Asrın vurgunu Türk Telekom

Aykut Erdoğdu

Özelleştirme sözleşmesine göre, bedelsiz ve borçsuz olarak 2026’da tekrar kamuya devredilmesi gereken Türk Telekom vurgununun ilk adımı, Aria ve Aycell’in birleştirilmesiyle başladı. Bağımsız denetçilerce 2003 yılında Aria’nın 3,6 milyar dolar borçla iflasın eşiğinde olduğu açıklanırken, Telekom’a ait Aycell’in mali yapısı sağlamdı ve cep telefonu sektörünün yıldızı olarak görülüyordu.


2003 yılında Bilal Erdoğan’ın düğününde nikâh şahitliği yapan ve damada altın saat takan dönemin İtalya Başbakan’ı Berlusconi ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasında yapılan görüşmeler sonucunda Aria ile Aycell’in birleştirilmesine karar verildi.

Anlaşmaya göre Aycell, Aria’nın 1,3 milyar dolarlık borcunu üstlenecek ve 600 milyon dolar kredi verecekti. Yani Aycell, 1,9 milyar dolar zarara sokulacaktı. Dönemin Hazine bürokratları yolsuzluk gerekçesiyle bu birleşmeyi onaylamadı. Bunun üzerine dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım devreye girdi ve birleşmeyi onayladı. Erdoğan-Yıldırım ikilisi, Telekom’u 1,9 milyar dolar zarara soktu.

Ardından yabancılara yönelik sermaye sınırlandırılması ve altın hisse kaldırıldı. Sorunlu alacakları temizlendi, kasa ağzına kadar nakitle dolduruldu.
Özelleştirmelerde ihale öncesi, varlığın değerlemesi yapılır ve bu değerleme raporunun kamuya açıklanması zorunludur. Ancak, Telekom’un değerleme raporu açıklanmadı. Açıklansaydı değeri 30-50 milyar dolar çıkacak, yok fiyatına peşkeş çekilemeyecekti.

İhalede şart ve koşulların şeffaf olması ve katılımcıların tam bilgilendirilmesi gerekirken, iktidar istediği şirkete ihaleyi verebilmek için bu bilgilendirmeyi yapmadı.

Telekom’la birlikte hangi varlık ve imtiyazlar devredilecek, borç ve alacakları, fiyat politikası ne olacak, alan şirket kredi kullanabilecek mi, rekabete açılacak mı, varlıkları satılabilecek mi gibi konularda bilgilendirme yapılmadı.

Hatta Avea’nın ihaleye dahil olup olmadığı da belli değildi. Bu belirsizlik nedeniyle İspanyol Telefonica Şirketi ihaleden çekildi. 6-7 milyar dolarlık Avea’nın durumu netleştirilse Hazine ihaleden birkaç milyar dolar fazla gelir elde edecekti.

Erdoğan-Yıldırım ikilisi ihale öncesi tüm bu önemli hususları karanlıkta tuttular. Yeterlilik alan 13 şirketten 9’u belirsizlikleri sebep göstererek ihaleden çekildi. İhaleye sadece 4 şirket katıldı ve Telekom gibi devasa bir şirkete değerinin çok altında teklifler verildi. Nihai pazarlık görüşmesi 1 Temmuz 2005’de yapılan Telekom’un yüzde 55 hissesi, Hariri ailesine ait Oger Şirketi’ne 6 milyar 550 milyon dolara satıldı.

Oysa tekel niteliği taşıyan bir kamu hizmeti veren Telekom, Anayasa ve yasalara göre satılamaz belirli süreliğine kiralanabilirdi. Bu nedenle Danıştay satışı iptal etti. Bunun üzerine ihale, kiralamaya çevrildi. Ama sonrasında sanki satılmış gibi davranıldı ve kiralayana pek çok imtiyaz sağlandı.

İhalede yapılan bir diğer yolsuzluk da ihaleye hiç katılmamış olan Telekom Italia’nın da ihaleyi kazanmış sayılması ve ihaleden yüzde 15 pay verilmesiydi. Erdoğan’ın Berlusconi’ye bu kıyağı neden yaptığı hiçbir zaman anlaşılamadı.

Telekom ihalesinden 10 gün önce, 5 milyon aboneli, 500 milyon dolar kâr eden Pakistan Telekom’un yüzde 26’sının 2,6 milyar dolara satıldığı, yani tamamına 10 milyar dolar değer biçildiği dikkate alındığında 20 milyon aboneli Türk Telekom’un nasıl peşkeş çekildiği daha iyi anlaşılır. Pakistan Telekom’un 4 katı olan Türk Telekom’un toplam değerinin en az 40 milyar dolar olması gerekirdi.

Bu arada, 26 Temmuz 2006 tarihli Sabah gazetesinde “Türk Telekom İhalesinde Rüşvet İddiası” başlıklı bir haber yayımlandı. Haberde Telekom ihalesinde 2,5 milyar dolar rüşvet döndüğü iddia ediliyordu.

Habere göre, Genelkurmay Başkanlığı’na bir ihbar ulaşmıştı. İhbarda, ihaleyi alan şirket tarafından Dubai’de açılan bir hesaba üst düzey siyasiler adına 2,5 milyar dolar rüşvet yatırıldığı belirtiliyor ve bu hesabın bulunduğu banka ve hesap numarası veriliyordu.

Bu iddia soruşturulmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletildi. Geçmiş mesleki tecrübemle şunu söyleyeyim; Başbakan ve Bakanlar düzeyinde böylesine bir rüşvet ihbarının araştırılması çok zor. Anladığım kadarıyla savcıların yurtdışından bilgi almaları engellendi ve bu nedenle savcılar bu iddiaları kanıtlayamadı.

