MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında BirGün, Sözcü ve Cumhuriyet'in deprem felaketiyle ilgili eleştirel manşetlerini hedef aldı. İki büyük depremin ardından gündeme gelen seçimlerin ertelenmesi yönündeki tartışmalara da değinen Bahçeli, "Rahat olun, biraz sabredin, Türk Milleti sizin boyunuzun ölçünüzü yakında sandığa gömerek ilan edecektir. Ne sandıktan kaçarız ne demokrasiyi yok sayarız. Zillet ittifakı paranoyaktır" şeklinde konuştu.

Bahçeli, iktidarı alkışlamayan gazeteleri hedef aldı!

HABER MERKEZİ

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM'deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bahçeli, BirGün, Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerinin Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle meydana gelen büyük yıkımla ilgili iktidarı eleştirdiği manşetlerini hedef aldı. Bahçeli, "Milletin parasıyla millete bağış", "Suçlu olay yerine döndü", "40 bin ölü var tek bir istifa yok" başlıklı manşetleri 'nifaklı içerik' olmakla suçladı.

bahceli-iktidari-alkislamayan-gazeteleri-hedef-aldi-1129259-1.

Bahçeli seçim tarihinin ertelenmesi tartışmalarına ilişkin de "Rahat olun, biraz sabredin, Türk Milleti sizin boyunuzun ölçünüzü yakında sandığa gömerek ilan edecektir. Bilinmelidir ki ne sandıktan kaçarız ne de demokrasiyi yok sayarız. Acılarımızın tam ortasında seçimlerle ilgili polemik yapan ertelenme çetelesi tutan zillet ittifakı paranoyaktır, saplantıldır, hayalperesttir." diye konuştu.

"TEK TEK NOT ALDIĞIMIZ BİLİNMELİDİR"

Bahçeli'nin açıklamaları şöyle:

"İnsanlığın felaketler karşısındaki refleks ve tepkisi coğrafyaların hepsinde hemen hemen aynıdır. Çünkü insan olanın ruhu vardır, kalbi vardır acısı vardır. Yalan Haber yayan, dedikodu çıkaran, malumat kirliliğine umut bağlayan siyasi yamyamlığa heves eden kim varsa insanlığı kuşkulu ve tartışmaya açıktır. Fırsatçılığın karanlığından istifade ede etiketleri artıranlar, kiraları artıranlar, kasasını doldurmak için hareket edenler bu milletin bir ferdi olamayacağı gibi şerefli de sayılamazlar. Depremden menfaat devşirmenin arayışında olanlar ahlaksızlığın markalarıdır. Bunları tek tek not aldığımız da bilinmelidir.

Siyaseti makul, medeni ve milli ilkelere müzahir yapmaktan aciz olanlar temelsiz eleştirilerini yapmadan önce aynaya bakmalıdırlar. Milli felaketlerde ortak aidiyetler çevresinde uzlaşamayanlar insani değerlere her yönüyle yabancılaşan mihraklardır. Kabul etmek lazımdır ki Türkiye devasa bir müsibetin tesirindedir. Tektonik mirası, jeolojik müktesebatı, meteorolojik özellikleri ile Türkiye'miz doğal afetlerin risk ve tehlikelerine her zaman açıktır. Depremden sellere heyelanlardan çığlara kadar pek çok felaket belli aralıklarla görülmüş ve yaşanmıştır. Kaldı ki Türkiye dünyanın en başta gelen deprem kuşaklarının birisinin üzerindedir.

Deprem bilimciler tarafından Kahramanmaraş depremi en büyük depremlerden birisi olarak tanımlandı. İnsani ve fiziki kusurlar doğal afetin yıkımını da yoğunlaştırmaktadır. 1999 Gölcük felaketi bir milattır. Zemin etüdü yapılma zorunluluğu yoktu. Binaların tamamında deniz kumuyla çimento karıştırılmış harç kullanılıyordu. Ahlaksız müteahhitler malzemeden çalmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. 2018 yılında yönetmelik değişmiştir. Nitekim deprem bilimciler tarafından K.Maraş depremi dünya üzerinde karada meydana gelen en büyük depremlerden birisi olarak tanımlanmıştır. Depremle mücadele kapsamında 17 Ağustos 1999 Deprem felaketi bir milattır. Bu tarihten önce inşa edilmiş yapılarda zemin etüdü yapma zorunluluğu yoktu. Ahlaksız müteahhitler malzemeden çalmayı alışkanlık haline getirmişti.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2021 yılında açıklanan yeni kentsel dönüşüm vizyonuna göre 6.7 milyon riskli yapı tespit edilmiştir. Acilen eyleme geçmek lazımdır. Her yıl 300 bin binanın dönüştürülmesi planlanmıştır. Doğal afetler bundan sonra da kaçınılmaz şekilde yaşanacaktır. Dayanıklı bina yapmaktan başka ikinci bir seçenek yoktur. Etkin bir denetim mekanizması ile hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır.

