BaBa ZuLa 25’inci yaşını bir albümle kutluyor: “Hayvan Gibi”. Küçük Kurbağa, Sıpa, Çöl Aslanları, Kelebekler Kuşlar... Hepsi burada. Grubun kurucularından Levent Akman, inandıkları yoldan hiç sapmadıklarını söylüyor.

BaBa ZuLa’dan ‘Hayvan Gibi’ albüm: İnandığımız yoldan hiç sapmadık

Işıl ÇALIŞKAN

Şahsına münhasır müzik grubu BaBa ZuLa, kariyerlerinde 25 yılı geride bıraktı. Bunu bir konsept albüm olan “Hayvan Gibi” ile kutlayan grup, böylece diskografilerinin 12’nci albümünü dinleyiciyle buluşturmuş oldu. Küçük Kurbağa, Sıpa, Kuşlar Kelebekler gibi her parça adını başka bir hayvandan alıyor.

Albümün en önemli özelliği ise; ‘direct to disc’ yani plağa direkt kayıt teknolojisiyle kesme, biçme ve edit bile yapılmadan tek seferde kaydedilmesi. Dijital kayıt yöntemlerine tamamen ters olan bu yol, saf analog dünyaya açılan bir kapı.

BaBa ZuLa böylece pandemi ile birlikte hasret kalınan konser fırsaytını bir nebze de olsun yaşatmayı amaçlıyor. Grubun kurucularından Levent Akman ile albümünü konuştuk.


► Dile kolay 25 yıl… Bir müzik grubu için 25 yıl var olmak hiç kolay olmasa gerek. Ne dersiniz?
Evet haklısınız. Dışarıdan bakınca amma da eğleniyorlar ve geziyorlar diyen o kadar çok insan var ki ama içeriden hiç de öyle değil. Bir grubun içindeki ilişkiler bir çeşit evlilik gibi. Devam ettirmek için herkesin özveri ve anlayış içinde olması gerekiyor.

► 25’inci yaşında nasıl bir karakteri var BaBa ZuLa’nın?
Cesur, lafını sakınmayan, eğlenceli ve komik biraz da gıcık.

YURTDIŞINDA EN ÇOK KONSER VEREN GRUBUZ

► Yeni albümünüz “Hayvan Gibi”nin hikâyesini nasıl anlatırsınız?

BaBa ZuLa grubu pandemi öncesi yılda yaklaşık 100 konser veren bir gruptu. Bunların da 70 civarı yurtdışında gerçekleşiyordu. Türkiye’nin yurtdışında en çok konser veren grubu olduğumuzu iddia ediyorum. Dolayısı ile 365 günün yarısında yollarda idik. Bu konser ve yol performansımızı bir albüme aktarmak gibi bir hayalimiz vardı. Hollanda’da bulunan Artone Stüdyolarında bir albüm kaydı için bir imkân ortaya çıktığında bu hayalimizi gerçekleştirmek için kolları sıvadık. İki günlük yoğun bir kayıt macerasından sonra bu albüm çıktı.

► Psikedelik müzik ve Anadolu rock tınılarına dub ve elektronik yaklaşımlarla deneysel bir çizgi getiriyorsunuz. Saykodelik müzik iki büyük savaş görmüş dünyanın yaşanabilirlik ihtiyacından doğmuş. Müziğinizdeki bu yaklaşımın sebebi yine bu ihtiyaçtan doğmuş olabilir mi?
BaBa ZuLa 1996 yılından beri kendi bestelediği parçaları seslendirdi. Dürüst bir şekilde içimizden geldiği gibi parçalarımızı seslendirmeye çalıştık ve çalışıyoruz. Birilerine yaranmak ya da daha çok kitleye hitap etmek için birtakım oyunlar içinde olmadık. İnandığımız bu yoldan da sapmadık.

► Albüm tamamen canlı olarak kaydedildi. Canlı kaydın eğlenceli olmasının yanı sıra riskli olduğu görüşüne katılır mısınız?
Günümüzde stüdyo ortamlarında yapılan her hatanın bir geri dönüşü olabiliyor. Bir notayı yanlış basan bir grup elemanının ya da detone olan bir vokalistin bu istenmeyen durumları geriye dönerek hemen düzeltilebiliyor. Birlikte canlı kayıtlarda ise bu olanak çok zor. Bu nedenle de bizim kayıtları gerçekleştirdiğimiz stüdyo çaldığınız an plağa basım tekniği ile çalıştığı için geriye dönüş imkânsızdı. Zaten kayıt sonrası oradaki çok değerli teknik ekiple konuştuğumuzda onlar da bu durumu anlattılar. Artone Stüdyosu’na kayıt yapmak üzere gelen birçok grubun bu stüdyodan kayıt yapamadan stüdyoyu terk etmek zorunda kaldığını söylediler ve bizleri tebrik ettiler.

► Son dönemde analog kayıtların artmasını konsere hasret kaldığımız şu günlerin bir özlem giderme şekli olarak yorumlayabilir miyiz?
Bu bir seçim meselesi. Analog kayıdı tercih etmeyenler de var.

► Müziğin iyileştirici gücü yadsınamaz. Ancak pandemi sürecinde sanatın getirildiği durum içler acısı. Son genelge ile açık havada yasaklandı. Müziğin tiyatro, opera ve balenin yanında yer almamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Bu bir görüş açısı. Müziğin gereksiz bir eğlence vasıtası olduğu ve en ufak bir fırsatta gözden çıkarılabileceği. Bundan önce de zaten bunun birçok örneğini görmüştük. En ufak bir sosyal rahatsızlık veya problemde ilk yasaklanan ve iptal edilen müzik etkinlikleri idi. Futbol gibi birçok etkinlik ise yoluna devam ediyordu. Aslında genelde kültürün özelde de müziğin ne kadar önemli olduğu kavrandığı zaman ülke olarak çok farklı bir yerde olacağımızı düşünüyorum.

SALGINDA SAHİPSİZOLDUĞUMUZU GÖRDÜK

► Sizce salgın bu ülkede yaşayan sanatçılara ne öğretti?
Ne kadar sahipsiz olduklarını.

► BaBa ZuLa’nın yeni yaşında hayalleri, hedefleri neler?
Pandemi yüzünden birçok ülke sınırlarını kapatmış durumda. Ülkeler ve insanlar içlerine kapanmış durumdalar. Bu durumun bir an evvel sonlanmasını, ülkelerin ve insanların eskiden olduğu gibi birbirleri ile iletişime geçmeye başlamasını bekliyor, eskiden olduğu gibi yollara düşüp konserlerimize başlamayı hayal ediyoruz.

► Şarkıların hikâyelerini sizden dinlemek isteriz…
Küçük Kurbağa:
Murat Ertel’in oğlu Eren Devran doğmadan önce ona yaptığı bir parça
Sıpa: Koca gözlü bir eşek yavrusunun ovalarda hoplayıp zıplaması
Kelebekler Kuşlar: Murat Ertel’in Aşık Nesimi’nin Kah çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi. Kâh inerim yeryüzüne, seyreder âlem beni mısralarından etkilenip bestelediği bir parça.
4 Nal: Ümit Adakale’nin güzel bir Darbuka solosu
Tavus Havası: 1996 yılında Derviş Zaim’in Tabutta Rövaşata filmi için yaptığımız müziklerin bu film ile özdeşleşen parçası
Çöl Aslanları: Antoine De Saint-Exupery’nin Küçük Prens kitabının bir çocuk oyunu olarak tiyatroya uyarlandığı eser için yaptığımız parçalardan biri.