ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den askerlerimizi çekeceğiz açıklamasının ardından bölgedeki tansiyon ve hareketlilik doruk noktasına ulaştı. Türkiye’nin Suriye’de güvenli bölge kurma söylemleri devam ederken ABD’li üst düzey isimlerden birbiri ardına açıklamalar geliyor. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler gerilimli seyrederken Türkiye’nin NATO da dahil olmak üzere emperyalist odaklarla kurduğu bağın tarihi yarım yüzyıldan fazla. Bölgede ortaya […]

Araştırmacı yazar  Volkan Özdemir: Tek kutuplu dünyanın sonuna geldik

ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den askerlerimizi çekeceğiz açıklamasının ardından bölgedeki tansiyon ve hareketlilik doruk noktasına ulaştı. Türkiye’nin Suriye’de güvenli bölge kurma söylemleri devam ederken ABD’li üst düzey isimlerden birbiri ardına açıklamalar geliyor.

ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler gerilimli seyrederken Türkiye’nin NATO da dahil olmak üzere emperyalist odaklarla kurduğu bağın tarihi yarım yüzyıldan fazla. Bölgede ortaya çıkan tablo dünyadaki güç dengeleriyle yakından ilişkili. Uluslararası aktörler bölgedeki konumları üzerinden dünya siyasetindeki yerlerini belirliyor. Pazartesi Söyleşisi’nin bu haftaki konuğu Araştırmacı-Yazar Volkan Özdemir’di. Uluslararası ilişkilere dair kapsamlı çalışmaları bulunan Özdemir’in yeni kitabı Yenilenen Dünya Eskimeyen Türkiye’de hem dünya siyasetine hem de Türk dış politikasına ilişkin önemli tespitler yer alıyor. Özdemir’e dünyada yaşanan değişim ve dönüşümleri bunların arka planlarını sorduk. Özdemir ‘ABD’nin tek kutuplu düzeninin sonuna geldik’ dedi.

► ABD hegemonyasının gerilemesi durumundan bahsediliyor katılıyor musunuz buna?

ABD hegemonyasının gerilediği bir gerçek. ABD hegemonyasına dayalı Yeni Dünya Düzeni diye adlandırılan dönemin artık sonuna gelindiğini düşünüyorum. ABD hegemonyasının bitmesi artık tek kutuplu küresel düzenin de sonuna gelindiği anlamına geliyor. Bunun siyasi askeri ve iktisadi ayaklarının olduğunu düşünüyorum. 90’lardan sonra kurulan bu düzenin bugün artık giderek gerilediğini ve bu anlamda sona yaklaşıldığını düşünüyorum.

► Trump-ABD müesses nizam ayrımından bahsediliyor buna dair yorumunuz nedir?

Trump ile müesses nizam arasında çatışma olduğu gerçek ama meseleyi sadece buradan okumamalı. Şunu söylemek isterim olgular bize Trumplı ya da Trumpsız ABD’nin tek kutuplu sisteminin sonuna gelindiğini gösteriyor. Mesele basit bir Trump karşıtlığı değil. Bu Suriye’de yaşanan gelişmelerde de kendisini gösterdi. ABD istediği yerde istediğini yapabilen bir konumda değil artık. Suriye’deki mesele bu anlamda basit bir iç savaş olmanın ötesinde uluslararası güç dengelerini gösteren kritik bir eşikti. Ve orası bize ABD’deki meselenin Trump’tan çok daha ötede olduğunu gösterdi.

► Rusya ve Çin yükselen güçler; ABD’ye karşı alternatif olacaklar deniyor buna katılıyor musunuz?

Rusya ve Çin’i aynı görmekten ziyade ayrı ayrı değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle Çin’den başlayacak olursak, Çin ABD’nin karşısına zaten çıkmış durumda. Bunu ABD’li ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama da kabul ediyor. Onun gösterdiği gerekçe de çok önemli. Buna göre ABD’nin neoliberal demokrasi ve yönetim anlayışına alternatif olarak Çin otoriter bir devlet kapitalizmini gündeme getiriyor. Bunu model olarak başardı. Devlet önemli altyapı ve güvenlik alanlarında kontrolü hiçbir şekilde yabancı sermayeye bırakmıyor ve kendisi etkin oluyor. Öte taraftan devlet kendi şirketlerini kurup iktisadi süreci oradan yönetiyor. Bu model neoliberal yönetim anlayışına karşı artık karşımızda bir alternatif olarak duruyor. Bu model bize de yabancı değil aslında. Biz de 1930’larda bu karma ekonomik yapıyı hayata geçirmiştik, Çin şimdi bu modeli geliştirerek Batı’nın modeline karşı güçlü biçimde hayata geçiriyor. Çin’in en başarılı olduğu nokta diğer kısımları da sayabiliriz elbette ama şu: ABD’nin 30 yıllık hâkim modelini yerle bir etti. Otoriter devlet kapitalizmi diye sunulan bu model ABD’nin modeline artık bir alternatif sunuyor. Bu iki aktör dışında Rusya gibi daha yerel diyebileceğimiz aktörler de bu anlamda denkleme dahil oluyor. Elbette küresel hegemonun güçten düşmesi onun çökmesi anlamına gelmiyor. Ama artık tek ve hâkim unsur olma özelliğini yitirdi. Bu yeni modeli şöyle de tanımlayabiliriz artık dünyanın tüm devletlerinde elitler ayrışması yaşanıyor. Yönetici ya da hâkim unsurlar arasında bir ayrışma yaşanıyor. Bu ayrışmanın temel noktası ise küreselciler ve ulusalcılar diye ayrışıyor.

