Asıl konuşulması gereken İsrail’in nükleer gücü
İsrail’in nükleer cephaneliğinin boyutu ne olursa olsun, ABD, İsrail’in nükleer güç sahibi olduğuna daha 1968’de ikna olmuştu
Behnam Gharagozli-
Jon Roozenbeek-
Adrià Salvador Palau
Hizbullah ve müttefikleri, Lübnan parlamentosunda çoğunluk elde etti ve Donald Trump, ülkesinin altı devlet tarafından imzalanan İran anlaşmasından çekildiğini ilan etti.
Obama döneminde yapılan anlaşma Tahran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlıyor, karşılığında İran’a uygulanan ekonomik yaptırımların gevşetilmesini kapsıyordu. Abartılı felaket tellâlı yorumları bir kenara bırakacak olursak, Orta Doğu’nun geleceği açısından bu denli belirleyici bir hafta herhalde daha önce yaşanmamıştı.
İsrail, Hizbullah ve İran üçlüsünün karşı karşıya ihtimalini (Suriye’de çatışmalar hâlihazırda yaşanıyor) ve taraflardan birinde hâlihazırda kitlesel imha silahları olduğunu düşünürsek, İsrail’in nükleer silah programından bahsetmemizin zamanı geldiği açık. İsrail’in nükleer silahları konusu şu an son derece önemli.
‘Asla kullanmadık’
İsrail Başbakanı Netanyahu, İran’ın nükleer programı ile ilgili sunumundaki çokça eleştirilen asılsız iddialara dair soruları yanıtlamak üzere CNN’e çıktı. Gazeteci Chris Cuomo, “İsrail’in nükleer gücü, nükleer silahları var mı?” diye sordu. Netanyahu’nun cevabı, “Nükleer silahları ilk kullananın biz olmayacağımızı hep söyledik ve asla kullanmadık” oldu.
Cuomo üsteledi: “Sorumu yanıtlamadınız. Nükleer silahlarınız var mı, yok mu?” Netanyahu, “Alacağınız en iyi cevap bu” dedi. “İran, nükleer silah programı olmadığını iddia etti ve her gün ülkemin yok edilmesi gerektiğini söylüyor. Biz böyle şeyler yapmıyoruz,” dedi ve şöyle ekledi: “İstediğiniz varsayımda bulunabilirsiniz. Şurası kesin; biz hiçbir ülkeyi yok etmekle tehdit etmiyoruz.”
‘Nükleer caydırıcılık’
İsrail’in kurucu Başbakanı David Bed-Gurion İsrail’in gerçek ve hayali düşmanlarını caydırmak için nükleer silahlar geliştirmesi gerektiği fikrine “taktığından” beri, İsrail üstü örtülü “nükleer caydırıcılık” politikası yürütüyor.
İsrail’in gizli kapaklı nükleer programını stratejik açıdan inceleyen tarihçi Shlomo Aronson, bu tip gizli programların çelişkili etkiler yaratabileceğinden söz ediyor. “Gizli bir program, açık bir programdan daha kolay yönetilebilir çünkü gizlilik manevra kabiliyetini arttırır, ya da tam aksine yönetimi zorlaşabilir çünkü yalanlar üzerine kuruludur, uluslar arası anlaşmalara aykırıdır ya da dışlanmış bir devletin kendini çaresizce savunmaya çalışmasından ibarettir.”
“Dolayısıyla bu durum, böyle bir devletin radikal hamlelerde bulunabileceği uyarısı olarak algılanabilir.”
Sınırları belirsiz
Aronson ayrıca “caydırıcı” önlemlerin, egemenlik sınırları içinde yaşanabilecek saldırılar ile ilgili olduğundan söz ediyor. İsrail’in işgal ettiği topraklardaki egemenliğinin de uluslar arası kamuoyu tarafından tartışıldığını düşünürsek, bu anlamda İsrail’in sınırları dahi belirsiz.
İpuçları vermişti
Diğer yandan, İsrail’in yıllar içerisinde nükleer programı konusunda bazı ipuçları verdiğini de unutmayalım. Şimon Peres, “Nükleer silahların olduğu bir dünyada hiçbir bölge, işgalcinin işgalini sürdürmek için vereceği kayıplara değmez.