İmtiyazlar

Özelleştirilme sırasında belirsiz bırakılan tüm başlıklar, özelleştirme sonrasında OGER Şirketi lehine uygulanarak soygun süreci başladı. Öncelikle Kurumlar Vergisi yüzde 30’dan yüzde 20’e indirildi. Böylece ihaleyi alanlara 21 yıl boyunca her yıl yaklaşık 150-250 milyon dolar ek gelir sağlandı. Şirketin yaklaşık 200 milyon dolar vergi cezası silindi. Oysa mevcut borç ve alacaklarıyla özelleştirilmişti.

Telekom 21 yıllığına kiralanmıştı ama Oger, hemen gayrimenkulleri satışa çıkardı. Oysa kiralanmış bir kamu kurumuna ait bina ve arsaların satılması mümkün değildi. Üstelik gayrimenkullerin ihaleyle satılması gerekirken, gazete ilanlarıyla haraç mezat satışı yapıldı.

Bu satışlar yapılırken yüzde 45 Hazine hissesini temsil eden Yönetim Kurulu’ndaki kamu görevlileri, tüm uyarılara rağmen milyarlarca dolarlık bu satışlara göz yumdular.

Ardından ekonomik kıymeti olan tüm araç ve ekipmanlar satıldı. Cumhuriyet’in yokluk yıllarında köylere kadar çekilen bakır kablolar satıldı. Sadece Trabzon’dan satılan kablodan 50 milyon dolar gelir elde edildi.

Telekom kiralık olduğu için satış gelirlerinin tamamının Hazine’ye aktarılması gerekirken, tüm gelirler Oger şirketine yani Hariri ailesine aktarıldı.
Telekom’daki on binlerce çalışanın müktesep hakları yok sayıldı, tüm kurumsal birikim yok edildi. Onlarca çalışanının psikolojisi bozuldu, aileler dağıldı, hatta intihar edenler oldu.

Haririler Telekom’un sahibi değil kiracısıydı. Dolayısıyla hisse rehin vererek kredi kullanmaları mümkün değildi. Hisselerin rehin verilebilmesi için hisselerin sahibi olmak gerekiyordu. Çünkü bu rehin kredi ödenmediği takdirde Telekom’un bankaların eline geçmesi riski vardı.

Ancak AKP yönetimi Haririlerin yaklaşık 4,5 milyar dolar kredi kullanmasına izin verdi. Bu iznin verilmesi, imzası bulunan tüm kamu görevlileri için suç ve bu suçtan mutlaka yargılanacaklar.

Telekom özelleştirildiğinde 20 milyon telefon abonesi vardı. Bir anda tüm abonelere 20 TL sabit ödeme getirildi. Böylece Hariri’ye aylık 400 milyon TL, yıllık 4,8 milyar TL avantaj sağlandı.

İhalede hizmetlerin en üst kalitede yürütecek yatırımlar yapması şartı vardı, ancak Haririler hiçbir yatırım yapmadı ve Türkiye’nin iletişim alt yapısı her geçen gün geriledi.

Sektörün her yıl yüzde 7 oranında serbestleştirilmesi gerekirken, gelirleri düşeceği için buna izin verilmedi ve tekel olarak kaldı.

Türkiye’yi hızlı internete kavuşturmakla sorumlu Telekom yerine, alt yapı yatırımlarını devletin yapması kararlaştırıldı. Bunun için eğitimde “Fatih Projesi” planı devreye sokuldu. Projeye göre MEB, tüm okulları hızlı internete bağlayacaktı. Devletin yaptığı yatırımla internete bağlanma Oger’in işine yaradı ve tek kuruş harcamadan milyonlarca yeni müşteri kazandı.

AKP bir taraftan sunduğu imtiyazlarla para yağdırırken, diğer taraftan Telekom bütçesinden yandaş taşeronları ve medyasını besledi. İşte bu açgözlülük hem iletişim alt yapısını hem Telekom’un mali yapısını bozdu. Bu arada hisseleri rehinliyken, boğazına kadar borca batmış Telekom’un kâr dağıtımı yaparak Hariri’ye para aktarmasına izin verildi.

Telekom, özelleştirmenin yapıldığı 2005 yılından 2021 yılına kadar toplam 14,5 milyar dolar kâr etti.

Hariri, AKP eliyle Telekom’u soyup soğana çevirdi ve giderken 4,5 milyar dolarlık borç bıraktı. Kredilerini ödeyemez hale gelmesi üzerine bankalar Telekom’a el koydular. Türkiye’nin en stratejik şirketi Telekom, 2026 yılında borçsuz ve bedelsiz olarak Hazine’ye devredilmesi gerekirken, özelleştirilmesinden 15 yıl sonra bankaların eline düştü.

Sonrasında ise Türk Telekom’un yüzde 55’lik hissesi, Türkiye Varlık Fonu (TVF) tarafından satın alındı. Dış finansman arayışında olan TVF’nin bu hamlesi ile Telekom’un finansal borçları örtülü olarak kamuya aktarılmış oldu.

“Asrın yolsuzluğu” olan Telekom özelleştirilmesinin hesabı mutlaka sorulacak ve sorumlular yargıya hesap verecek. Bu yolsuzluk ile sadece para değil, Türkiye’nin geleceği çalındı. Ülkemizin büyük bir bölümünde hâlâ internet bağlantısı yok ve dünyanın en yavaş internetine en yüksek faturayı ödüyoruz.

Bu yolsuzluk hepimizin gözü önünde yapıldı ve açgözlü siyasetçilerin alçak planını, omurgasız bürokratlar uyguladı, ilkesiz yargıçlar duruma göz yumdu. Bundan sonra bize düşen bir daha başımıza gelmemesi için neler yapılması gerektiğine karar vermek.