Esnafın Türkiye’deki değişim ve dönüşüm sürecini anlatan Akademisyen Müge Neda Altınoklu, “Sermayenin merkezileşme ve yoğunlaşma süreci esnafın güvencesizleşme, yoksullaşma koşullarını artırıyor” dedi.

Artık gemilerinin kaptanı değiller
Fotoğraf: BirGün

Sercan MERİÇ

Hep serzeniş içinde ama ekseriyetle de serzenişte bulunduğu iktidarla yakın ilişki içinde… Esnaftan bahsediyorum. Tabii kavram muğlak ve kapsamı çok geniş. “Esnaf nedir?” sorusunun net bir tarifi yok. Akademisyen Müge Neda Altınoklu da bu çok tartışmalı ekonomik gruba mercek tuttu. İletişim Yayınları’ndan yayımlanan “Ekmek, Dükkân, Devlet”te Türkiye’de esnafın gelişim serüvenini, 1980 darbesi ile beraber neoliberal dönüşümün esnaf üzerindeki etkisini kaleme aldı. Kimi esnaf, kapitalizmden mustarip iken, kimisi sermaye büyüklüğü ekseninde, yani kârına kâr katar haliyle iktidara övgüler yağdırıyor. Siyaset de her zaman bu gruba özel önem atfediyor. Mesela Recep Tayyip Erdoğan, 2013 Gezi Direnişi’nin akabinde onlar için “yeri geldiğinde asker” tanımını dahi yaptı. Biz de tüm bu gelişim ve dönüşüm evresini Altınoklu ile BirGün TV’de konuştuk…

Esnaf aslında muğlak, geniş bir kavram. Kim esnaf, kim değil hep tartışılıyor. En basit haliyle siz nasıl tanımlıyorsunuz esnafı?
Sizin de dediğiniz gibi tüccar-esnaf konusunda bir muğlaklık var. Elbette mevzuatta bir tanım var, ancak bu yasal tanım sadece ciro/kazanç farkını temel alıyor. Esnaf dediğimiz zaman bir emek ve sermaye ilişkisinde çelişkili bir sınıftan bahsediyoruz. Ancak bu verili ve statik değil.

Siz kitabınızın saha çalışmasını Karaköy’deki Perşembe Pazarı’nda yaptınız. Bu kitabın doğuş hikayesiyle beraber burayı seçmenizin sebebini öğrenebilir miyiz?
Bu kitap bir doktora tezi aslında. O süreçte esnafı anlamlandırmak benim öncelikli hedeflerimden bir tanesiydi. Gerçekten de üretim ilişkileri bağlamında esnaf daha önce ele incelenmemişti. Sorunuza gelirsek, Perşembe Pazarı’nın iktisadi tarihi, Osmanlı Türkiye kapitalist gelişmesinin tarihiyle benzer bir seyir izliyor. 1980 sonrası dönem bu mekân hem mülksüzleşmenin hem de güvencesizliğin başladığı bir dönem. Tabii burası, 1980 öncesi dönemde ticareti ve imalatıyla bilinen bir pazar. Neoliberal dönemde ise buranın sadece satış süreciyle tanımlanan ticari bir işlevi var.

Perşembe Pazarı, Osmanlı için de çok önemli bir merkez. Esnaf nasıl gelişiyor, serpiliyor o dönemlerde?
Perşembe Pazarı, Venediklilerden ve Cenevizlilerden kalma bir yer. Osmanlı döneminde burası özerk bir bölge olarak kalıyor. Venedikliler ve Cenevizliler burada ticari faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyorlar. Fakat kapitalist dünya ekonomisine eklemlenme sürecinde en temelde Osmanlı’da 19. yüzyılda yerleşen piyasa mantığının geleneksel üretim ilişkilerinde yarattığı çözülmeyle esnafın üretim ilişkileri içerisindeki sınıfsal konumumu değişmeye başlıyor.

Yakın tarihte de sermayenin burada el değiştirdiğini görüyoruz…
Kesinlikle öyle. Yani bunu 6-7 Eylül olaylarına da götürebiliriz. Ondan sonraki süreç içerisinde de buradaki etnik temelli bazı ayrışmalar vesilesiyle mekanın yeniden yapılandığını görüyoruz. Hem mekanın hem de iş bölümünün aslında...

Çok partili hayata geçişten sonra esnaf siyasetin de merkezinde yer almaya başlıyor. CHP’nin, Demokrat Parti’nin esnafla sıkı ilişkiler kurmaya çalıştığını okuyoruz kitabınızda. 1950’den sonra esnaf-siyaset ilişkisini nasıl özetlersiniz?
Türkiye'de devlet-sermaye ilişkisi içerisinde esnaf çok verili kabul edilen bir kategori. Hep geleneksel muhafazakarlığı temsil ediyor. Tarihsel olarak baktığımızda gerçekten de esnafın çıkarlarının merkez sağ ideolojiler tarafından çevrelendiğini görüyoruz. Gerek DP gerek AP gerek ANAP ve sonrasında AKP döneminde bir süreklilik var. Ancak dediğim gibi ben bunun oldukça verili kabul edilen durum olduğunu ve esnafın sermaye birikim koşulları anlaşılmadan indirgemeci olacağını tartışıyorum.

