deki ilk Sürdürülebilir Kentsel Hareket Planı olan İstanbul Sürdürülebilir Kentsel Hareketlilik Planı Çalışması, Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Programı (UN-Habitat) stratejik danışmanlığında yürütülerek bu yıl Ocak ayında tamamlandı. Dünyada 15 milyonun üzerinde nüfusa sahip bir mega - kentte gerçekleştirilen ilk SKHP olma özelliğini taşıyan planın iki ana amacı var: Yaşam kalitesini yükseltmek için erişebilirliği arttırmak ve katılımcılık ilkesini planlama süreçlerin merkezine almak. Hedefimiz sürdürülebilir bir gelecek için İstanbul'un eşsiz coğrafi ve tarihi değerleriyle uyumlu, güvenli ve erişilebilir hareketlilik seçeneklerinden oluşan karma yapıya sahip, insan ve çevre odaklı bir ulaşım sistemi kurmak. Bu amaç doğrultusunda yürüme ve bisiklet gibi aktif ulaşım türlerinin geliştirilmesi için daha alt ölçekli ana planlar üretildi. Bunlardan ilki, İstanbul’u insan odaklı bir ulaşım planlaması ile buluşturmak için “Yürünebilir İstanbul” vizyonundan yola çıkılarak yayaların daha güvenli ve rahat hareketini sağlamak amacıyla hazırlanan “Yaya Ana Planı”dır. Bu plan kapsamında ilk uygulama, Tarihi Yarımada'nın ana akslarından biri olan, Aksaray ile Beyazıt Meydanı’nı birbirine bağlayan Ordu Caddesi ve çevresinde hayata geçirildi. Cadde günün belirli saatlerinde motorlu araç trafiğine kapatılarak yayalara öncelik veren şekilde yeniden düzenlendi. Etrafında tarihi mekanların, otellerin, üniversitelerin olduğu, yaya ve taşıt trafiğinin doğal olarak yoğunlaştığı bu bölgede hazırlanan projelerle arabaların egemenliği azaldı, bölge yayaların rahatlıkla seyahat edebileceği ve şehrin güzelliklerini yaşayabileceği bir alan haline getirildi. Ordu Caddesi örneğinde olduğu gibi Tarihi Yarımada’daki önemli meydanlar ve bu meydanları birbirine bağlayan yolları zamanla yayalaştırılarak araç trafiğinden arındırmak, insan odaklı ve çevreci planlama yaklaşımının gereğidir.

Meydanlarımızı da yeniden kazanmaya başladık. Türkiye demokrasi tarihinde çok önemli yeri olan Beyazıt Meydanı, giderek kayıp mekana dönüşerek kimliğini ve özgünlüğünü kaybetme riski taşıyordu. Yenileme projesi ile bugün mekan tarihsel sürekliliği uygun bir şekilde kent hayatına katıldı. Yüz binlerce insanın geçtiği, kirliliğin ve trafik gürültüsünün en yüksek düzeyde olduğu Mecidiyeköy tam anlamıyla kayıp bir mekandı. Yenileme sonucunda Artık Mecidiyeköy meydanı bir gürültü tüneli değil. Yayaların ve insanların rahatça yürüyebildiği, sergileme mekanı ve kitaplık ile bir kültür koridoru. Ümraniye Meydanı, Kartal Meydanı, Bağcılar Meydanı, Üsküdar Mimar Sinan Meydanı Düzenlemesi ve Maltepe Adalet Meydanı şehrimize yeni yaşam alanları kazandıran önemli projeler oldu. Mekanın kamu yararına ve halk için kullanılmasının güzel örnekleri olarak şehrimize yeni bir nefes veriyorlar.

İstanbul SKHP kapsamında önceki yıllarda hazırlanan Bisiklet Ana Planı da güncelleniyor. Kısa vadede planımız kent içinde bisiklet yollarının fiziksel uzunluğunu arttırmak, bisiklet kullanımını yaygınlaştırmak ve kullanıcı sayısını arttırmak.

3 yıl önce Kopenhag'da düzenlenen 'C40 Belediye Başkanları Zirvesi'nde Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu “Deadline 2020” Taahhüdünü de imzaladı. İstanbul'un 2050 yılı için hedefi “karbon nötr” ve “dirençli şehir” olmak. Özellikle Tarihi Yarımada’nın fosil yakıt kullanan tekerlekli araçlardan arındırılacağı, karbon nötr, dev bir dönüşüm planlanıyor. Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun ortaya koyduğu “Yeşil, Adil ve Yaratıcı İstanbul” için, Tarihi Yarımadada sadece elektrikli hizmet araçları ve shuttleların girebileceği şekilde tasarlanmış bir yol ağı, bu niteliklere sahip olmayan diğer araçların alan dışında parklanmasına imkan tanıyacak bir otopark sistemi kurulması için çalışmalara başlandı. Gerek ulusal gerek uluslararası çözüm ortakları ile hızla projeler üretiyor ve hayata geçiriyoruz.

Paris, Berlin ve dünyada şehir plancılığına örnek olan şehirler ilerlerken, gururla söylemek gerekiyor İstanbul’da artık çağın akışına büyük bir hızla katılıyor. Elbette bu adımları atarken en önemli destek bizzat toplumun kendisinden geliyor. Çevre dostu ve motorsuz araçları kullanan, dünyanın en güzel şehrinde rahatça yürümek, tertemiz hava soluyarak hayat kalitesini arttırmak isteyen milyonlar bizlere güç veriyor. Daha da hareketlenmeye hazırız. O zaman başlıktaki soruya dönelim. Arabaların egemenliğinden kurtulmak hayal mi? İstanbul’u çok daha güzel yapmak için çalışan, gözünü 21’inci yüzyılda yaşanan gelişmelere dikmiş, vizyoner kadrolarımız, yaşadığı kentte en iyisini hak eden gençlerimiz ve insanlarımıza baktığımda ben bir şeyden emimim: Hayal değil, hep birlikte başarabiliriz.