"ACIMIZ BÜYÜK ANCAK HAYATTA ZAMANIN HAFİFLETMEDİĞİ HİÇBİR ACI YOKTUR"

Hükümet verimli ve etkin bir afet yönetimiyle Kahramanmaraş depremindeki yaraları sarmaktadır. Devlet her şeye hakimdir, iftiralar ise beyhudedir. Acımız büyüktür ancak hayatta zamanın hafifletemediği hiçbir acı da yoktur.

Baş döndürücü değişim dinamiklerinin hakim olduğu günümüzde kabuk değiştirmeyen yeni formatlarla güncellenmeyen neredeyse bir şey kalmamıştır ancak zincirleme felaketlerin tarifsiz sancısı ve sızısı hep aynıdır. Türk milletinin kutlu yolu ve yürüyüşü ne zaman çetin zorluklarla kesişse dayanışma duygusu her defasında imdada yetişmektedir. Tahammül etmemiz gereken olayların akış istikametinde milli birlik ve kardeşliğimizin yıkılmaz kuvveti ile beklediğimiz huzurlu ve mutlu günlere Allah'ın izni ile hasıl olacağız. Yardımlaşmanın gücü ile dayanışmanın güveni ile paylaşmanın keremi ile sabrın selameti ile metanetin enginliği ile kardeşliğin erdemi ile fedakarlığın enerjisi ile zorlukların üstesinden gelinecektir. Depremde kaybettiğimiz insanlarımızı geri getiremeyiz ancak bunun dışında şehirlerimizi yeni baştan ihya edecek, depremzede vatandaşlarımızın hayatını normalleştirip mükemmel bir hale getirecek muktedir vasıf Türkiye Cumhuriyeti ile hükümeti de vardır.

Hiçbir insanımızı aç ve açıkta bırakmayacağız, çaresizliğin anaforuna terk etmeyeceğiz. Çetrefil sorunlar karşısında alternatif çözüm yolları bulacağız. Bazı siyasetçiler gibi çöp tenekesi karıştırmayacağız.

SEZAİ KARAKOÇ'UN SÖZLERİNİ HATIRLATTI

Deprem felaketinde nice mucizeler de yaşanmıştır. Hayat ile ölüm arasındaki ince çizgide gidip gelen, sonra da gün yüzüne çıkarılan her yaş grubundaki kardeşimiz hepimiz için manevi birer emanettir. Her biri hikmeti sınırsız olan Allah’ın lütfudur. Kahramanmaraş depreminde özellikle çocuklarımızın, bebeklerimizin kurtuluşu manevi bir mesaj, metafizik bir sembol değil midir? Rahmetle andığım merhum Sezai Karakoç, aynı hususu 19 Ağustos 1966 Varto depreminden sonra yazmış ve şöyle seslenmişti: 'Ölüm, görünüşte kendine en yakın olanlara dokunmadı da en uzak olanları alıp götürdü. Sanki Varto’da doğumla ölüm karşı karşıya gelip savaştılar.Canlı iki insan gibi.Doğum, ölümün elinden, kendine ait olanı, kendi atmosferinde bulunanı kurtardı.Doğumun havasından henüz çıkmamış olan birkaç aylık çocuklara dokunmadı.

Yine merhum Karakoç şu ibret verici düşüncelerini beyaz sayfalara nakşetmişti; 'Elden gelen her tedbir alındıktan sonra olana asıl kaynağına bağlayarak Allah'a tam bir inançla teslim olmak gerekir. Felakete uğrayanlardan sağ kalanlardan tam bir tevekkül içinde bizim bu teslim oluşumuzda mümkün olan avunmayı bulacaklar, onlar da teslim oluşun sessizliği ve derinliği içinde bizi bırakıp öteye geçenlerin ruhlarıyla konuşacaklardır. Ve ölenler sonsuzluğun üzerinden eğilerek; çocuklarının, annelerinin, kadınlarının, dedelerinin kulağına şöyle fısıldayacaklardır; durun birden bire ihdeye çarptık varlığı bulduk, biz dağılan kitabın uçuşan yapraklarıysak siz de orada kalan yapraklarısınız. Yaprakların toplanıp yine kitap yapılacağı gün gelecektir. Hiçliği bilin, varlığı bilin ve öğretin.Siz, bu dünyadan uzanmış bir elin çevirdiği yapraklarsınız.Sizi okusunlar ve burayı bilmeğe başlasınlar.Yapılarınızı sağlam ve elverişli yapın ama sadece ona güvenmeyin. O yapıdan size daha yakın olana güvenin.'