Dolayısıyla Orta Doğu’da askeri çatışmaları geçmişte bırakmalıyız” savını öne sürmüştü.
Özetle Peres, İsrail’in “gayri-resmi bombalarını” savunuyordu çünkü alışılagelmiş ordular hem fazla maliyetliydi, hem de askeri alışveriş kataloglarında nükleer silahların olduğu bir dünyada gereksizdi.
İsrail’in nükleer cephaneliğine dair bilinmezlere, İsrail’in küstahlıklarına ve iki ABD başkanını açıkça kandırmaya çalışmasına rağmen, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’a yazılmış bir e-posta dışarı sızdı. Yazılana göre İsrail’in 200 nükleer silahı vardı. Bu da ABD Savunma İstihbaratı Ajansı’nın 1999 tahminlerinin iki katı demekti.
ABD ikna oldu
İsrail’in nükleer cephaneliğinin boyutu ne olursa olsun, ABD İsrail’in gerçekten nükleer güç sahibi olduğuna daha 1968’de ikna olmuştu. O sene Başkan Lyndon Johnson’a bu yönde sözlü brifing verilmişti; bir sonraki sene ise Richard Nixon’a aynı yönde yazılı bilgi ulaştırılmıştı.
Endişe ediyorlardı
Gizlilik süresi dolan 1969 tarihli belgelere göre o günlerde ABD bir yandan İsrail’in nükleer gücünden endişe ederken, bir yandan da “Orta Doğu’da artan gerilimlerin süper güçlerin çatışmasına sebebiyet verebileceğinden” korkuyordu.
Neredeyse 50 yıl geçti ve şimdi ABD, İran’ın nükleer faaliyetlerini denetime alan anlaşmadan çekiliyor. İsrail’in gizli nükleer programı artık önemli bir konu haline geldi çünkü İsrail’in nükleer silahlarından birini kullanmasıyla sonuçlanabilecek birçok senaryo önümüzde. Uluslar arası kamuoyu, İsrail’in nükleer yetkinlikleri ve nükleer silah kullanım politikalarına dair kesinlikle bilgilendirilmeli.
İsrail’in gayri-resmi nükleer doktrini, sivil nüfusuna “büyük zarar” verecek herhangi bir düşmana karşı nükleer silah kullanabileceğini öngörüyor. İsmini meşhur İsrailli yargıçtan alan “Samson Seçeneği,” İsrail’in “büyük bölümünü yok eden” herhangi bir ulus-devlete karşı nükleer silah kullanılabileceğini söylüyor.
Diğer bir deyişle, konvansiyonel savaş esnasında nüfusuna “büyük zarar” gelme tehlikesi oluşur ya da ülkenin büyük bölümü zarar görürse, İsrail düşmanlarına karşı nükleer saldırı düzenleyebilir.
100 bin füze iddiası
Hizbullah’ın İsrail’e karşı kullanılmaya hazır 100 bin füzesi olduğu söyleniyor, bunu bir düşünün. Bu füzelerin yalnızca bir kısmı İsrail’in kuzey şehirlerine isabet edecek olursa, İsrailli askeri planlamacıların gözünde, nükleer yanıt verilmesi ve “Samson Seçeneğinde” öngörülen diğer adımların atılması için meşru gerekçeler oluşabilir.
Bu olasılığa her zamankinden daha yakınız. İran’ın geçen hafta Suriye’deki İsrail hedeflerini vurduğu ve İsrail’in karşılık olarak İran hedeflerini vurduğu haberleri geliyor.
ABD öncülüğündeki uluslar arası kamuoyu İran’ın nükleer programına yoğunlaşmışken bölgedeki asıl nükleer tehdidi görmezden geliyor. Lübnan, İran ve Suriye’ye yönelik İsrail tehdidini…
İsrail’in nükleer gücü ve politikası, hiç olmadığı kadar kritik bir mesele.
The New Arab’dan çeviren: Fatih Kıyman