İktidar, LGBTİ+’lara yönelik nefret söyleminde bulunan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a sahip çıktı. Erbaş hakkında suç duyurusunda bulunan Ankara Barosu’na soruşturma açılırken, hükümetin tutumuna tepki yağdı

Ayrıştırana değil, tepki gösterene soruşturma: Nefret söyleminde birleştiler

MEHMET EMİN KURNAZ

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın merkezi cuma hutbesinde LGBTİ+’lara yönelik nefret içeren sözlerine tepki gösteren barolar ve demokratik kitle örgütleri hedef tahtasına kondu. Hükümet kanadı, “İslam dini lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor… Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın İslamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor” ifadelerini kullanan Erbaş’ın “Dinin hükümlerini yerine getirdiğini” iddia etti. Ayrıştırıcı sözleri nedeniyle Erbaş hakkında suç duyurusunda bulunan Ankara Barosu’na ise, “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama suçu”ndan soruşturma başlatıldı.

SARAY’DAN DESTEK GECİKMEDİ

İktidar dört koldan atağa geçerken, Erbaş’a Saray’dan da destek gecikmedi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun destek mesajlarında bulundu. AKP’li Meclis Başkanı Mustafa Şentop ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de Erbaş’a sahip çıkarak, Ankara Barosu’nu ‘kınadı’.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Twitter hesabından, “Zamanı ve mekanı yaratan Allah’ın hükmüne dil uzatanlar bu dünyada da ahirette de hüsrandadır. İlahi hükmü dile getiren #AliErbaşyanlızdeğildir” ifadelerini kullandı.

Altun ise, “İnsana kâinatta hak ettiği değeri göstererek, evvelimizi ve ahirimizi kul olmanın idrakiyle aydınlatan yüce dinimiz İslâm’ın kaideleri, Ali Erbaş hocaya münasebetsizce saldıranların keyiflerine göre sorgulanacak kaideler değildir” sözlerini sarf etti.

Yandaşlar “Ankara ve İzmir baroları Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetlere hakaret etti” şeklinde haberler yayımlarken sosyal medyada “Ali Erbaş Yalnız Değildir” etiketi açan troller de nefret ve hakaret içerikli paylaşımlarda bulundu.

DİYANET’E DEĞİL, BAROYA SORUŞTURMA!

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamada “Cumhuriyet Başsavcılığımızca, Ankara Barosu hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 216/3 maddesi kapsamında, Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama suçundan re’sen soruşturma başlatılmıştır” ifadeleri yer aldı.

Başsavcılığın soruşturmasına tepki gösteren tepki gösteren Ankara Barosu açıklama yayımladı. “Baromuzca Diyanet İşleri Başkanı’nın konuşmasındaki ifadelere ilişkin değerlendirme, Anayasa’nın ikinci maddesinde vücut bulan laik ve sosyal bir hukuk devletinde yaşamanın gereğidir” denilen açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin üçüncü maddesi, cinsel yönelim ve cinsel kimlik temelli ayrımcılığı yasaklamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesi de ayrımcılık yasağını açık olarak düzenlemiş olup, yerel mevzuatımızda ise nefret söylemi TCK 216. maddesinde açıkça yasal yaptırıma tabi tutulmuştur. Laik devlette yönetim din kurallarına göre değil, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda akılcı ve bilimsel verileri esas alan beşeri iradeye dayanır. Bizler ayrımcı ve ötekileştirici zihniyetin tam da karşısında durduğumuzu tarih önünde bir kez daha tüm kamuoyuna saygı ile arz ederiz.”

AYRIŞTIRICI SÖYLEMİ KINIYORUZ

Erbaş’ın açıklamalarına CHP’den de tepki geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, “Böylesi bir sözün salgın döneminde ne kadar çok kişiyi hedef haline getireceğinin farkında olunmaması felaket. Ayrıştırıcı ve nefret suçlarına adeta gerekçe yaratan bu söylemi ve dini duyguları kullanarak bunu yapanları kınıyorum” ifadelerini kullandı.

DEVLETİN KURUMU AYRIŞTIRAMAZ!

İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel: Burada temel problemlerden bir tanesi cuma hutbesinde konuşma yapan şahsın devletin bir kurumunun başında bulunuyor olması. Devletin her şeyden önce, Anayasa’nın 10’uncu ayristirana-degil-tepki-gosterene-sorusturma-nefret-soyleminde-birlestiler-723257-1.maddesi uyarınca bütün yurttaşlarına eşit bir biçimde tüm haklarını sağlama sorumluluğu söz konusu. Bu nedenle devletin bir kurumunun temsilcisinin yaptığı açıklamalar kabul edilemez. Ayrıca cinsel yönelimi saklı olan insanları yok sayarak ortadan kaldıramazsınız. Bu insanlar toplumun, hayatın bir gerçeği, bizimle birlikteler. Onlar da sözleşmelerin, yasal düzenlemelerin tanıdığı haklara sahipler. Yapılması gereken şey Ankara Barosu’na yönelik bir kampanya değil, devletin pozitif sorumluluğu gereğince, LGBTİ+ yurttaşlara karşı açıklama yapan Diyanet İşleri’ne soruşturma açılmasıdır. Yapılması gereken buyken, kanunun 76. Maddesi gereğince toplum nöbetçisi görevini yerine getiren Ankara Barosu’na karşı gerçekleştirilen linç kampanyasının ya da susturma operasyonunun kabul edilir bir yanı bulunmuyor. Barolar ve sivil toplum kuruluşları toplumun nöbetçileridir. İnsan haklarına, hukuka aykırı gelişen eylemler konusunda söz söylemek, toplumu uyarmak, kamu otoritelerini uyarmak bu örgütlerin görevidir.

DEVLET DAHA DA OTORİTERLEŞİYOR

Avukat Turgut Kazan: “Bugün geldiğimiz noktaya bakarsak bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, salgına karşı ilk konuşmasında “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” ayristirana-degil-tepki-gosterene-sorusturma-nefret-soyleminde-birlestiler-723258-1.demişti. Bugün herkesin dillendirdiği bu söylemlerden kimi bundan sonra sosyal devlet oluşacağını kimi de daha baskıcı otoriter bir rejimin inşa edileceğini düşündü. Nasıl ki 15 Temmuz sürecinden sonra OHAL’ler ile baskıcı bir devlet modeli gelişmişse, şimdi de salgın bahanesiyle daha da otoriterleşen bir rejim oluşturuluyor. Bakın, barolar sadece görüş bildirdi, onlara açılan soruşturma da gösteriyor ki bundan sonra benzer durumlarla daha fazla karşılaşacağız. Diyanet, ayrıştırmacı bir dil kullandı, demokratik bir toplumda soruşturma açılması gereken yer Diyanet iken Ankara Barosu’na soruşturma açılıyor. Bugün kaçak yapı haberinin bile suç olarak gösterildiği ülkemizde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak derken neyi kastettikleri ortaya çıkıyor.”