Nice dramlar, nice kayıplar, nice mucizevi kurtuluşlar, nice feci akıbetler yaşanmış olsa da, üzerimize çöken 6 Şubat göçüğünden çok daha diri, çok güçlü bir şekilde çıkacağız. Ağırdan almayacağız. Sorumluluktan kaçmayacağız.İhmallere müsaade etmeyeceğiz.Teslim olmayacağız.Yılgınlığa düşmeyeceğiz. Düşsek de kalkacağız, devrilsek de doğrulacağız. Asrın felaketi karşısında milli yürekler toplu vurmuş ve kenetlenmiştir. Bu durum Türk ve Türkiye Yüzyılı'nın mimarisi adına, aynı şekilde muhtemel diğer doğal afetlere hazırlıklı olmak ve tedbir geliştirmek için şuurlu bir uyanışın işaretidir. Ancak yardımlaşma kanallarının aktif olması, dayanışma ruhunun günbegün hız ve derinlik kazanması ister istemez bazı çevreleri rahatsız etmektedir. Esasen bunlar aramızdaki ayrık otlarıdır. Bunlar içimize kadar sızmış Bizans devşirmeleridir.

MUHALİF GAZETELERİ HEDEF ALDI

Bir kısım medya organı, niyeti makûs sivil toplum örgütleri, yarım aydınlar, kiralık kalemler, kötürüm yorumcular, felaketten nemalanma kuyruğuna giren siyasi bozguncular maalesef böylesi bir dönemde bile insani ve vicdani duyarlılık göstermemişlerdir. Alayı birden sınıfta kalmış, milletle ters düşmüşlerdir. Türkiye’nin yıkımına bel bağlayan çürük çarık zihniyetlerin maalesef gözünü siyasi ikbal hırsı bürümüştür. Milli ve manevi değerleri iflas edenler zelzeleyi zilletle eşleştirmişlerdir.

Bir gazetenin şu nifaklı içerikli şu manşetine bakar mısınız... 'Milletin parasıyla millete bağış.' Diğer bir gazetenin manşeti de şudur; 'Suçlu olay yerine döndü.' Bir başka gazetenin manşeti ise, '40 bin ölü var tek bir istifa yok'...

Acımızı, anımızı, adımızı ve ağıdımızı bilmeyenlerle ortak bir geleceği nasıl paylaşacağız?İktidarın kaybetmesi uğruna vatanın ve milletin kaybetmesine oynayanlarla nasıl bir arada yaşayacağız?Dünya alem deprem bölgesine insani yardımları sevk ediyorken iç muhalefetin utanç verici haline ne diyelim? Bunu neye yoralım ve nasıl açıklayalım? Yaygın çıkar ilişkileri yanlışın peşinden gitmeyi meziyet zanneden siyaset kadrolarını palazlandırmakla kalmaz, pazara, hatta ayağa düşmelerine yol açar.

"ADALET ÖNÜNDE HESAP SORULACAKTIR"

İnsani ve İslami değerler prizmasından baktığımızda bugünkü felaketin siyasi koz olarak kullanılmasının ve kutuplaşma malzemesi olarak görülmesinin devasa bir ayıp ve ahlak eksikliği olacağı hiç tartışma götürmeyen bir gerçektir.

Dayanışma ve yardımlaşma haricinde bir şey düşünmek bize göre damgalı namertliktir. Yeri ve zamanı geldiğinde tedbir ve tenkit manzumesi sorumluluk mertebesinde bulunan kim varsa paylaşılır ve muhataplarına aktarılır. Bunun yol ve yordamı hukuk üstünlüğünün hakim olduğu demokratik sistemlerde bellidir. Kahramanmaraş depreminin enine boyuna tüm boyutlarıyla konuşulacağı günler elbet gelecek, sorumlulardan adalet önünde hesap sorulacaktır. Kaldı ki yıkılan binalarla ilişkisi olan ahlaksız müteahhitlerin kapsamına alan soruşturma süreci de işlemektedir.

"SEÇİM TARİHİYLE İLGİLİ SPEKÜLASYON ÜRETMEK VEBALDİR"

Ayrıca bir insanımız dahi enkaz altındayken, henüz felaketin sıcaklığı çok yakıcıyken, haksız ve hayasız siyasi eleştiri yapmak, seçim tarihiyle ilgili spekülasyon üretmek vebaldir, bu vebal zillet ittifakını teşkil eden her partinin hissesine eşit olarak düşmüştür. Bir yanda arama kurtarma faaliyetleri devam ediyorken diğer yanda devleti ve hükümeti sistematik şekilde suçlamak en hafif tabirle terbiyesizliktir. Bir yanda feryat sesleri duyuluyorken, diğer yanda siyasi hesap yapıyor olmak insafsızlık ve ilkelliktir. İktidarın kaybetmesi uğruna vatanın ve milletin kaybetmesine oynayanlarla nasıl bir arada yaşayacağız?