1980 Darbesi’nden sonra neoliberalizmin ceberrut yöntemlerle tahkim edildiği dönemde nasıl seyrediyor bu ilişki?
Sermayenin merkezileşme ve yoğunlaşma sürecinde, artan rekabet faktörleri, Türkiye'nin dış ticaret yapısının değişen niteliği esnafın güvencesizleşme, yoksullaşma koşullarını artırıyor. Her dönemin kazananları ve kaybedenleri var. Gerçekten de buradaki esnafla konuştuğumuz zaman 1980’ler, 1990’larda sermayesine sermaye katan esnaf da söz konusu. Fakat 2000’lerde perakende ve toptan sektörün çok yapısal bir dönüşümü ile karşılaşıyoruz. E-ticaret, Çin pazarının ciddi anlamda büyümesi gibi faktörler var. 1950’lerden bu yana gelişen ve 1980’lerden bu yana kalıcılaşan bir enformel sektör var. Örneğin bu bir yandan esnafın sınıfsal formasyonundaki dönüşümünün önemli bir parçası, bir yandan da esnaf-devlet ilişkisine dair önemli bir veri sunuyor.

O dönemin siyasi iktidarı esnafın desteğini alabilmek için bu denetimsizliğe de göz yumuyor…
Evet, tam olarak öyle yapıyor. Mesela 1980’lerde Perşembe Pazarı’nın yıkım hikayesinde de devlet ve esnafın kurduğu ilişkinin farklı yansımalarını görüyoruz.

1986 kritik bir tarih. Perşembe Pazarı, bugün Okmeydanı’nda yer alan PERPA olarak bildiğimiz iş merkezine taşınıyor…
PERPA’nın yapımına 1986’da başlanıyor, 1988’de ise inşaat tamamlanıyor. Buradaki 11 esnafın belli pazarlıkları sonucunda kurulan bir yapı orası. Fakat PERPA, Perşembe Pazarı’nda istenen etkiyi yaratmıyor. Burada bir direniş de söz konusu oluyor. PERPA’ya taşınmak için de farklı koşullar var, dolayısıyla buradaki esnafa çok da hitap eden bir durum değil. Burada Karaköy’deki kentsel mekanın dokusunu bırakıp da gitmek istemiyor esnaf. “Orada karanlık bir yer inşa ettiler” diyor mesela görüştüğüm bir esnaf. O karanlık yere gitmenin onların ticari hareketlerinde olumsuz bir etkisi olacağı açık o dönem.

Esnafın tarihsel olarak milliyetçi-muhafazakar olduğuna dair bir ezber var ve kitapta da siz buna değiniyorsunuz. Bu anlayışın oturmasında nasıl bir süreç var?
CHP'nin son dönem esnaf açılımı dışında biz tarihsel olarak esnafın sol siyaset tarafından içerildiğini çok görmedik. Esnaf milliyetçi-muhafazakar olarak kabul edilir, ancak ben çalışmamda bu ideolojik konumlanışın verili olmadığı, aksine esnafın kendi sermayesini üretemediği kriz zamanlarında antikapitalist ve devletçi bir söylemin çıktığını da görüyoruz. Fakat bizim esnafı tekillikler üzerinden görmemiz lazım. Haliyle böyle bir genelleme yapmak indirgemeci olur.

“Bizim derdimiz kapitalizmle” diyen bir esnaf da kitapta dikkat çekiyor…
Evet, aynısını bir görüşme esnasında bir esnaf da söylemişti. Bu önemli bir ifade çünkü esnaf ın sermayenin yeniden üretmesini mümkün kılan koşullar giderek daraldı.

Erdoğan’ın esnafla ilgili, “Gerektiğinde asker, gerektiğinde alperendir” şeklinde bir açıklaması var. AKP aslında kuruluşundan itibaren esnafa özel önem veren bir parti. Son dönemde AKP-esnaf ilişkisine dair ne gibi değişimler oldu?
Ben bu dönemi esnafın siyasal içerilme siyaseti olarak tartışıyorum. Bu süreç finansallaşma süreciyle el ele gidiyor. 2000’li yıllar esnafın kredi teşvikleriyle daha çok borçlandırıldığı yıllar. Şu anda düşük faiz politikası da bunun önemli bir parçası mesela. Ancak maddi koşulların devamlığı yetmiyor. Çünkü 2000’li yıllar perakende ve toptan sektörün yapısal olarak dönüşüm içine girdiği bir dönem. Küresel rekabet unsurları artmış durumda, bu dönem esnafın içindeki eşitsizliklerinde keskinleştiği bir dönem. O yüzden de esnafın çelişkilerini yönetmek önemli. 2012’de kurulan şura mesela, bu çelişkinin yönetilmesinde ve esnaf mitinin yeniden üretilmesinde önemli kurumsal araç. Burada ahilik mesela sürekli vurgulanıyor, ama ahilik esnafın içerisindeki eşitsizlikleri de örten bir söylemsel araç. Yani esnaf o kadar da dayanışmacı değil, aksine serbest piyasa mekanizması içerisinde oldukça rekabetçi ve çatışmacı.