Arda geri dönüyormuş. Dönsün tabii... Herkes dönsün. Dışarıda kimse kalmasın. Herkes gelsin, burada, bu muhteşem ligde paşa paşa topunu oynasın. Ne gerek var elin liginde, elin takımlarına hizmet etmenin!

Milli şuur gereği her Türk futbol vazifesini memleket sınırları içerisinde ifa etmelidir. Sadece futbolcular mı! Her Türk, her türden işi, beceriyi, uğraşı, sanatı icra eden her Türk evladı bu kutsal topraklara elbet bir gün geri dönecektir. Dönmelidir. Dönmezse döndürülecektir!

Başkan Ünal Aysal yalanladı ama gazetelerin Arda ısrarı sürüyor. Pastanın üzerindeki çilekmiş  Arda. Galatasaray’ın bu yıl kurduğu ‘Rüya Takım’ı Arda tamamlayacakmış. Zaten Athletico Madrid’de mutsuzmuş. Fakat bir sorun varmış: Diego’nun ayrılması sonrası takımın bütün yükünü onun sırtına yüklemeyi düşünüyorlarmış.

La Liga’da her daim ilk beş takım arasında yer alan bir ekibin parçası olan, şu anda bulunduğu yerde kalması  halinde dünya vitrinindeki yerini koruyacak genç bir adamı  buraya getirin ve muhteşem liginizin yıldızı yapın!

Bravo size!

Çok açık söylemeli: Arda’yı, yıllarca futbolunu bu oyunun doğduğu topraklarda hakkını vererek oynayabilecek kapasitede bir adamı buraya getirmeye çalışmak, memleket futboluna ihanettir.

***

Bu söylediğim Arda için geçerli midir bilemem ama tıpkı Arda gibi yurtdışına giden futbolcularımızın pat diye geri dönmeye kalkmasının ‘memleket havasını çok özlemek’ dışında başka nedenleri de var. Mesela vergiler!

Önceki gün Hürriyet’te bir haber vardı. Zlatan İbrahimovic’i transfer eden Paris Saint Germain’in oyuncuya yıllık net 14 milyon euro ödeyebilmesi için kasasından 89 milyon, evet yanlış okumadınız 89 milyon euro çıkması gerekiyormuş. Paranın 14 milyon euro’luk kısmı dışında kalanlar sigorta, prim, vergi vs...

Kaldı ki genelde bu transferlerde gelir vergisi bizzat oyuncular tarafından karşılanır. Yani siz Avrupa Birliği içerisinde bir kulübe transfer olduğunuzda misal üç lira alıyorsanız, ülkeden ülkeye oranlar küçük farklılıklar gösterse de üç aşağı beş yukarı bu paranın iki lirasını vergi olarak veriyorsunuz. Mantık basit: Büyük kazançların büyük vergisi oluyor.

Peki ya burada? Türkiye’de bir takıma transfer olduğunuzda her şeyden önce ‘resmi’ vergi rakamları  bile AB’ye kıyasla oldukça düşük. Yani üç liraya transfer olduğunuzda 1 lirasını bile vergi olarak vermiyorsunuz. Bunu geçtim, kulüpler borsaya kote olmadan önce (ki bazılarının hala futbol şirketleri kote değil) dernekler kanunuyla yönetildiğinden oyuncular resmen bakkal defteri gibi bir deftere yazılan ücretler üzerinden vergilendiriliyordu. Beş kazanan oyuncunun transfer ücreti, bu sözümona denetlenen defterlerde 2 lira gibi gösteriliyor, aradaki fark vergiden kaçırılmış oluyordu.

Dediğim gibi şu an her şey kitabına uygun yapılsa bile resmi sporcu ücretlerindeki vergi rakamları Avrupa’nın  çok gerisinde. O nedenle Avrupa’da üç lira kazanmak yerine burada üç lira kazanmayı yeğleyen, yerli yabancı her futbolcu Türkiye’yi cennet belliyor.

Peki, özel tüketim vergisi, lüks vergisi, çöp vergisi, ıvır vergisi kıvır vergisi adı altında sokaktaki adamın sırtına bindikçe binen iktidarın oyuncu ücretlerinin vergilendirme sisteminin değişmesi için attığı bir adım var mı? Yok!

Neden? Çünkü bizim mahallede futbola dokunulmaz. Cıs!

Sözün özü AB standartlarında vergilendirilmiş bir futbol düzeninde burada oynayan yabancı oyuncu bulamayacağımız gibi, yerlilerin de Türkiye’de kalacağından şüpheliyim.