Devrimci Karargah, KCK ve Dink davalarına bakan avukatlar, Kumbara Sanat Atölyesi’nin düzenlediği “Türkiye’de İnsan Hakları ve Hukuksuzluk” panelinde bir araya geldi.

ALİ CEMAL KARABUDAK

Devrimci Karargah, KCK ve Dink davalarına bakan avukatlar, Kumbara Sanat Atölyesi’nin düzenlediği “Türkiye’de İnsan Hakları ve Hukuksuzluk” panelinde bir araya geldi. Önceki gün İstanbul Cezayir Toplantı Salonu’nda organize edilen panele Av. Ercan Kanar, Av. Gülizar Tuncer, Av. Deniz Tuna ve Av. Metin İriz katıldı. Geçmişten bugüne hukuk sisteminin işleyişi ve bunun siyasi davalardaki etkisi üzerine tartışan avukatlar, uygulanan hukukun kişinin ideolojisine göre değiştiği ve aynı suçtan dahi olsa yargılamasını etkilediğini dile getirdi.
Devrimci Karargâh ve Dink davasının genel görümüne dikkat çeken Avukat Deniz Tuna, Devrimci Karargâh davasında sanık, Dink davasında ise müşteki tarafta olduklarını belirtti. Tuna, sözlerine şöyle devam etti:
"Devletin makul vatandaşlarından değilseniz. Türk, Sünni, Müslüman, erkek değilseniz sanık da olsanız, müdahil de olsanız yargılama süreçlerinde bazı haklardan yararlanmanız çok mümkün olmuyor. Bunu bu iki dava da ortaya koyuyor."
‘ŞAKALAŞMAK SUÇ, MERMİ İSTEMEK DEĞİL’
Devrimci Karargâh ve Dink davasındaki farklı uygulamalara da değinen Tuna, "Anayasal düzeni bozmak" suçuyla yargılanmanın yapılmasına rağmen sanıklara farklı yaklaşıldığını vurglayarak şunları söyledi: "Hrant Dink, sanık değildi, öldürülmüştü. Ailesi sanık değil müştekiydi. Ve Hrant Dink'i öldürenler de Devrimci Karargâh’taki gibi KCK davasındaki gibi, ‘Devletin Anayasal düzenini bozmak’tan, ‘terör suçu’ işlemekten yargılanıyordu. Ama görüyoruz ki oradaki sanıklar ile buradaki sanıklar arasında, devletin uygulaması bakımından epey fark var. Örneğin, Devrimci Karargâh sanıklarının telefonda birbirleriyle şakalaşması bile polisi işkillendiren bir durum ama Dink dosyasında Yasin Hayal'in Erhan Tuncel'den açık açık mermi istemesi. BBP Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Öztürk'ün ‘bu işi biz yapacaktık, başkalarına verdiler, onlar da ellerine yüzlerine bulaştırdılar’ yorumu. Yasin Hayal'in telefon dinleniyor; uyduya geç, uyduya geç diye karşısındakine seslenmesi... Bu konuşmalar. savcının ve hâkimlerin dikkatini çekmiyor. Olağan konuşmalarmış gibi algılanıyor. Bu farklar, devletin, suça, suçluya, kim olduğuna ilişkin algısını ortaya koyması açısından da önemli. Bu elbette iktidar sahipleri tarafından yapılan bir seçim."
‘YARGILAMA GİZLİ SERVİSLERİN ELİNDE’
Türkiye mahkemelerinde yaşanan hukuksuzlukların kapatılan DGM'lerden bu yana sürdüğünü söyleyen Av. Ercan Kanar ise, “Eskiden işkenceler sonucu iddianameler hazırlanıyordu ve davalar açılıyordu. Şimdi, iletişimin denetlenmesi, teknik takip, açık alan izlenmesi, gizli tanıklık, istihbarat raporlarıyla ilgili iddianameler hazırlanıyor. Sadece mahkeme kararlarıyla yapılan iletişim değil; özel yetkilerle önleyici iletişim denetlemesi de var. En tehlikesi de bu çünkü hâkim kararına gereksinimi yok, yani önleyici denetlemeler tamamen bu gizli servislerin geniş özgürlüğünde oluyor. ‘Maça gidiyorum’ derseniz o eyleme gidiyorum anlaşılır. ‘Düğün var’ derseniz o yine eylem olarak anlaşılır. Gözünüzün önüne illegal çalışan bir devlet kurumu getirin, tüm toplumu düşman gören bir devlet ortaya çıkmış olur. Şu anda ceza hukukunu böyle kavradığınızda neden iddianamelerin böyle hazırlandığı anlaşılabilir’’ diye konuştu.
‘KARARGAH DAVASI ŞAİBE ALTINDA’
Panelde konuşan Devrimci Karargah davası avukatı Gülizar Tuncer devletin, bu örgütü öne çıkararak toplumu terörize etmeye çalıştığını ve ilgili ilgisiz pek sosyalist siyasetçiyi davaya dahil ettiğini belirterek şunları söyledi: “İddianamede sosyalist siyasetçilerin ‘örgüt üyesi’ olduklarına delil olarak, ‘Lice'de havan mermisi ile yaşamını yitiren 14 yaşındaki Ceylan Önkol için İstanbul'da çok sayıda aydın ve sanatçının kalımıyla düzenlenen yürüyüşe katılmaları, Ahmet Türk'e yapılan yumruklu saldırıyı protesto etmeleri, 2010 Ağustosunda İstanbul'da yapılan İMF-Dünya Bankası toplantılarını protesto eden gösterilerde bulunmaları’ gösteriliyor. Hukuk çevrelerine göre; farklı siyasi düşünce, konum ve özellikte olan sanıkların maksatlı bir biçimde bir araya getiren 129 sayfalık dava iddianamesinde yer alan suçlamaların büyük bir çoğunluğu yine gizli tanık ifadeleri ve itirafçı ifadelerine dayandırılıyor. İddianamede bir başka dikkat çeken nokta ise ‘Son Tezgah’ isimli bir gizli tanığın itiraflarıyla Ergenekon'la sosyalist siyasetçileri birleştirmeye çalışan zoraki deliller. Bazı medya organları ve polis işbirliğiyle henüz yargılamalar başlamadan yayımlanan ‘Emniyette şok görüntüler’, ‘Devrimci Karargâh'ın bağlantıları çözüldü' gibi iddialar da davanın seyrini etkilemeye yönelik girişimlerdir. Sürekli şaibe yaratmaya çalışıyor. Dernekler, partiler, sosyalist basın herkes hedef alınıyor. Bugüne kadar yapılmaya çalışılanlar diğer dava dosyalarında yaşananlardan farklı değil. TMK mağduru çocukların yargılanmasında, KCK davasında ve pek çok yargılamada bunları gördük. Hazırlık sürecinde yaşanan, hukuk dışı uygulamalar, gizlilik kararları, savunmanın, sanığın haklarının hiçe sayıldığı bir ortam."
‘KCK İDDİANAMESİ EMNİYETTE HAZIRLANIYOR’
KCK davasına dikkat çeken Av. Metin İriz ise, KCK davası savcısı ile görüşmeye giden arkadaşlarının yaşadıklarını anlatarak, “Arkadaşlarımız adliyeye gidiyorlar, savcı yok diyorlar. Nerede diye soruyor avukat arkadaşlarımız. Emniyette cevabını alıyorlar. Ne yapıyor? İddianameyi hazırlıyor! Yani KCK iddianamesi emniyette hazırlanıyor. 7582 iddianame, 384 klasör dosya ve yaklaşık 85 bin sayfalık bir bilgi belge. Kişilerin nasıl adil yargılanmasını düşünebilirsiniz" diye belirtti.

