Canlıların milyonlarca özelliği her nesilde değişkenlik gösterir. Yüzlerce, binlerce nesil sonra ortaya çıkan popülasyonlar, atalarından tanınmayacak kadar farklı olurlar. İşte türleşme budur. İşte evrim budur!

Atlardan böceklere evrimin izleri…

ÇAĞRI MERT BAKIRCI

BirGün Gazetesi’ndeki evrimsel biyoloji köşemizde uzun bir süredir evrimle ilgili genel bilgiler veriyorduk. Gelin bu sayıda da klişelerin dışına çıkarak elimizi attığımız her türde evrimin izlerini nasıl görebildiğimizi gösterelim. İki hayvan düşünün, birbirleriyle tamamen alakasız olsun. Mesela atlar ve böcekler. Böceklerden de belirli bir tanesini seçelim: sabandutu böcekler. Hatta bir iki tane de bitki ekleyelim: yağmur ağaçları ve balonasması bitkileri! Bu dört alakasız türün her birinde evrimi görmek, hatta bazılarının birbirinin evrimini etkilediğini bilmek, evrimsel biyolojinin nefes kesen gücüne dair bizlere fikir verecektir.


Sabandutu böcekleri, Serinethinae alt ailesine ait, çoğu zaman yapraklar ve meyveler üzerinde yaşayan böceklerdir. Özellikle de Florida’nın meşhur Key Adaları’nda yaşarlar. Bu ada grubunun en tanındık olanlarından Key Largo Adası’ndakiler, geniş yaprakları bulunan “balonasması bitkisi” üzerinde yaşarlar ve beslenirler. Bunlar, isimlerinden de anlaşılabileceği gibi, balon gibi kocaman ve şişkin yapraklara sahiptir. Bu yapraklar üzerinde yaşayabilecek şekilde özelleşmiş olan bu böceklerin upuzun ağızları vardır, çünkü büyük ve kalın yaprakları delip içlerindeki özleri yiyebilmelidirler. Bunu yapabilenler hayatta kalmış, seçilmiş, üremiş ve böylece hep daha uzun ağızlı soylar evrimleşmiştir.

atlardan-boceklere-evrimin-izleri-65699-1.

EVRİMSEL SÜREÇTE AĞIZ YAPISININ DEĞİŞİMİ
Key Largo yakınlarındaki Lake Wales bölgesine 1920’li yıllarda Asya’dan yeni bir bitki taşınmıştır. “Dar ayalı altın yağmur ağacı” olarak bilinen bu yeni türün adından da anlaşılacağı üzere yaprakları ve meyveleri küçüktür, dardır. Lake Wales bölgesinde de yaşayan sabandutu böcekleri, bu yeni bitki üzerinde de yaşamaya başlamıştır. 1920’den beri adapte bu yeni canlıya uyum sağlayan sabandutu böceklerinin evrimi, sayısız araştırmacı tarafından gözlenebilmiştir: Yeni ve dar yapılı bitkiye adapte olan böceklerin ağızları giderek kısalmış ve bu yönde bir evrim geçirmişlerdir. Çünkü uzun ağızlı olanlar bu bitkinin yapraklarından beslenmekte zorlanmaktadır. Eskiden avantaj olan uzun ağızlar, artık dezavantajdır ve bu nedenle aksi yönde bir evrimsel değişim yaşanmıştır: Uzun ağızlılar az beslenebildikleri için ölerek yok olmuş, kısa ağızlı olanlar hayatta kalmış, üremiş ve çoğalmışlardır. Böylece kısa ağızlı sabundutu böcekleri evrimleşmiştir. Yepyeni bir özellik! 1880-1920 yılları arasında 9 milimetreye kadar ulaşan ağız boyları, 1920’den itibaren sonraki yıllarda en uzun ağız boyu 7,5 milimetre olacak kadar gerilemiş, 1940-1980 arasındaysa 6,5 milimetreye kadar gerileme olmuştur. Ortalama değerler ise sırasıyla yıldan yıla 6 milimetreye kadar düşmüştür!

Bu tabii ki tek bir canlının, tek bir özelliğidir. Bu şekilde binlerce ve milyonlarca özellik, her nesilde değişmektedir. Bundan birkaç on sene sonra yeni bir ortam, yeni bir özelliği değiştirecektir. Ondan birkaç yüz yıl sonra başka bir ortam, başka bir adaptasyonu gerektirecektir. Bu böyle böyle devam eder ve yüzlerce, binlerce nesil sonra ortaya çıkan popülasyonlar, atalarından tanınmayacak kadar (veya ciddi anlamda) farklı olurlar. İşte türleşme budur. İşte evrim budur!


Peki ya atlar? Atlarda da gelin boya, ayaklara ve parmaklara bakalım. Az önceki örnek, sadece 100 yılda olan evrimdi. O nedenle daha ufak değişimleri gördük. Uzun vadede ne olurdu? Bunlar için fosillere bakacağız, çünkü fosiller bize daha geniş bir zaman aralığında bilgi verirler. Önce 50 milyon yıl önce yaşamış olan Eohippus, en eski at-benzeri türlerden birisi. 38 santimetrelik ufacık bu hayvanın ön ayaklarında 4, arka ayaklarında 3 parmak bulunmaktadır. Yaklaşık 35 milyon yıl öncesine geldiğimizde karşımıza çıkan Mesohippus, iki ayağında da 3’er parmak bulunan 52 santimetrelik bir at cinsidir. 26 milyon yıl önce yaşamış olan Merychippus, 100 santimetreyi bulabilen, yine 3’er parmaklı bir attır; ancak yanal 2 parmağı körelmeye başlamıştır; ortadaki parmak asıl dayanak noktası haline gelmiştir. Günümüzden 3 milyon yıl kadar önce evrimleşip de halen var olan “bildiğimiz at” cinsi Equus, tek parmaklı bir hayvandır. Buna karşılık, 135 santimetreyi bulabilir! Yani atların evriminde burada saydıklarımız da dahil olmak üzere 10 civarında ayrı cins ve onlarca tür evrimleşmiştir; bunların parmak yapısı, boyları kademeli olarak değişmiştir. Bu, uzun vadede evrimin en net örneklerinden birisidir!

HER CANLI DEĞİŞİM HALİNDE
Yazının başındaki sabandutu böceklerinin evrimi, 100 yıl değil de 1000 yıl boyunca takip edilecek olursa, çok daha büyük evrimsel değişimler kaçınılmaz olarak göze çarpacaktır. 10.000 yıl, 1 milyon, 10 milyon yıl boyunca takip edildiğinde, apayrı türler ve cinsler evrimleşecektir. Aralık ne kadar geniş tutulursa, evrimsel değişimler de o kadar büyük ve net olacaktır. Ancak etrafımızda yaşamayı sürdüren her bir canlının, her bir özelliği sürekli olarak değişim halindedir. Bu kademeli değişim birikerek, nefes kesici değişimleri mümkün kılar. Genlerdeki farklılaşmayla başlayan, o farkların yarattığı çeşitlilik içerisinden seçilen ve uzun vadede en uyumlu bireylerin hayatta kalıp üremesiyle türün değişimini sağlayan, etrafımızdaki tüm canlı türlerini yaratan, değiştiren, çeşitlendiren bu zarif doğa yasasının adı Evrim’dir.