Cem Yılmaz’ın CMXXIV başlıklı yeni gösterisi Zorlu PSM’de izleyiciyle buluştu. Onun en büyük dehası da doğaçlama komediye olan bu benzersiz yeteneği. Adeta göklerden bahşedilmiş bir ustalık söz konusu.

Asıl sorunumuz  berikileştirmek
Cem Yılmaz yeni gösterisiyle izleyiciyle buluştu. (Fotoğraf: Zorlu PSM)

Emrah KOLUKISA

Şurası tartışılmaz bir gerçek ki Cem Yılmaz spontane espriler söz konusu olduğunda hâlâ rakipsiz. Zorlu PSM’de izlediğimiz ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da izleyiciler arasında bulunduğu gösterisinde salona geç giren bir izleyiciyi görünce hiç boşluk bırakmıyor Cem Yılmaz ve "Ne oldu? Söyle hadi, Mecidiyeköy’de trafik çok kötüydü, desene… Bak muhatabı burada, ona söyle"… Eliyle İmamoğlu’nu işaret eden ünlü komedyen muhtemelen gecenin en büyük kahkahasını ve alkışını alıyor, bu taşı gediğine oturtan esprisiyle. Onun en büyük dehası da doğaçlama komediye olan bu benzersiz yeteneği. Deha diyorum, zira neredeyse bilinçsizce patlayan bu espriler ancak dehayla açıklanabilir gibi geliyor bana. Mozart’ın çocuk yaşta konçerto bestelemesi gibi, nereden geldiği belli olmayan, adeta göklerden bahşedilmiş bir ustalık söz konusu.

CEM SULTAN: İHANETİN BEDELİ

Sahneye çıktığında arkadaki dekorun içinden eline aldığı kılıçla geliyor ön tarafa doğru Cem Yılmaz ve "TRT’de diziye başlıyorum" diyerek gösteriyi açıyor. "Ne gülüyorsunuz? Bütün Twitleri ben atayım, başım belaya girsin. Bir yerden bir şeyler yapmam lazım benim de. Adı da ‘Cem Sultan: İhanetin Bedeli’… Yani dizi yaptırmışlar ama gene Cem Sultan, Rodos’a falan kaçıyorum…"

Açılıştan anlaşılan Cem Yılmaz artık kendisine yönelik tepkilerden bir hayli sıkılmış ve karşı saldırıya geçmeye karar vermiş. Yoksa böyle bodoslama TRT’ye dalmazdı herhalde. Nitekim kendisi sık sık ‘Siyasete girmeyeceğim bu akşam’ dese de, bazen direkt (‘Yine AKP’li yok galiba bu akşam’) bazen de dolaylı olarak (TRT ya da Illüminati esprileri gibi) politik konulara değiniyor ama hem nalına hem mıhına düsturuyla davranmayı da ihmal etmiyor. Yani bir yandan ‘Koyun dediniz koyduk’ diyen AKP’li hanım teyzeyi diline doluyor, bir yandan da CHP’ye çakıyor: "Kadıköy’ü yıllardır CHP alıyor da ne oluyor? Ne yaptılar? Sahildeki dayılar için kabinler mi yaptılar mesela, yoo… Dayılar yine açıkta yapıyor, ne yapıyorlarsa."

Gündemi yakından takip ettiğini anladığımız (bir kaç kez sarfettiği Dilber ve Yılmaz Erdoğan esprileri bir yana, ‘Ben taksilere çözüm buldum, kendi arabamla geziyorum’ diyerek İstanbul’un en mühim meselelerinin bazılarını da es geçmiyor) Cem Yılmaz kendisine yöneltilen ‘Sokağa çıkmıyor, halktan koptu, yeterince gözlem yapmıyor’ eleştirilerine de yanıt veriyor: "Sanki Dostoyevski’nin Esenyurt’ta tekel bayiisi vardı. Ben seni iki fazla güldüreceğim diye Fikirtepe’de bıçaklanayım mı? Ne saçma bir fikir." Öte yandan woke kültüründen de sıtkı sıyrılmış Yılmaz’ın, özellikle cinsiyet meselesi söz konusu olduğunda, "Kim erkek, kim kadın, artık ben karışmıyorum.. Siz mesela erkek misiniz?" diyor evli bir çiftle konuşurken. 

UZAYA BENİ GÖNDERMELİYDİLER

Türkiye’de komedi yapmanın artık ince bir buzun üstünde yürümeye benzediğini anlamış Cem Yılmaz ve sanki biraz bunun sıkıntısını çekiyor gibi. Eskisi gibi bir konuyu anlatmaya başlayıp (askerlik anıları olsun, yurt dışına giden Türkler olsun, uzay mavrası ya da) hızlı hızlı sıralamıyor esprileri, yıkıp geçirmiyor yani, çok daha temkinli, hatta bazen dura dura, sanki ‘Ulan bunu söylemesek mi acaba?’ dercesine konuşuyor sahnede, arada derin nefesler alarak… O yüzden çok sivriltmiyor oklarını, isim vererek hedef gözetmiyor (ya da kendi çevresinden isimlerle yetinerek, Tarkan, Athena Gökhan gibi) ya da çok riskli alanlara pek girmiyor (deprem, pandemi, Kızılay, ekonomik kriz, göçmenler, FETÖ, dinin siyasileştirilmesi vb) ama bazı meselelerin etrafından dolanarak, genel ve muğlak alanlardan malzeme devşirmeye çalışıyor ve kadın-erkek mevzuları, sosyal medya ve görünürlük çabaları, eril kültür ve futbol, gündelik hayatın küfürle yoğrulan dili gibi konuları işliyor daha çok. Yine de uzaya asıl gönderilmesi gereken kişinin kendisi olduğunu söylemeden de geçemiyor. Haksız mı?

"Bizim sorunumuz ötekileştirmek değil aslında" diyerek belki de son dönemde yaşadığımız hemen her şeyi özetleyen bir buluşunu da paylaşmayı ihmal etmiyor ve "Bizim asıl sorunumuz berikileştirmek. Yani o bizden diyerek insanları kendi yanına çekmeye çalışmak." diyor. Aslında bir farkı yok bu ikisinin, Cem Yılmaz da biliyor bunu ama tüm memleketi kutuplaştırarak kendine iktidar alanı açan bir baskı unsurunu da kendi başını belaya sokmadan ancak bu şekilde tarif edebileceğini düşünüyor olmalı. İşin özeti de bu galiba.