TAKSAV’da ‘Yol Ayrımındaki Türkiye ve Sol Siyaset’ söyleşisine katılan BirGün Yazarı Oğuzhan Müftüoğlu, “Asıl oylarımızı bölen düzen partileri” dedi.

Aslolan örgütlenmek
Fotoğraf: BirGün

POLİTİKA SERVİSİ

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) Ankara Şubesi, vakfın kurucularından ve BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlu’nun konuşmacı olduğu “Yol Ayrımındaki Türkiye ve Sol Siyaset” başlıklı söyleşi düzenledi.

MMO Kültür Merkezi'nde gerçekleşen söyleşide konuşan Müftüoğlu, Türkiye siyasi tarihindeki kritik dönüm noktalarının siyasal sonuçlarını ve rejim açısından gelinen noktanın izlerini yorumladı.

Seçimlere ilişkin Erdoğan’ın “Kaybetmese bile miadının dolduğunu ve bu haliyle sürdüremeyeceğini” belirten Müftüoğlu, seçimler için de sola oy çağrısı yaparak, “Asıl oylarımızı bölenler düzen partileri. Bu baraj devrimcilere karşı geliştirilmiş bir önlemdi. Kaldırılması için çaba harcanılmalı” dedi. Müftüoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

SOĞUK SAVAŞ DOKTRİNİ

“Erdoğan seçimleri kaybetmedi diyelim, ben sonucun uzun vadede değişmeyeceğini düşünüyorum. Bir dönem bitti, bütün dünyada bu iktidarların sonu geldi. Uçurumun bittiğini görmeyip havada koşmaya devam eden çizgi film karakterleri gibi, Erdoğan kazansa bile boşlukta koşmaya devam edeceği bir dönem olacakmış gibi gözüküyor. O bakımdan çok kötümser değilim. Belki anketçilerin söylediği gibi büyük bir yanlış yapılmaz büyük bir provokasyona girilmezse gideceğini düşünüyorum.

Devlet, ABD’nin dünya çapında sürdürdüğü dolaylı savaş doktrini doğrultusunda ideolojik bir yapılanma içerisine sokuldu. 1959 sonrası süreçte ideolojik yapılanma antikomünist bir esas üzerinde, tüm ilerici fikirleri düşman olarak gören, aydınlanma fikrini ABD’ye karşı dolaylı tehdit olarak gören anlayış doğrultusunda birkaç askeri darbe oldu, iç savaş denemeleri oldu ve Türkiye buraya kadar geldi. Bu devlete sömürge tipi faşizm diyoruz, kısmen barışçı dönemleri ve ulusalcı yönleri vardı. Bağımsız niteliğini tamamen kaybetmişti, fakat laiklik ilkesi büyük ölçüde korunmaya devam etti. Zaman zaman din istismarı denilebilecek gelişmeler olsa bile ağırlıklı olarak bugünkü gibi bir dincilik söz konusu değildi. 12 Eylül darbesiyle birlikte devletin ideolojisinde değişikliğe gidildi. Türk-İslam sentezi devletin resmi ideolojisine dönüştü, komünizme karşı dünya çapında geliştirilen yeşil kuşak projesinin parçası olarak dini ön plana alan ideolojik bir yapılanmaya geçildi. Bu yapı, o dönemden sonra darbelerle baskı dönemleriyle gelgitlerle bugünkü İslamcı rejime geçişin alt yapısını oluşturur. Böyle bir devlet yapısı olduğu için zaman zaman ordu AKP’ye karşı çıkma eğilimi gösterse bile buna radikal şekilde karşı çıkamadı, teslim oldu. Bunu cumhuriyetin bir harakirisi olarak değerlendiriyorum.

SEÇİMLE DEĞİŞMEYECEK

Önümüzdeki dönemde İslamcı faşist rejimin en azından iktidardaki pozisyonunu kaybetmesi önemli bir gelişmedir. Ama ben birçok yazımda belirttiğim gibi önümüzdeki süreç ancak bir başlangıç olabilir. Parlamentodaki sayının buna yetip yetmeyeceği ayrı mesele, ama yetse bile devlet yapısının; yerleşmiş bir faşist rejimin bunu değiştireceğim diyen biri geldi diye kısa sürede dönüşmeyeceği ortada. MHP ve İslamcılıkla karşı karşıya gelmeyen bir iktidarla bunu yapamazlar.

Önümüzdeki devlet yapısı bu kadar süre içerisinde ABD’nin çıkarları doğrultusunda dizayn edildi. Bu devlet yapısı köklü bir devrimci dönüşüme tabi tutulmaksızın bu sorunlar çözülemez. Erdoğan gitse muhalefet bloku hükümet kursa; o blokun da yapısı belli, 5’i sağ parti. Devletin hakim yapılanmasının sağa göre dizayn edildiğinin, böyle bir politikalar bütününün ürünü olduğunun beyanıdır. Bu neoliberal restorasyondan emekçilerin sorunlarına çözüm beklemek abestir.

İkincisi bu koşullar altında Erdoğan ve tek adam rejiminin ortadan kaldırılması, emekçi sınıfların, kadınların düşmanı rejimin gitmesi, işsiz bırakılan gençlerin, laiklikten yana olan herkesin meselesi. O yüzden de mecburen karşısında kazanma şansı olan adaya oy veriyorsunuz bu tek yoldur. Sadece oy vermekle de değil, sorumluluk alarak, hile yapılmasını önlemeye çalışarak; Soylu’nun sözlerinden anlaşıldığı gibi karşı devrim ne tezgahlıyorsa onunla mücadele etmek temel görevdir.

Esas mesele örgütlenmeliyiz. Halkın Kılıçdaroğlu’ndan medet umarak sorun çözülmesini beklemesine izin veremeyiz. Örgütlenip mücadele etmekten başka yol yok."