Benim bir Galatasaray taraftarı olduğumu biliyorsunuz. Dolayısıyla şu an yazacaklarımla ilgili “sana ne oluyor?” denebilir

Benim bir Galatasaray taraftarı olduğumu biliyorsunuz.  Dolayısıyla şu an yazacaklarımla ilgili “sana ne oluyor?” denebilir.

Zira konuyu günlerdir tartıştırken birçok Fenerbahçelinin “kol kırılır yen içinde kalır” tavrına devam ettiğini, bir anne korumacılığı ile başkalarına sahip çıkmaya çalıştığını şaşkınlıkla görüyorum. Bu nedenle yazacaklarımı bir futbolseverin hatta futbolla alakası olmayan sıradan bir vatandaşın yorumu olarak okuyun. Konu malum: Aziz Yıldrım, kendisini protesto eden 500’e yakın Fenerbahçe taraftarının kombinelerini iptal ettirdi. Taraftara gore bu taraftarlar yönetim alayhinde; Ersun Yanal lehinde tezahürat yaptılar bu nedenle iptal oldu. Yönetime göre ise söz konusu tribündeki br blok taraftar için “ihbar” geldi. Fakat Gençlerbirliği maçı sonrasında başkanın kendi aleyhinde bağıranların ismini istediği konuşulmuştu.

Bu olay beni şaşırttı mı derseniz pek değil. Şampiyonluk kutlamaları sırasında Alex’in gönderilmesini protesto eden taraftarlara da çıkışmış; Şükrü Saracoğlu’nun tapusu üstüne yapılmış gibi “sizi stada almam” demişti. O zaman bir grup insane bunun kızgınlıkla söylenmiş, evladını azarlayan baba refleksi olduğunu düşünmüştü.

Şimdi 3 Temmuz süreci ile başlayan ifadelere bakalım: Hükümete karşı muhalif duruş, adalete fener yakmak,  Fenerbahçe Cumhuriyeti’nden Cumhuriyet’in son kalesine terfi ediş… Başından beri Tayyip Erdoğan’a karşı gelecek insanın Aziz Yıldırım olamayacağını söyledim. Yeri geldi destek vermedim mi? Verdim. Ama için için hiç de rahat değildim bu karşı duruşun sembolünün Yıldırım olmasından.

Şimdi geldiğimiz noktada Aziz Yıldırım’ın Tayyip Erdoğan’dan ne farkı kaldı? Biri kendisi aleyhinde twit atanları dünyayı dar ediyor,; diğeri kendisini sevmeyeni stada sokmuyor. Biri çapulcular, serseriler diye bağırıyor kendi milletinin insanına; diğeri terbiyesizler, ahlaksızlar, paralı köpekler diye azarlıyor kendi taraftarını. Biri polisi, savcısı, valisi sevmediği adamları görevden alıyor hiçbir gerekçe göstermeden; diğeri futbolcuları, hocaları yollayıp “ben getirdim ben yolladım” diyor.

Azcümle kimse gelip hükümete karşı duran tek kulüp falan demesin. Koltuk sevdası ve güç ile başı dönmüş, egosu her şeyden büyük,  muhalafete tahammülü olmayan  herkesten hepimizi korusun.  


Kemer sıkmak
Galatasaray’ın mali sıkıntıda olduğu gerçek. Aslına bakılırsa bu bizim için hiç de yeni bir durum değil. duygun Yarsuvat yönetimi brklendiği üzere bir “kemer sıkma politikası”na girdi. Milletçe çok çektiğimizden eminim kemer sıkmak deyince hepimizin tüyleri diken diken oluyordur. Bu politika çerçevesinde Galatasary’da işten çıkarımlar başladı. Fakat işine son verilenlere bakıldığında çoğunluğu düşük maaşla çalışan çaycı, şoför, muhaberatçı gibi insanlar. Özel şirketlerde de olan aynıdır aslında hedefler tutmadığında bütçe kısıtlamasına gidlir ve mesela çektiğiniz fotokopiler, kullandığınız dosya kâğıdı kısıtlanır. Buradaki asıl amaç şirketi kurtarmak değil en alt kademeye kadar bütçe baskıyı hissettirmektir. Fakat finansal açıdan batmanın eşiğindeyken işinde gücünde, kendi halinde insanların hayatlarıyla oynamak da pek adil gelmiyor. İkinci aşama Ünal Aysal döneminde karar verilen 65 yaş üstü çalışanların gönderilmesi olacakmış. 77 yaşındaki genç başkan konu dışıdır sanırım.

Heykel
Milletçe heykellerle derdimiz olduğu zaten aşikar. Futbolda da birçok heykel krizi yaşandı. Fenerbahçe’nin efsanesi Lefter’in iki haykeli var: Biri evi Büyükada’da diğeri stada yakın olan parkta. Adadaki heykelin yapımı başlatılıp heykeltıraşa parası ödenemeyince Galatasaraylı bir restoran sahibi paranın geri kalanını ödeyip heykeli kendi bahçesine koydurmuş. Ailesi de heykelin ait olduğu yere konması için müracaatta bulununca Lefter siyah bir örtü ile kapatılıp mühürlendi. Her iki taraf da krndi çapında haklı olabilir de sanatı siuah örtü ile kapatmak eminim sadece bizim ülkemizde oluyordur. Aynı o heykelin eline rakı bardağı tutuşturulup fotoğraf çekilmesi gibi.