Popüler oyuncuları ve hit pop parçaları, filmi beğenip beğenmeme konusunda izleyeni yanıltabilecek kadar güçlü

Aşk inandırıcı olmayınca film ne yapsın?

TUĞÇE MADAYANTİ - tugcemadanyanti@gmail.com

‘Karışık Kaset’ filmi romantik komediymiş gibi gözüküp ana karakterin uzun zaman dilimine yayılan hikâyesi sebebiyle bu türün içini tam anlamıyla dolduramıyor... Baştan söylemek isterim ki film pek çok kişiye ders olabilecek nitelikte başarılı bir ilk film. Tunç Şahin’i tebrik etmek gerekir. Ancak beni filmin özelinden ziyade genelde rahatsız eden bir durum var; filmin iyi olduğuna ikna etme çabasının tek bir ağızdan çıkmışçasına eleştirmenlerin kaleminden dökülmüş olması. “Filmin izleyiciye oynamamış olması”, “izleyiciyi sömürebilecekken sömürmemiş olması”, “yönetmenin ve rejinin titiz çalışması” ve sanki okul bitirme film projesi eleştirir gibi “filmde kullanılan tek plan sahnelere methiyeler” gibi kimseyi kırmadan eleştirmek için yaratılmış klasik formüllerden uzak duracağım.

KAYIP VE HAYALET

Filmin hikâyesinde sahip olduğu karışıklıklar ve oyalanmalar biraz fazla. Nedir bunlar? Uygar Şirin’in aynı isimli romanın uyarlaması olan filme bakınca ilk hissettiğim şey, ya roman güçsüz bir eser ya da beyazperdeye iyi yansıtılamadığı oldu. Filmin ilk kısmında, bizleri 90’lara hatta pek çoğumuzu çocukluğumuza götüren kısımlar çok uzundu. Neredeyse otuz dakikayı aşkın bir süre henüz provası alır gibi oynayan çocukları izlemek enerji düşürüyor açıkçası.

Peki anneye ne oldu? 1990’larda epey önemli bir karakter olan Ulaş’ın annesi Feride (Sevin Erbulak) diğer bölümlerde hiç yok. Ben şahsen filmi izlerken uzun bir süre “ölmüştür” herhalde diye kendi kendime yorumlamak zorunda kaldım.

1990’larda Ulaş’ın (Sarp Apak) nasıl bir insan olacağının donelerini babası Ali’den (Bülent Emin Yarar) aldık. Bitiremeyeceği bir kitabın, tutkuyla peşinden gidiyormuş gibi yapan, hayatla yüzleşmekten kaçan, güvensiz bir babaydı kendisi. Bu önemli figürün yeterince önemini zaten anlamışken ve Ulaş’taki izlerini takip ederken film bizi aptal yerine koymayı tercih ederek garip bir hamlede bulunuyor. Birdenbire yetişkin Ulaş bölümünde sadece Ulaş’ın görüp konuştuğu bir hayalet baba ortaya çıkıveriyor. Ve bu ikili gayet doğalmış gibi sohbet ediyorlar. Ulaş karakterine suikast mertebesinde olan bu hamle eksantrik bir karakter doğuramıyor.

ULAŞ'IN İREM AŞKI?

Ulaş’ın karakterinde baba ve anne çatışmasından kendisine yadigâr kalmış güven sorunu, aşağılık kompleksi, yetersizlik korkusu ve içe kapanıklığı açıkçası benim onun saf aşkına inanmamı zorlaştırıyor. Bu “İrem aşkı” denilen mevzu babasının kitabına duyduğu takıntının Ulaş’a bulaşmış bir versiyonu değil mi? Romantik komedi sularından uzak olan filmde Ulaş’ın karakterin bize gösterdiği haritada Ulaş’ın 30 sene boyunca aynı kişiye İrem’e aşık olmasının “aşk” olarak düşünülmesi mümkün değil. Peki kim bu İrem? İrem (Özge Özpirinçci) ne yapar, ne eder, ne düşünür, neden sever neden sevmez hiç bilmiyoruz. İrem, Ulaş’la karşılaştığı her on senelik dilimde Ulaş’a tekrar tekrar mı aşık oluyor? Tek bildiğimiz çocukken anne babasının boşandığı ve gençliğinde birkaç nişanlı değiştirdiği. Asıl sorunlu kısımlardan birinde İrem, Ulaş’ı aniden terk eder fakat seneler sonra İrem-Ulaş diyaloğunda bunun aslında böyle olmadığını anlatmaya çalışan İrem’e inanmak oldukça güç. Yoksa İrem de baba gibi aslında bir hayalet mi? Aşk inandırıcı olmayınca film ne kadar inandırıcı olabilir ki? Ulaş komplike ve farklı zaman dilimlerinde geçen bir karakteri ne yazı ki Sarp Apak iyi aktaramıyor, karakterini tam çözümleyememiş gibi duruyor. Romantik komedi ile Amerikan bağımsız sineması arası formüllere ayak uydurmaya çalışan oyunculuğu için tek diyeceğim ne yazık ki postacı çantası takınca John Krasinski gibi olunamadığıdır. Özge Özpirinçci popüler bir oyuncu, güzel bir sinematografi ile bir yıldız gibi gözükebilen potansiyeli var.

MÜZİK ÇOK ÖNEMLİ

1990’da, çocuk yaşta tanışan Ulaş ve İrem’in 20 yıla yayılan hikâyesi aslında bir aşk hikâyesinden ziyade Ulaş’ın hikâyesi. 1990, 2000 ve 2010 olmak üzere üç zaman diliminde geçen film Nilüfer ‘Dünya Dönüyor’ şarkısı ile başlayıp, aralarda Sezen Aksu, Tarkan gibi mega ünlülerin şarkılarını da kullanarak Duman’ın ‘Senden Daha Güzel’ parçasıyla yolculuğunu tamamlıyor. Kral Pop sponsorluğu sağ olsun! Rockçı olan bünyem dolayısıyla gençliğimde Türk popunun acıklı ve zıpır müziklerinden uzak kalmış olsam da uzayda yaşamadığım için de filmdeki müzikleri beğendim. Kaldı ki sinemada kullanılan müziğin teypten gelen müzikten kat kat etkileyici olması dolayısıyla herkesi etkilemesi gibi mucizevi bir yönü vardır. Genel izleyiciyi sıkılmadan finale kadar içinde tutmayı başaracaktır. Filmdeki popüler oyuncular ve hit Türk pop parçaları, filmi beğenip beğenmeme konusunda izleyeni yanıltabilecek kadar güçlü etkenler ve film bu en büyük avantajını iyi kullanıyor.