► Ortadoğu’daki dengeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Ortadoğu uzun yıllar boyunca ABD’nin tek kutuplu sisteminin yarattığı işgal ve projelerin acısını yaşadı. BOP ve benzeri projeler bölge halklarına yıkımdan başka bir şey getirmezken ülkelerin sınırları da değişti. Devletimsi yapılar oluştu. Bu açıdan baktığımızda finans gücünü elinde bulunduran küresel elitlerin IŞİD gibi unsurları yaratarak ve bunları kullanarak önemli mesafe kaydettiklerini düşünüyorum. Ancak bilhassa Suriye örneğinde bu plan bozuldu. Yaratılmak istenen tablo Suriye’de bozuldu. Nasıl ki neoliberal düzen Ukrayna’da Rusya engeliyle karşılaştıysa Suriye’de de aynı neoliberal düzen, engelleri aşamadı. Rusya ve İran’ın etkinliği neoliberal küreselleşmeci düzenin planlarını bozdu. ABD’nin geri çekilmesini aslında sistemsel olarak sona ermenin de başlangıcı olarak değerlendiriyorum.

► Ama tamamen bitmedi.

Ne zaman ki dolar uluslararası rezerv para olmaktan çıkar farklı para birimleri hâkim olur o zaman bitti diyebiliriz. Ancak şunu da eklemek isterim bu noktada da ciddi bir aşınma ve bitişe doğru yönelme var. Trump’ın ortaya çıkışı da aslında burayla ilintili. ABD içerisindeki küreselleşme karşıtı unsurların var olan sürece müdahale aracı olarak Trump ortaya çıktı.

► Bir grup elitin kendini kurtarma girişimi…

Kesinlikle meselenin böyle bir tarafı var. Var olan gidişata karşı bir hamle.

► Güvenli bölge tartışmasını nasıl okumak gerekir?

Trump’ın ya da ABD’li yetkililerin gündelik açıklamaları üzerinden analiz yapmaktan kaçınmak gerekiyor. Açıklamaların hangi niyetle yapıldıklarını bilmiyoruz o nedenle buradan sağlıklı bir analiz yapmak mümkün değil. Ben Trump’ın çekilme kararının gerçekleştirilebileceğini zannetmiyorum.

► Neden?

Trump Amerika’daki küresel elitlerin yıllardır Ortadoğu’da uyguladıkları projeyi birdenbire değiştirebilecek kadar güçlü mü, buna bakmak lazım. Bunun böyle olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani Trump var olan dengeleri bir anda değiştirebilecek durumda değil. Bu konuda yetki CENTCOM’da, Pentagon’daki bir klikte. Küreselci güçlerin Trump’ın tüm söylemlerine rağmen bu projeden kolayca vazgeçebileceklerini söylemek mümkün değil.

► Güvenli bölge meselesine gelecek olursak…

Kuzey Suriye’de güvenli bölge havucuna dikkat edilmeli. İkinci bir çekiç güç vakasına dönüşebilir. ABD Türkiye’ye karşı uyguladığı politikalarda buna Ege ve Doğu Akdeniz’deki politikaları da dahil olmak üzere bir çevreleme politikası izliyor. Tabii burada Türkiye’nin neoliberal politikalar nedeniyle kendi ekonomisini bu kadar kırılgan hale getirmesini söylemek gerek. Bunu ABD de gördüğü için kırılgan ekonomiyi Türkiye’ye karşı sıkça kullanıyor. Ağustos ayından itibaren yapılan ekonomik saldırılar bunun yansımasıdır. Trump’ın ‘Türkiye Suriyeli Kürtlere saldırırsa ekonomisini mahvedeceğiz’ sözü de durumu özetliyor. Bu anlamda çekilme çok kolay olmayacaktır. Ancak Türkiye’yi de kaybetmek istemeyen ABD’nin söylem bazında bir argüman geliştirmesi gerekiyordu bunu da yaptılar. Bir yandan da ABD’nin PKK/PYD’ye ise destekleri devam ediyor.

