Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği telafisi zor bir felaketin eşiğinden döndü...

Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği telafisi zor bir felaketin eşiğinden döndü. Şimdilik... Şimdilik, zira ne birliğin temel taşı Avro’nun geleceği, ne ekonomik devletler topluluğundan öteye gidemeyen birliğin geleceği hala netleşmiş değil. Üstelik buralarda “şefler savaşı” iyice azmış durumdayken. Devletleri yönetenler Sarkozy ve Berlusconi gibi soytarılar, Merkel ve Cameron gibi “kökten kapitalistler” olunca, işler kızıştı.

Önce Sarkozy ve İngiltere’nin yeni “Thatcherist prensi” Cameron girdi birbirine. Sarkozy devlet başkanları toplantısında Cameron’a “işimize karışmayın, madem Avro bölgesinde bile değilsiniz, bizi eleştirmeyi ve toplantılara müdahale etmeyi kesin!” diye serzenişte bulundu. Avro bölgesinde olmayan on devletin başkanları, Yunanistan başta, AB içi borçların çözümü konusunda kendilerinin fikrinin alınmadığından şikayetçi. Prens Cameron bu saldırıya “Avro bölgesi krizi bize de dokunuyor ama!” diyerek yanıt veriyordu. Nedeni mi? AB nezdinde alınacak kararlar, özellikle de finansal hizmetlere ilişkin olanlar, herkesi etkileyecek. Yani “finansal pazarlarda spekülasyon yapanlardan vergi kesilecekse, bizim de kuyruğumuz çekilir!” diyor İngiliz sermayesi...

Ardından Yunanistan’ın borçlarına ilişkin geceyarılarına dek süren vals başladı. Fransalmanya karar veremedi ve egolar savaşı başladı. Daha doğrusu, Sarkozy Merkel’e biraz direnmek zorunda olduğundan, zaten alınması beklenen karar sözde bir “tartışma” ile uzadı. Oysa esas tartışma Yunanistan’ın borcuna imza atan Avrupa bankalarının patronlarıyla sürüyordu. Merkel’in fendi Sarkozy’yi yenince, bankalar dirense de, sonuç olarak Yunan borcunun yarısını silme kararını kabul etmek zorunda kaldılar. Üstelik Almanya’nın talebiyle Çin’e avuç açarak, Avronun yaşamı şimdilik uzatıldı. Çin’in Avro istikrar fonuna önemli katkıda bulunması karşılığında ne tavizler verildiği nedense günlerdir susturulmakta. Önce ABD’yi kurtaran Çin, şimdi de yaşlı kıtanın beyaz atlı şövalyesi olurken, sosyalistlerin art arda önerdiği Çin mallarına kısıtlama getirerek ülke sanayiini yeniden canlandırma projeleri nasıl gerçekleşecek? Sosyalist parti cumhurbaşkanı adayı François Hollande itiraz etse de, Fransa elini taşın altına koydu bile. Ayıkla pirincin taşını...

Öte yandan, Yunanistan’ın borcunu öde(ye)meyeği herkesçe bilinirken, bu sözde tartışmalar ileride ders olarak okutulacak nitelikte. Üstelik Avrupa kalesinin çatlakları komşudan İtalya’ya sıçradı bile. İtalya’dan sonra sıra Fransa’ya kadar gelebilir. Zira yakında tüm AB üyesi ülkelerin bütçelerine uluslar üstü bir denetim getirilecek. Bu denetimin baş bekçisi de Almanya olacak. Yunan krizi sonuçta Fransa ve Almanya’nın ortak para iktidarını elinde tutmak için yıllardır sürdürdüğü kavgayı açığa çıkartmaya yaradı. Avrupa halkları yıllardır gizli saklı yürütülen çekişmeye bu denli açıklıkla ilk kez şahit oldular.

AB üyesi ülkeler ve bankaları, yıllardır anti küreselleşmecilerin ve vicdanlı ekonomistlerin öne sürdüğü Afrika ülkelerinin borçlarının silinmesi önerilerine kulak asmazken, Avro istikrar fonu sayesinde Yunanistan’dan sonra bakalım hangi ülkelerin borcu bir kalemde silinebilecek... Ve Avro daha ne kadar yapay solunumla yaşatılabilecek?