Rezervlerin satılmasından TL milyonerleri, yabancı sermaye ve döviz borçlusu enerji patronları faydalandı. Kaybedenler yoksullar ve işsizler oldu.

Ayrıcalıklı azınlık için döviz satıldı

Ozan GÜNDOĞDU

Yaklaşık 2 yıldır ekonomi basınının gündeminde olan Merkez Bankası’nın rezervleri, sorunun politikleşmesiyle birlikte tüm ülkenin gündemi haline geldi. “128 milyar dolar nerede” sorusuyla başlayan dalga, iktidarı cevap vermeye zorluyor. AKP’nin ekonomi kurmayları birbiri ardına verdiği cevaplarla kendi seçmen tabanını ikna etmeye çalışmaktan öteye geçen bir derinliğe inemiyor.

İktidar cephesinde durum buyken, itiraf niteliğindeki açıklamalardan rezervlerin artan döviz talebini karşılamak için satıldığı da anlaşılıyor. Öte yandan onlarca soru hala cevapsız durumda. Haziran ve temmuz aylarında dolar kurunu 6,85 TL’de sabit tutmak için kamu bankalarının Merkez’in rezervlerinden piyasaya sattığı milyarlarca dolar da cevapsız sorulardan yalnızca birinin konu başlığını oluşturuyor. 6,85 TL seviyesini kim belirledi, bu seviyeyi korumak için ne kadar döviz satıldı ve en önemlisi sonunda patlayacağı bilinmesine rağmen, sırf dolar kurunu 1 ay sabit tutabilmek için rezervler kim için çarçur edildi?

Döviz kurunu kısa bir süre baskılamak, gelecekte kurun yukarı yönlü hareket etmesinin tahmin edilmesine olanak tanıyor. Böylece birkaç kesim için Merkez’in rezervleri seferber edilmiş oluyor. İşte sürecin kazananları ve kaybedenleri...


KAZANANLAR

1- Elinde TL tasarrufu olanlar

Bu kesimler Merkez’in rezervlerinden tanzim satışlar yapılırken ceplerindeki TL ile döviz satın aldılar ve kurun yukarı yönlü hareketinden faydalandılar. Mayıs ayında hesabında 1 milyon TL’den daha fazla para bulunan banka hesaplarının 124 milyar dolar değerinde döviz ve altını bulunuyordu. Döviz kurlarının sabit tutulduğu haziran ve temmuz ayları boyunca cebinde TL’si bulunanlar tanzim satıştan faydalanarak döviz ve altın satın aldı. Ağustos ayında hesabında 1 milyon TL’den daha fazla para bulunan banka hesapların döviz ve altın büyüklüğü 131 milyar 929 milyon dolara yükseldi. Sadece 3 ay içinde milyoner hesaplar 7 milyar doların üzerinde döviz ve altın satın almıştı. Ağustos ayı itibariyle bu hesapların sayısının 236 bin adet olduğu düşünülürse bu süreçte her TL milyoneri ortalama 30 bin dolar satın almıştı. Bu süreçte dolara yatırım yapanlar sürecin sonunda paralarına para kattı. Yurtiçinde yerleşik TL milyoneri sayısı yılın başında 218 bin 249 iken yılın sonunda 279 bin 794’e yükseldi. Dövizde tanzim satış sayesinde 60 binden fazla kişi TL milyoneri yapıldı.

