‘Yüzleşme’ ile 7. Kadın Yönetmenler Film Festivali’de yarışan Filiz Kuka, “Senaryo yazarak, hikâye resmederek, erk ile mücadele etmeye, hak olanı almaya, beraber güçlenmeye çalışıyoruz” diyor.

Ataerkil düzene başkaldırı filmi
Yüzleşme filminde karakterler kadın olma halleriyle hayatın içinde birbirine sarılıyor. (Fotoğraflar: IMDb)

Işıl ÇALIŞKAN

"Yüzleşme" filmi, annesini kaybettikten sonra sert bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalan Hatice’nin, içine düştüğü gerilimli ikilemle başlıyor ve kadının rolü, görünmeyen sınırları, aile bağları ve yalnızlık kavramlarına yakından bakıyor.

Filiz Kuka, 7. Kadın Yönetmenler Film Festivali’nde yarışan filmi için “Ölüm hepimiz için kabullenmesi zor olan acı bir gerçek. Bu gerçek kabulüyle; ölümden ziyade, yaşam gailesi içindeki kalanların yas sürecini sekteye uğratan bir anomaliyle karşılaşmalarına ve verdikleri tepkilere odaklandım” ifadelerini kullanıyor.

Kuka ile ‘Yüzleşme’ hikâyesini ve kadının toplumdaki rolü üzerine konuştuk.

Yüzleşme, bir kayıp üzerinden yaşanan hesaplaşmanın izini sürüyor. Bu yüzleşmeyi beyazperdeye taşıma fikri nasıl duygulardan doğdu?

Bu sorunun tek bir cevabı olduğunu söylemek epey zor benim için. Pek çok duygunun, kaygının, merak unsurunun bir araya geldiğini söy leyebilirim. Uzun zamandır insanın kendini öldürme hakkı kafamı kurcalıyordu ve bunun yapılabilirliği, yasal olma durumu üzerine düşünüyordum. Filmdeki kayıp üzerine hesaplaşma sanırım bu merakımdan doğdu. Ancak kaybın kendisinden çok, gerek aile içi gerek yaşamın her alanında birbirimizle olan iletişimsizliğimiz, olayların konuşulması değil de saklı kalması, bir çeşit hesaplaşamamak duygusu ağır bastı. İlk önce Evren karakteri aklıma geldi. Vicdanı temsil ediyordu. Birey olamayan, bağımlı, anne ile büyümüş bir erkek çocuğu... Sonra diğer aile bireyleri zaten kendiliğinden dökülüverdiler. Kalabalık bir ailede yetiştiğim için hepsi beynimin bir köşesinde duruyorlarmış zaten. Babamı erken yaşta kaybettim annem ve kız kardeşlerimle büyüdüm. Ablamlarla ölüm üzerine konuşurken böyle birdenbire aklıma geldi. Annemiz uzun süre hasta yatsa ve başımıza böyle bir olay gelse ne yapardık diye konuştuk. Bu ölüm şekli bir kurtarış (kurtuluş) oluyordu benim gözümde. Hepimiz aynı fikirde olmadık, bir uzlaşma sağlayamadık. Kimimiz ‘polise giderim’, kimimiz ‘kimseye söylemem’, kimimiz ise ‘affederim’ dedi. Böylece ‘Yüzleşme’ ortaya çıktı.

BAŞARISIZ BİR YÜZLEŞME

Ölüm, hayatın bir gerçeği olsa da insanın kabullenemediği bir kavram. Siz bu konuyu işlerken nasıl hassasiyetler gözettiniz?

Başarısız bir yüzleşme girişimi diyebiliriz, sadece ölüm değil pek çok konuda yüzleşmeyi başaramıyoruz. Bizim gibi toplumlarda her durumda, her zaman, her şey bilinir ve konuşulmaz, herkes üç maymunu oynar. Olayda dışarıdan, yani aileden olmayan bir suçlu varsa eğer- ki buna suçlu aramak diyorum- zaten tüm sorumluluk ona ait olur ve aile temize çekilir. Benim için böyle yargılamanın ahlaki bir boyutu olduğundan bu filmi yaptım diyebilirim. Çok kolay yargılıyoruz. Dinlemiyoruz. Dinlemediğimiz için anlamıyoruz ve suçluyoruz. Yüzleşme de tam olarak bunu soruyor. ‘Sen olsan ne yapardın?’ 

Bunun yanı sıra filmde epey yüzleşme çabası olduğu kanısındayım. Karakterler kendi içlerinde bir muhasebe yapıyorlar. Aile bireylerinin her biri kendi gölgeleriyle de karşılaşıyor.

Filiz Kuka

Yüzleşmeyi konu alan bu film için bir yüzleşememe hikâyesi diyebilir miyiz?

Ölüm hepimiz için kabullenmesi zor olan acı bir gerçek. Bu gerçek kabulüyle; ölümden ziyade, yaşam gailesi içindeki kalanların yas sürecini sekteye uğratan bir anomaliyle karşılaşmalarına ve verdikleri tepkilere odaklandım. Ölüm hikâyem için araçsal bir temaydı, “aile” kavramına yaklaşırken benim için bir projeksiyon oldu.

BERABER GÜÇLENİYORUZ

Film ataerkil düzene bir başkaldırı olarak yorumlanabilir mi?

Dediğiniz gibi film ataerkil yapıya karşı epey farkındalık yaratma çabası taşıyor. Kadın için varoluş ırk ve coğrafya fark etmeksizin – dereceli de olsa – güçlü bir çaba ve mücadele gerekiyor. Buna karşın üzerine düşen sorumlulukların büyüklüğü modern toplumlarda dahi kendilerine açılan alanla çoğu zaman ters orantılıdır. Bu durumun yarattığı yetersizlik hissi kadına dair potansiyelin ortaya çıkmasında sorun oluşturuyor. Film üzerinden konuşarak bizler, senaryo yazarak, hikâyeleri resmederek, erk ile mücadele etmeye, hak olanı almaya, öğrenmeye ve beraber güçlenmeye çalışıyoruz. Filmimdeki kadınlar da, kızkardeşlik bağıyla, toplumsal rollerinin ağırlığını da paylaşmaya çalışan kadınlar. Birbirlerine kızarak, gülerek, beraber ağlayarak kadın olma hallerini yaşama uğraşı içinde güçlenmeye çalışıyorlar.

Yüzleşme 7. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali’nde yarıştı. Filmin bu festivalde yer alması neden önemli?

Kadın Yönetmenler Festivalinde finalist olmak, sektördeki kadın meslektaşlarımızla bir arada olabildiğimiz için çok önemli oluyor. Birbirimizden haberdar oluyoruz, birbirimizden güç alıyoruz, hikayelerimizin ortak noktaları olduğunu öğreniyoruz.