Büyüdük, çocukken tek kelimesini dahi anlamadığımız kavramların bizleri biz yapan değerler olduğunu anladık. Büyüdük, gerçekçi olup imkânsızı isteyen Che’nin, Camilo’nun yoldaşı,  sömürüsüz eşit bir dünya için mücadele eden devrimin güzel insanı Fidel Castro’yu tanıdık

Arkadaşım Fidel

CANAN KAFTANCIOĞLU

80’li yıllar.. Ordu’nun daracık sokaklarında geç saatlere kadar haytalık yaptığımız çocukluk yıllarına denk gelen... Sözde çeteler kurup sokak kavgaları yaptığımız. Diğer sokağın çocuklarını bizim sokağa sokmazdık. Kavgada en büyük silahımız ise Köseler Kereste Atölyesi’nden aşırdığımız talaş tozları. Temizlenmesi çok zordur talaş tozunun. Toza bulanmış halde eve gideni en temizinden anne dayağı karşılardı. Dayaktan kaçsak terlikten kurtulamazdık. En çok dayağa sebep olan galibi sayılırdı savaşın.

Bugünün yetişkinlerinin bitmeyen kavga ve talaş tozlarının yerini gerçek mermilerin aldığı kirli savaşlarını gördükçe çocukluğunun masum savaşlarını arıyor insan. Hatta masum bile olsa, kavga yerine barışı, kardeşliği, nefes aldığımız her yerin hepimizin olduğunu hissedebilsek ve ona uygun davranabilseymişiz. Adı üstünde biz çocuktuk peki ya büyükler?

Yine akşam saatleri ve yine sokakta geçirilen saatlerin sonlarına yaklaştığımız anlardan biri. Önümden jet hızıyla geçen bir çocuk, talaş tozuna bulanmış iyice. “Yürü anca gidersin evde anan paklar(!) seni” diye bağırıyorum ardı sıra. Ani bir fren ve geri dönüşün ardından öfkeyle;

- Adın ne senin?
Korktuğumu hissettirmemeye çalışarak,
-Senin adın?
-Fidel
-????


Fidel ismi, o güne kadar Sibel, Yasemin, Ali, Dudu, Orhan, Zahide, Funda, Nurten isminde arkadaşları olan beni şaşırtıyor haliyle. “Ne biçim isim? Kuran’da mı geçiyor? Anlamı ne?” dediğimi Fidel’in de buna gülümsediğini hatırlıyorum hayal meyal. “Fidel çok büyük bir adam” gibi bir şeyler söylüyor. Her zamanki haylazlığımla “evet evet üzerindeki talaş tozlarından belli” diyerek dalga geçmeye devam ediyorum. İsmiyle dalga geçmeye devam edersem beni döveceği tehditini görünce topukluyorum anında.

Ne garip bir isim. Böylesine garip bir ismi söylemeye utanır insan. Halbuki bu çocuk nasıl da gururla söylüyordu. Kimdi büyük Fidel ve bir çocuğun adı niye Fidel olurdu ki? Çok saçmaydı! Bir süre sonra tüm bunları unutarak karşı mahallenin Fidel ismindeki çocuğuna alışıyorum zaman içinde.

Gel zaman git zaman dönem ödevi için ansiklopedi başındayım. Burada bir parantez açmalıyım. Bilindiği üzere o günlerde anında bilgiye ulaşacağımız kutsal Google yok ve o günler için kutsalımız Meydan Larousse ansiklopediler. Onlar da her yerde bulunmuyor. Allahtan yan komşumuzda var ve her ihtiyaç duyduğumda soluğu onlarda alıyorum. Benden büyükçe yaşlarda yanlış hatırlamıyorsam dört çocuklarının dersler ve kitaplara ilgisizliğinden olsa gerek ansiklopedi karıştırmak için her gittiğimde “sayende bunlar bir işe yarıyor” diye düşündüklerini ve mutlu olduklarını hissederdim.

Dönem ödevini araştıracağım. Birden aklıma geliyor. Demişti ya “Fidel büyük bir adam” diye. Öyleyse ansiklopedide de olmalıydı. Bakalım doğru muydu? F harfine gidiyorum. Fidel, Fidel evet Fidel Castro. Doğru söylüyormuş ansiklopediye geçecek kadar büyük bir Fidel varmış. Kimmiş bu Fidel? Okuyorum merakla. Çoğunu hatta hiçbirini anlamıyorum okuduklarımın. Tek anladığım bir yerlere, bir şeylere karşı sürekli kafa tutmuş olmasıydı ve sadece bu bile yeterliydi benim için. O anda çocuk aklımla hissettiğim tek şey Fidel Castro’nun hayran olunacak biri olduğuydu. Okuyup anlamadığım Fidel’e mi yoksa her defasında yaşından büyük laflar eden karşı mahallenin o mağrur bakışlı, gururlu Fidel’ine mi bilinmez ama büyük bir hayranlıktı o an hissettiğim.

Aradan yıllar geçti… Büyüdük, her birimiz bir yerlere savrulduk. Büyüdük dünyayı, insanları anlamaya çalıştık. Büyüdük çocukken tek kelimesini dahi anlamadığımız kavramların bizleri biz yapan değerler olduğunu anladık. Büyüdük gerçekçi olup imkânsızı isteyen Che’nin, Camilo’nun yoldaşı, sömürüsüz eşit bir dünya için mücadele eden devrimin güzel insanı Fidel Castro’yu tanıdık. Büyüdük o güzel insanları tanımakla kalmayıp, emperyalizm ve vahşi kapitalizmin kıskacından Fidel’lerin izinden giderek kurtulacağımıza inandık. Büyüdük herkese, her şeye kafa tutma cesaretini onlar sayesinde bulduk. Büyüdük devrimin ateşiyle yandık ve yanmaya devam ediyoruz hâlâ.

Fidel Castro’nun ölüm haberini okuduğum an “ben öleceğim ama devrim hep yaşayacak” sözleri düştü aklıma. Yine o anlarda, Fidel’le tanışıp onunla aynı havayı soluma imkânı yakaladığını söyleyen bir yoldaşımı içten içe kıskanırken, çocukluğumun Fidel’ine giderek teselli aradım ben de. Fidel Castro’yu tanımak demek onun ideallerine inanmak değil miydi aynı zamanda? Evet comandante bil ki ideallerin hep yaşayacak ve dünyanın dört bir yanına yayılmış Fidel’ler nasıl gururla isimlerine sahip çıkıyor ve o isme yaraşır yaşıyorlarsa düşüncelerine de sahip çıkacaklar, sahip çıkacağız. Ve yine dediğin ve bizim de sonuna kadar inandığımız gibi yaşanabilir sömürüsüz bir dünya için mücadele devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki “Biz yenilirsek kalkar yine deneriz, diktatörler yenilirse sonları olur.. “ Güle güle devrimin güzel insanı...