DAVID HEARST Muhammed Mursi’nin koltuğundan indirilmesinin üzerinden altı yıl geçti ve halkın hoşnutsuzluğu gitgide büyüyor. Orta sınıf küçülüyor, yoksullar daha da yoksullaşıyor. Kriz ilk nerede ya da ne zaman patlak verecek kimse bilmiyor, ya da Sudan’daki gibi büyük bir ayaklanma çıkıp çıkmayacağını. Fakat bilinen bir şey var: bir altı yıl daha böyle gidemez. Sisi’nin ‘cesur […]

‘Arap Baharı’nın kahramanları direniyor

DAVID HEARST

Muhammed Mursi’nin koltuğundan indirilmesinin üzerinden altı yıl geçti ve halkın hoşnutsuzluğu gitgide büyüyor. Orta sınıf küçülüyor, yoksullar daha da yoksullaşıyor. Kriz ilk nerede ya da ne zaman patlak verecek kimse bilmiyor, ya da Sudan’daki gibi büyük bir ayaklanma çıkıp çıkmayacağını. Fakat bilinen bir şey var: bir altı yıl daha böyle gidemez. Sisi’nin ‘cesur reformlarını’ destekleyen Dünya Bankası’nın kafası fena halde karışmış. Bir yandan makro ekonomik iyileşmeye işaret ediyor: Milli gelir geçen sene reel rakamlarla yüzde 5,3 arttı, enflasyon düştü ve bütçe açığı daraldı. Fakat diğer detaylar kötü:

“Mısır’ın nüfusunun yüzde 60 kadarı yoksul ya da zarar görebilir durumda ve gelir adaletsizliği artıyor. Yoksulluk oranı 2015 yılında yüzde 30 dolaylarındaydı, 2010 yılında ise yüzde 24 seviyesindeydi.”

“Yoksulluk oranları coğrafi bölgelere göre büyük değişiklik gösteriyor. Port Said idari bölgesinde yoksulluk yüzde 7 dolaylarındayken, Yukarı Mısır’daki bazı bölgelerde yüzde 66’ya varabiliyor. Dahası, yapılan ekonomik reformlar orta sınıfa zarar verdi, reformlar dolayısıyla hayat pahalılığı arttı.

Sisi’nin kemer sıkma politikalarından biri de emeklilik yaşını 65’e yükseltmek. Mısır’da ortalama yaşam süresi 68. Yani ortalama bir insana 3 sene emeklilik şansı düşüyor.

Mutlak lideri iktidarda tutmanın insani maliyeti ise gitgide artıyor.

İnsani Maliyet

İngiltere Merkezli Arap İnsan Hakları Kurumu’nun verileri ‘muhafazakar’ çünkü yalnızca belgelerle kanıtlanmış vakalara yoğunlaşıyor. Fakat buna rağmen son altı yılda yaşanan ölümler şu rakamlarla ifade ediliyor: Sisi’nin güvenlik güçleri 3 bin 185 Mısırlı öldürdü. Bunlardan 2 bin 194’ü barışçıl gösteriler esnasında, 766’sı gözaltı merkezlerinde yaşandı.

180 kişi suikast sonucu yaşamını yitirdi, 45 kişi idam edildi ve 83 kişi ölüm cezasına çarptırıldı, öldürülmeyi bekliyor. 63 bin insan tutuklandı. Bunlardan 691’i kadın ve 1161’i çocuk yaşta.

Bunlar savaş alanından gelmesini bekleyeceğiniz türden rakamlar. Fakat burada Mısır anakarasından bahsediyoruz. Gerçek savaşın sürdürdüğü Sina bölgesinde 4 bin 441 kişi öldürüldü ve 11 bin 672 kişi tutuklandı. Refah sınır bölgesinde 3 binden fazla ev yıkıldı ve 3 binden fazla aile evini terk etmek zorunda kaldı.

Cesur reformcu Sisi, öyle mi? Dünya Bankası, Sisi gibi binlerce Şililiyi ve Arjantinliyi öldüren Pinochet ve Galtieri’yi de mi böyle tarif edecek?

Mısır’ın Komşuları

Mısır’ın batısına baktığımızda da durum pek iyi değil. Libya’daki Halife Hafter’i kimin desteklediği, silahlandırdığı ve finanse ettiğine dair kimsenin şüphesi yok. Uluslararası toplumun desteklediği görüşmeleri sonlandırdı ve yönetimi güç kullanarak ele geçirdi.

Saldırıdan hemen önce Suudi Arabistan Kralı Selman’ı ziyaret etti ve saldırıdan bu yana iki defa da Mısır’da bulundu.

‘Cerrahi bir operasyon’ olması gereken saldırı üç aydır devam ediyor. Trablus hükümetini destekleyen kuvvetler, Türkiye’den sağlanan yeni silahlarla Hafter’in Geryan’daki ana tedarik üssüne saldırdılar.

Hafter’in ‘Libya Ulusal Ordusu’ adını verdiği ordusunun sözcüsü, ‘geleneksel yöntemlerin’ sonuna geldiklerini ve Trablus’a hava saldırıları düzenlemeye başlayacaklarını söyledi. Sonrasında atılan bombalar, Avrupa’ya gitmeye çalışan mültecilerin tutulduğu gözaltı merkezine isabet etti. Saldırıda en az 53 kişi öldü, 130 kişi yaralandı ve saldırı Birleşmiş Milletler tarafından savaş suçu olarak araştırılıyor.

Güneydeki Sudan’daki ayaklanmada ise dengeler hassas. 3 Temmuz’da 100’den fazla eylemci öldürüldü fakat kitlesel hareket direncini koruyor. İnsanlar kime ve neye karşı mücadele ettiklerinin bilincindeler.

Afrika Birliği ve Etiyopyalı arabulucular ‘sivil çoğunluklu’ bir yönetim organı için ilk planları çıkardılar. Geçen cuma günü Sudanlı muhalifler ve askeri konsey bir tür güç paylaşımı anlaşması yaptı. Detaylar henüz belirsiz fakat eylemciler anlaşmaya şimdiden şüpheyle yaklaşıyor.

Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından Yemen’de 4 yıl önce başlatılan savaş ise müttefiklerini bir bir tüketiyor. Wall Street Journal’da yayımlanan habere göre Birleşik Arap Emirlikleri tanklarını ve saldırı helikopterlerini Yemen’den çekiyor.

Bu hamle, Husi karşıtı cephedeki görüş ayrılıklarını gözler önüne serdi. Tabii Yemen’i Husilerden arındırmak gibi bir hedef vardı demek de artık zor.

Çetin Mücadele

Bunlar, mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor. Bu ülkelerin liderlerinin elinde o kadar çok kan var ki, onlar için geriye dönüş mümkün değil. Önümüzdeki kırk yıl iktidarda kalmalarına engel olacak tek şey ya bir mermidir, ya bir bombadır. ABD’de onları açıkça destekleyen ve silahlandıran Başkan Donald Trump var, Avrupalı güçler için de aynı şey söylenebilir.

Paraları var, silahları var ve istedikleri kadar paralı asker alabilirler. Bölgedeki en güçlü ordu olan İsrail ile stratejik ittifak kurdular. Fakat yeni bir ‘otoriter devlet modeli’ geliştirme projesi başarısız oluyor.

2019 yılında, 2011 yılında olduğu gibi adalet, şeffaflık ve karar süreçlerine katılım taleplerinin büyüdüğüne şahitlik ediyoruz. Üzerlerine bindirilen devasa baskılara rağmen, bu hikâyenin sıradan kahramanları direnmeyi sürdürüyorlar.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Middle East Eye