2- Yabancı finans sermaye

2018’in ortasında Türkiye’ye 1 milyon dolar getiren bir yabancı, Türkiye’deki vadeli mevduat hesabına 4 milyon 650 bin TL koyabiliyordu. (15 Haziran 2018- Dolar/TL: 4,65). Söz konusu iki yılda bu kişiye bankanın net yüzde 30 oranında faiz ödemesi yaptığı varsayılırsa 2 yılın ardından 2020’nin ortasında bu kişinin banka hesabındaki para 6 milyon 45 bin TL’ye yükselecekti. Ancak bu iki yılda döviz kuru 4,65’ten 6,85’e yükselmişti. Dolayısıyla 2 yıl önce 1 milyon dolar getiren bu kişinin dolar cinsinden tasarrufu 882 bin dolara gerilemişti. Dolar kurunun baskılanması sayesinde bu yabancılara (veya yerli olmakla beraber parasını yurtdışından Türkiye’ye getirenlere) Türkiye’den kaçma fırsatı tanındı. Böylece geçmişte TL’ye güvenen yabancı finansal sermayeye kaçış koridoru yaratılarak, paralarının erimesi engellenmiş oldu. 1 Ocak 2020’te yurtdışında yerleşik olanlar ellerinde 14,8 milyar dolar değerinde devlet iç borçlanma senedi tutarken, 31 Temmuz’da bu 6,2 milyar dolara kadar geriledi. Aynı satış dalgası borsada da yaşandı. Borsa’daki yabancı payı dibi gördü.

3- Döviz borçlusu sermaye

Döviz borçlusu denince akla ilk olarak iktidar ile yakın ilişkileri olan enerji sektörü geliyor. O kadar ki, sektörü “tek başına AKP iktidarı yarattı” demek yanlış değil. 2008’e kadar büyük ölçüde kamu tekeli olan enerji 2008’den itibaren özelleştirilirken satışlar döviz borçlarıyla finanse edildi. 2005 Haziran’ında enerji sektörünün bankalara olan nakdi kredi borcu 485 milyon dolarken, 2020’nin Haziran ayında bu tutar 34 milyar 343 milyon dolara yükselmişti. 15 yılda borcu dolar bazında 69 kat artan sektörün bir gözü devletten aldığı teşviklerde diğer gözü döviz kurunda. Nitekim döviz kurları yükseldikçe sektörün borç yükü artıyor. Sorun bankacılık sektörünü de strese sokuyor. Çünkü 2005 Haziran ayında toplam nakdi kredilerin sadece binde 5’i enerji sektörünün sırtındayken, bu oran 2020 Haziran ayında bankaların her 100 liralık nakdi alacağının 7,3 lirası enerji sektörünün sırtında duruyordu. Bu borç yükünün hafiflemesi için de döviz kurlarının bir süre baskılanması, aynı anda faizlerin de düşük tutularak borçlu sektörlerin borçlarını ucuz yoldan finanse etmesi sağlandı.


KAYBEDENLER

1- Yoksullar

Süreç boyunca cebinde TL bulunmayan halk kesimleri döviz kurunun sabit tutulduğu süreçte olanları seyretti ancak kurun yukarı yönlü patlamasıyla günden güne yoksullaştı. Dolar kuru, Merkez’deki paranın bitmesinin ardından 8,50 TL’ye kadar dayandı. Sonuç yüksek enflasyon oldu. Yıllık enflasyon oranı son 18 ayın en yüksek verisine yüzde 16,19’a yükseldi.

2- İşsizler

Merkez’in rezervleri günbegün erirken bu sürecin sürdürülebilir olmadığını anlayan yatırımcılar yeni yatırımlar yapmak yerine dövize ve altına yöneldi. Olan biteni gören halk kesimleri iş bulma ümidini dahi kaybetti. TÜİK verilerine göre 2019’da ümidini kaybettiği için iş aramayan işsizlerin sayısı yıllık ortalama 627 binken, 2020’de bu sayı 1 milyon 369 bine yükseldi.

3- Esnaf

Kamunun kaynakları bir avuç ayrıcalıklı azınlığın çıkarları için çarçur edilirken, pandemi nedeniyle desteksiz kalan esnaf hem kepenk kapattı hem borçlandırıldı. BDDK verilerine göre mikro ölçekli işletmelerin toplam nakdi kredi borcu 2020 Ocak ayında 182 milyar lirayken bu tutar yılın sonunda 261,7 milyar liraya yükseldi. Borçlu işletme sayısı 3,1 milyondan 3,82 milyona yükseldi.