Moda Sahnesi’nin yeni oyunu İki Kore’nin Birleşmesi’nde rol alan Reyhan Özdilek, “Oyunu, çeşit çeşit karakterlerin aşk hikâyelerinden fragmanlar olarak tanımlayabiliriz. Herkesin ya bizzat yaşadığı ya da tanık olduğu hisler bütünü” dedi.

Aşkın fragmanları

Eda Köprü YILMAYAN

Her sezon tiyatro seyircisini şaşırtmayı başaran, çağdaş ve klasik eserleri farklı yorumlarla izleyiciyle buluşturan Moda Sahnesi, sezonu ‘İki Kore’nin Birleşmesi’ oyunuyla açtı. Fransız yazar Joël Pommerat’ın kaleme aldığı, Türkçe’ye Mine Çerçi tarafından çevrilen oyunun yönetmenliğini Kemal Aydoğan üstleniyor.

Oyuncu kadrosunda ise televizyon ekranlarından tanıdığımız ve 10 yıl aranın ardından tiyatro sahnesine dönen Levent Tülek, yine televizyon ve sinemadan aşina olduğumuz Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Neriman Uğur, Sedat Kalkavan, Asiye Dinçsoy, Reyhan Özdilek, Melek Ceylan, Damla Pehlevan yer alıyor. Oyunda kadın-erkek ilişkisine dair boşanma, ölüm, temizlik, ayrılık, düğün, çocuklar, savaş, hamilelik, değer, hafıza gibi temaları farklı bölümlerde izliyoruz. Aşk, çatışma, sadakât… Belki bir gün iki Kore birleşir ama kadın ve erkek arasındaki bu hikâye bitmez.

Oyunla ilgili sorularımızı Levent Tülek, Neriman Uğur ve Reyhan Özdilek yanıtladı.

Metni ilk okuduğunuzda neler hissettiniz? 

Levent Tülek: Farklı, şaşırtıcı, cesur ve biraz da riskli bir metin okuduğumu hissettim. Riski izleyicinin klişe sahneleme ve epizot algısını (skeç sanıyorlar çoğunlukla değil) zorlayan, yeni bir deneyime açık olmasıydı.

Neriman Uğur: Kemal Aydoğan çok araştırmacı, kılı kırk yaran dediğimiz özelliklere sahip bir yönetmen. Oyuncu olarak çalıştığı kişilerin oyuna hizmet edecek niteliklerde olmasına, role uygunluğuna önem veriyor. Oyunu okuyunca çok sevdim. Öncelikle değişik karakterdeki rolleri oyun içinde gerçekleştirmek bir oyuncu için çok eğlenceli aynı zamanda da zor bir süreç. Üstelik dünya var olalı beri kadınla erkek ilişkisi üzerine kurulan hayatı masaya yatırıp birtakım olasılıkları inceleyip ona göre karakterler biçeceğiz… Tam bana göre dedim ve kabul ettim. Sabah beden çalışması, müzik, ses açma, okuma dramaturgi derken günün akıp gitmesi… İlk kez çalıştığım rol arkadaşlarımı tanıma heyecanı… Evet iyi ki dediğim işlerden biri oldu İki Kore’nin Birleşmesi…

Levent Tülek, Sedat Kalkavan, Reyhan Özdilek 

Reyhan Özdilek: Joël Pommerat'yı ve yaptığı işleri biliyordum, o yüzden diline ve tarzına çok yabancılık çekmedim. Bir bakıma, çeşit çeşit karakterlerin çeşitli aşk hikâyelerinden fragmanlar olarak tanımlayabiliriz metnin bütününü. Okuduğumda, zor fakat bir o kadar güzel bir metin olduğunu düşünmüştüm. Kimi zaman duygusal, kimi zaman gülünç, kimi zaman her ikisini de barındıran bu sekanslar toplamı herkesin ya bizzat yaşadığı ya da tanık olduğu hisleri çözümlüyor. Bu tanıdık hikayelerin bu denli gerçeküstü bir tavırla yorumlanmış biçimini sahnede izlemenin, izleyici açısından gerçekten çok ilginç bir deneyim olacağını düşünüyorum.