► PYD’yi de kaybetmek istemiyor…

Evet çünkü ABD’nin bölgedeki kara gücü PYD. 20’den fazla tesis ve üs, binlerce TIR silah. Bunlar ne olacak. ABD Başkanı’nın attığı bir tweet bu kapsamda çok büyük bir anlam ifade etmiyor. Ayrıca askerleri çekse ne olacak ki, özel şirketleriyle bölgede var olmaya devam edecek. Bu çekilme meselesi ve Türkiye’ye dair söylenen olumlu ifadeler, kamuoyuna yönelik bir PR çalışması. Türkiye’nin Rusya hattına geçmesini önlemeye dönük bir hamle. Özetle ABD’nin Ortadoğu politikasında ciddi bir değişimin olduğunu düşünmüyorum.

► Var olan dış politika anlayışı üzerinden Türkiye’nin bir ilerleme sağlaması mümkün mü?

Mümkün mü değil mi sorusunun ötesinde ben ne yapmalı sorusuna yanıt verebilirim. ABD’nin orkestra şefliğindeki taraf sanıldığının ve gösterildiğinin aksine ne istediğini gayet iyi biliyor. Kafası net. Doğu Akdeniz’den Suriye’nin kuzeyi,ne kadar destekledikleri gruplara ve unsurlara baktığınızda da bunu net biçimde görebilirsiniz. PKK’den HTŞ’ye El Kaide’den küçük gruplara destekledikleri gruplar bunlar. Doğu Akdeniz’de ABD’nin dışladığı devletlere bakalım: Türkiye, Suriye ve Lübnan.

► Türkiye ne yapmalı?

Karşı taraf bilinçli biçimde PR çalışmalarını yürütüp, kendi hattını sağlamlaştırırken Ankara’nın kafası karışık. Şu ortamda Suriye ile neden anlaşılmadığını ve ilişkilerin normale dönmediğini anlamakta zorlanıyorum. Türkiye, Suriye’yle barışmalı ve başarılı giden Astana sürecinde Rusya ile arasını açacak gerilimlerden kaçınmalı. Yani arasını açacak unsurlarla ilişkiler geliştirmemeli. Öte yandan Türkiye’nin artık ABD’nin tek başına hegemon bir ülke olmadığını anlaması ve politikalarını buna göre geliştirmesi gerekiyor.

► Bu iktidarla mümkün mü?

Mevcut iktidarın bunu yapması zor ancak ben olgular ışığında yapıyorum bu değerlendirmeyi. Benim Eskimeyen Türkiye diye kavramsallaştırdığım şey de bu olgulardan hareket ediyor. Türkiye 40’ların sonu itibariyle ve NATO’ya üye olduğu 1952 sonrasında Batıcı çizgiye dahil olmuştur. Bundan önce ise Atatürk Türkiyesi var. Eskimeyen Türkiye. Neydi bu model: Kendi özgün koşullarını esas alan bir dış politika modeli. Komşularıyla iyi geçinen barışçıl bir hat içeride ise kalkınmayı esas alan bir yönelim, karma ekonomi modeli. Bu nedenle ne yapmalı sorusunun yanıtı da 30’ların Kemalizminin uyguladığı politikaları iyi analiz etmekten ve oradan dersler almaktan geçiyor. Çıkış orada. Türkiye’de iktidar ve muhalefet tarafından temsil edilen İslamcılık ve Batıcılık başarısızlığını kanıtladı. Türkiye’ye yeni çıkış gerekiyor. Türkiye, Atatürk’ten uzaklaştıkça ulus-devlet, laiklik, karma ekonomi ve tam bağımsızlık ilkesinden vazgeçti.

***

Avrupa’nın durumu

► Avrupa’daki hareketlilikleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle AB’deki çatışmalar ne anlama geliyor?

Avrupa’da da dünyadakine benzer durum söz konusu. Küreselleşme karşıtı güçlerin Avrupa’daki adımları örneğin İngiltere’de Brexit sürecini açığa çıkarttı. Buna karşı direnç yok mu elbette var. Avrupa’da özellikle Almanya’nın hegemon olma haline karşı küreselleşme karşıtı unsurlar nüfuzlarını artırmak istiyor. Ve bunu da kısmen başarıyorlar. Yani özetle yukarıda saydığım olgular Avrupa’da da geçerli.