Babamı özlerken

MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Bazı kitapların kapakları, bazılarının adları, bazılarının yazarı, bazılarının da resimleri o kitabın okumamızı sağlar. Konusuna bakmaksızın, yazar ne anlatmış, nasıl anlatmış düşünmeksizin elimize alırız kitabı. Ya da ne anlatmışsa güzel anlatmıştır diyerek… Bazen bilinçli bazen rastlantısal buluşuruz kitaplarla. Tarık Aksoy’un ‘Babamı Beklerken’ adlı kitabıyla buluşmam da adının beni çekmesiyle gerçekleşti. Öyle bir kitap ki; okurun durumuna göre bıraktığı iz değişecektir. Nedeni ise okurun ‘baba’ adı verilen hazinesinin hâlâ elinde olup olmadığıdır. Sadece bu kitapta değil aslında. Bir filmde de, bir şarkıda da bu böyledir. Fom Kitap etiketli ‘Babamı Beklerken’ mizahi yönü de olan bir kitap aslında. Zaman zaman tebessüm ettirse de o yoksunluk duygusu tüm gerçekliği ile yüzüme de çarptı. İnsan kaç yaşında olursa olsun bir yanı hep çocuk işte. Ne denli güçlü olursa olsun bir yanı aciz…

Tarık Aksoy’un yaşamöyküsünde eğitimci olduğunu okuyoruz. Bu kimliğin kitaba yansımasının da mükemmel bir şekilde işlendiğini söyleyebilirim. Şöyle ki; kahramanımız Kamil yedinci sınıf öğrencisi. Çok zeki ve derslerinde başarılı bir çocuk. Gelin görün ki okulu da hiç sevmiyor. Hiçbir sorun yaşamamış fakat dersler ona kolay geliyor ve bu nedenle okulda sıkılıyor. Bunu da şöyle ifade ediyor: “… Dersler zor değil, hatta kolay bile sayılır ama bazen çok sıkıcı oluyor. Ben başka şeyler de yapmak istiyorum. Matematik, fen bilimleri, sosyal bilgiler ve diğerleri… Aman işte hepsi aynı… Ödev yap, soru çöz. Nedir ki yani.” Tarık Aksoy’un eğitimci kimliğine ışık tutan nokta ise şu satırlar: “Geçen gün ilk defa bir derste gerçekten mutlu oldum. Teknoloji Tasarım dersinde atık malzemelerden bir proje üretmemizi istedi öğretmenimiz. Çok heyecanlandım…” Adı geçen temel derslerden farklı bir ders olan Teknoloji Tasarım dersinin içeriğine ve çocukta yarattığı hissiyata vurgu yapması o bilinci ortaya koyuyor. Eğitimci bir kimliğe sahip olmasına rağmen anlatımda sıkça karşılaşılan didaktizm tuzağına kapılmamış yazar.

Kitap 1 Aralık 2018 tarihli günlük/mektupla başlıyor. 25 Aralık Salı günü de bitiyor. Bu mektuplar Kamil’in Türkçe ödevi. Bu ödevi seçmesinin nedeni ise babasının uzun yol şoförü olması ve Kamil’in babasını özlemesi. Gün be gün yazıyor Kamil. Zevkle yazıyor, heyecanla yazıyor. O gün başından geçenleri yazıyor, geleceğe dair beklentilerini yazıyor. Her gün başka bir kimlikle yazıyor. Bir gün Kamil, diğer gün oğlun Kamil oluyor. Ertesi gün ‘seni çok özleyen oğlun Kamil…’ Bir başka gün ‘annesi tarafından süper karışımlarla güçlendirilen Kamil.’ Keyfi kaçan Kamil, burnu akan Kamil, tahta kule uzmanı Kamil… diye çeşitli kimlikler. Bunların hepsi Kamil’in o günkü ruh durumuna göre ortaya çıkıyor.

Tarık Aksoy eğitimci kimliği sayesinde içinde bulunduğu ortamı gözlemleyerek keyifli bir anlatımla aktarmış okuruna. Yaş grubuna uygun bir karakter ve o karakterin çevresini çizmiş. Babasına özlem duyanlarda gel-gitli bir ruh durumu görülebilir okuma sürecinde fakat hâlâ o kanatları üzerinde hissedenler çokça eğlenebilirler.

‘Babamı Beklerken’i bitirdiğimde oturup babama mektup yazabilmeyi ben de çok istedim!