Oyunda bir yandan trajik bir hikâyeyi izlerken bir başka hikâyede mizahi bir öğeyle karşılaşıyoruz. Tüm bu karakterler arasındaki geçişi sağlamak kolay oldu mu?
L.T: Aslında benim en sevdiğim oyunculuk türüdür bu. Varyasyonu bol, sürprizlere açık, farklı renkleri ve müziği olan bir karakter yaratma biçimi. Caz gibi. Zaman zaman notayla çoğu zamanda doğaçlama bulduğunuz, araştırma yaptığınız karakterler. Elbette kolay değil ama tiyatroyu yapmamın ve bu oyunda oynama nedenlerinden biri de kesinlikle bu.

‘Aşkın Kanunu’ şarkısıyla oyuna başlıyorsunuz. Bu şarkıyla başlamaya nasıl karar verdiniz ve diğer şarkılar nasıl belirlendi?
N.U: Aşkın Kanunu’nu Yazsam Yeniden şarkısı aslında benim sözlerine çok takılmadığım, sıradan bir şarkıydı ama Kemal Aydoğan oyun incelemesinde “özellikle seyircinin de hafızasına bir şekilde bir yerlerde kulağına çalınmış eski şarkılardan bulalım şarkıları deyince, şarkılar ve sözleri anlam kazanmaya başladı. Müzik direktörümüz Damla Pehlevan ve yönetmenimiz bu konuya en çok kafa yoranlardan… Aşkın Kanunu şarkısında koca bir hayat varmış meğer. Aşk, umut, kıskançlık, sevgisizlik, karşı durma sorgulama... 

Oyunda farklı temalarda ancak birbirleriyle bağlantılı epizotları izliyoruz. Oynarken eğlendiğiniz, sizin için öne çıkan hangi tema oldu? 
R.Ö: İçerik itibariyle oynarken en çok eğlendiğim kısım sanırım "Düğün" sekansı. Enerjisi yüksek bir bölüm. Benim için de ilginç bir deneyim oldu. Uzun zamandır komedi yönü ağır basan bir rol üstlenmemiştim sahnede. Büyük keyif verdi Caroline'i oynamak. Hemen ardından gelen "Ölüm" sekansı da aslında oldukça incelikli bir komik yan barındırıyor. Belki de acının komedisi demek daha doğru olur, gerçekten komik olduğu için değil de. O sahnenin de o incelikli yönü çok hoşuma gidiyor. Bunlar önde geliyor ama üstlendiğim diğer rolleri de tabii ki keyifle oynuyorum. 

Asiye Dinçsoy, Sedat Kalkavan, Neriman Uğur (Fotoğraflar: Moda Sahnesi)

Boşanma, temizlik, düğün, ölüm, bekleyiş, savaş, çocuklar… Tüm bu temalar bize neyi anlatıyor?
N.U: Oyun, hayatımızın her noktasında bizi yöneten aşk olgusunu merkeze alarak kadın erkek ilişkisi üzerinden hayatı sorguluyor. Aşkın çeşitli hallerini hayatımızın üzerindeki etkisini yaşatan aşkı, öldüren aşkı, sızı veren, yaralayan, delirten, yok eden aşkı sorguluyor. Aşk dediğimiz olgu hayata nasıl ve nereden bakıyorsak ona göre biçimleniyor sanırım. Aşkta istenen, beklenen, arzulanan, sevilen olmayı diliyoruz hep ama gerçek şu ki her dilediğimiz olmuyor hayatta ne yazık ki… Ya da o beklenenle yollarımız kesişmemiş de olabiliyor… İşte aşkın yarattığı travmaları seyirciyi yormadan, güldürerek, düşündürerek, ruhlarımızda derin izler bırakarak kendimizi sorgulamaya yöneltiyor oyun.