Sıra Kimde İnisiyatifi davaya katılım çağrısı yaptı

İzmir Sıra Kimde İnisiyatifi, basın toplantısı düzenleyerek 7 aydır hâkim karşısına çıkmayı bekleyen SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, TÖP Sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu, SDP ve TÖP yöneticileri, Bilim ve Gerçek Dergisi ile RED Dergisi çalışanlarının duruşmasına katılım çağrısı yaptı.
İHD İzmir Şubesi’nde düzenlenen toplantıda konuya ilişkin açıklamayı okuyan SDP İzmir İl Başkanı Semra Uzunok, 21 Eylül 2010 tarihinde aralarında SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan ve Toplumsal Platform Sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu’nun da bulunduğu çok sayıda kişinin evine polis tarafından baskın yapıldığını hatırlatarak, “Arkadaşlarımız 7 ayı bulan tutukluluklarının ardından 13 Nisan Çarşamba günü İstanbul Beşiktaş Adliyesi’nde mahkemeye çıkartılıyor” dedi. Bu davada, yasal ve meşru alanda parti ve platformlarda faaliyet yürüten kişilerin ‘Devrimci Karargâh Örgütü’ ile ilişkilendirilmeye çalışıldığına dikkat çeken Uzunok, “Hazırlanan senaryolarla demokratik ve meşru zeminde siyaset yapan, siyasi parti ve platformlar, Ahmet Şık gibi demokrasiden yana gazeteciler susturulmaya ve itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor” diye konuştu.
İzmir Sıra Kimde İnisiyatifi, yarın İstanbul’da görülecek duruşmaya katılmak için bugün saat 21.00’de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin önünden araç kaldıracak.

KESK: Baskılar kaygı verici boyutta

KESK, 21 Eylül 2010'da yapılan bir operasyonla tutuklanan SDP, TÖP, DİSK’e bağlı BANK-SEN üyeleri, Bilim ve Gelecek ile Red dergisi yazarlarının halen cezaevinde bulunduğunu belirterek, ‘’hukukun üstünlüğü ve özgürlükten en çok söz edildiği bir dönemde, yaşanan antidemokratik gelişmelerin kaygı verici boyutlara ulaştığını belirtti. KESK MYK’si yaptığı yazılı açıklamada, hakları için demokratik eylemlerde bulunan emekçilere yönelik sokak ortasında uygulanan bombalı, gazlı şiddete varan baskıların hak, özgürlük, adalet ve kardeşlik isteyenleri hedef aldığını söyleyerek, “Düşünce ve ifade özgürlüğü, anadilinde eğitim gibi kolektif haklar yok sayılırken, basılmamış kitapların toplatıldığı karanlık günlere tanıklık ediyoruz tüm toplum olarak” dedi.