Futbol ve şiddet kelimeleri ne zamandır yan yana? Çocukluğumu düşünüyorum da elbette kavga gürültü vardı ama bu kadar fazla mı değildi yoksa çocuk aklımla ben her şeyi daha mı masum görüyordum, bilmiyorum. Fakat yaşım ilerleyip futbol 90’lara 2000’lere geldiğinde şiddet öyle arttı ki bazı şekilleri meşru görülmeye bile başlandı. Hep yaptığımız gibi konuyu rasyonelize etmeye çalışarak normalleştirdik, beterin beteri var ile avunduk. “Adam su atmış sahaya, idrar koyup atanlar var!” dedik. “Adamın çok üstüne gittiler küfür etmiş tamam da yumruk atanlar var.” dedik. Bugün de hiçbir şey değişmemiş ki “Adamın kafasına dikiş atılmış ama kanamamış ki!” diyoruz.

Kim bilir bu konuda kaçıncı kez yazıyorum ama taraftar olarak bazı şeyleri öğrenmemiz gerekiyor. Ateşliyiz, heyecanlıyız, tamam ama bunu gösterme şeklimiz sahaya yabancı madde atarak mı olmalı? Yıllar içinde çeşitli çözümler arandı; bozuk para, kalem ve hatta bazı anahtarlıklarımıza bile el kondu tribün girişlerinde. Naptık? Tuvaletten musluk; kapılardan kapı kolunu söküp attık. Yıllar önce bir taraftar yurt dışı maçına gittiğinde cebindeki bozuk paraların alınmamasına şaşırdığını anlatıyordu. Görevliye neden almadığını sorduğunda “Çünkü o para, sahaya atmazsınzı ki.” cevabını almış. Bizim taraftar tabii bunu hiç anlayamamış zira kendisinin cep telefonunu bile fırlatmışlığı varmış.

En holigan taraftar olarak bildiğimiz İngiltere’de sokakta iki takım taraftarları birbirlerine 1 metre mesafeden bağırıp, tezahürat ediyor. Fakat bakıyorsunuz ki kimse birbirine dokunmuyor bile. Yurt dışında gittiğim bir Şampiyonlar Ligi maçında Türk ve İngiliz taraftar iki tribün arası birbirine bağırıyordu. Kâh İngilizce kâh Türkçe giden tartışmada iki taraf birbirine çıkışta buluşmayı teklif ederken, elleriyle boğaz kesme işareti yapıyordu. Küfürler sertti, ortam gergindi. Sonra bir anda bizimki elindeki pet şişeyi İngiliz’e fırlattı. Yanına “yabancı madde” düşünce o tehditler savuran adam bir anda kilitlendi. Şişeyi yerden aldı ve oradaki kadın ve çocukları göstererek bunun yanlış olduğunu söyledi.

Bizdeyse neredeyse her hafta başka bir olay. Şenol Güneş geçmişte Bursaspor – Karagümrük maçı sonrasında çıkan olaylarda “Türkiye Futbol Federasyonu 14 yabancı oyuncu serbest kararı alacağına yabancı hakem getirsin. Suç yapan, tekme atanı teşvik edersen, ceza vermezsen oyuncu sertliğe devam eder. Rakip takım antrenörü ‘normal’ diyor. Futbol oynanmıyor, bir kavga yapıyor” diyerek çözümü yabancı hakemde bulsa da ne kadar çözüm olur emin değilim.

Elbette dünyada da bizim kadar taşkınlık yapan taraftarlar yok değil. Yıllar önce Afrika Uluslar Kupası’nda Gana ve Ekvador Ginesi arasındaki maçtaki taşkınlığı dindirmek için polis biber gazı, tazyikli su ve cop yetmeyince helikopter ile müdahale etmişti. Avrupa’da zamanında sahaya tavşan, domuz ve hatta motorsiklet bile atıldı. Fakat sonra Avrupa’da sahaya atılan yabancı maddeler “ömür boyu spor müsabakalarından men”e kadar varan cezalar aldığı için protestolar ve atılan “yabancı maddeler” daha koordine ve zekice yöntemlere yöneldiler. İsviçre kanalı Roger Federer maçı yüzünden Basel – Luzern maçının saatini kaydırınca her iki takım taraftarı da sahaya tenis topu atmıştı. Sonrasında aynı yöntem bu kadar manidar olmasa da İngilitere’de bilet fiyatlarını protesto etmek için kullanıldı. Hırvatistan’da başkanı aynı zamanda pastane zinciri sahibi olan Hajduk Split takımının taraftarları kötü gidişi protesto etmek için sahaya yüzlerce donut atmıştı.

Tribündeki medeniyet seviyemiz “muhasır medeniyetler” seviyesine çıkmadan maç tatilleri de tartışmalar da bitmez. Medeniyet seviyesi de tribün kapatarak, maç tatil ederek yükselmez. Tüm çürük elmaları toplayıp, cezaları da caydırıcı yapmadıkça taraftar cin fikrini yaratıcı protestoya değil cebindeki modemi, nasıl soktuğu belli olmayan rakı şişesini, ayakkabısını sahaya fırlatmaya ve kafaya denk getirince mutlu olmaya harcar.