Altılı masa muhalefeti; dizginlenemeyen ihtiraslarla kontrolsüz açgözlülük hastalığına tutulmuştur. Altılı masa muhalefetinin geçim kapısı fırsatçılık, fesatçılık, fevrilik, fetbazlık, fenalıktır. Siyasetlerinde tutarlılık yoktur, değerlendirmelerinde irade ve isabet yoktur. 18 Şubat 2023 tarihinde zillet ittifakının sıradan ve düşük profilli yeni bir toplantısını müteakiben kamuoyuyla paylaşılan ortak açıklamanın her satırına kindarlığın izleri, devlet ve millet karşıtlığının emareleri nüfuz etmiştir. Diyorlar ki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yüzünden acılar ve zayiat katlanarak artmış. Diyorlar ki, afet süreci iyi yönetilememiş, arama kurtarma çalışmalarında geç ve yetersiz kalınmış. Diyorlar ki, temel ihtiyaçların temininin ve yardım faaliyetlerinin doğru koordine edilemediğinden bahisle, felaketin boyutları vahim seviyeye ulaşmış.

Asıl maksat ve meramlarını da ortak açıklamanın sonuna iliştirerek; ülkemizin en acil ihtiyacının yeni ve etkin bir iktidar olduğunu kaydetmişler. Be hey gafiller, siz de hiç mi Allah korkusu kalmadı? Be hey muhterisler, hiç mi depremzede insanlarımızdan utanmıyorsunuz? 10 ilimiz yıkılmışken, hala Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni karalamanız, hala müfteriliği pusula yapmanız hangi kitaba, hangi zihniyete, hangi değere sığmaktadır? Yere batsın sizin siyasetiniz, kahrolsun sizin zillet anlayışınız. Bunları nasıl söylersiniz? Böyle bir ucuz ve meczup bir siyasete nasıl saparsınız? Vatan, millet, devlet ve insan sevgisine hiç mi sahip değilsiniz?

"NE SANDIKTAN KAÇARIZ NE DE DEMOKRASİYİ YOK SAYARIZ"

Rahat olun, biraz sabredin, Türk milleti sizin boyunuzun ölçüsünü, kaç gram ettiğinizi yakında sandığa gömerek ilan edecektir. Bilinmelidir ki, ne sandıktan kaçarız, ne de demokrasiyi yok sayarız. Acılarımızın tam ortasında, seçimlerle ilgili polemik yapan, ertelendi ertelenmedi çetelesi tutan zillet ittifakı paranoyaktır, saplantılıdır, hayalperesttir, vehimlerin pençesindedir. Yalan söylediler, algı operasyonuna heveslendiler, husumet yaydılar. Askerler nerede dediler, kahramanlar her yerdeydi, yalın gerçeği görmediler. Devlet nerede dediler, burunlarının önünü göremediler, husumetlerini gösterdiler.

Kılıçdaroğlu dayanışma kültürü için yabancı ülkelere teşekkür etti, fakat döndü dolaştı hükümete saldırdı, milli dayanışmadan sarfınazar etti. HDP’nin bir eşbaşkanı, iktidarın enkaz altında kaldığını izansızca söyledi, Kılıçdaroğlu da evet diyerek tasdik etti, bu itibarla küçüldü, ufaldı ve alçaldı. Yine Kılıçdaroğlu, deprem koordine edilemedi dedi, gerçekleri çarpıttı, yüzü kösele derisi olduğundan dolayı da hiç kızarmadı. Aynı bayat ve bağnaz tezviratın ezberiyle televizyon ekranlarında konuşan sözde gazeteci ve yorumcular, acaba depremin ne zaman ve hangi şiddette olacağını biliyorlar mıydı?

"KARANLIK TİPLERİN SİYASİ TEMSİLCİSİ KILIÇDAROĞLU..."

Devleti ve hükümeti suçlama yarışına giren, karamsarlık aşılayıp kriz ve kaos ikmali yapan bu kimliksizler koordinasyondan ne anladıklarını, aslı astarı olmayan iddialarla nereye varmak istediklerini mertçe açıklayacak yürekliliğe sahipler midir? Bu karanlık tiplerin siyasi temsilcisi Kılıçdaroğlu, enkaz altındaki mazlum insanlarımızla alay eden edepsizlerin tutuklanmaları üzerine, 'gelin beni de tutuklayın' diyecek kadar seviyesiz ve sevimsiz bir hale savrulmuştur. 'Her şeyi biz mi öğreteceğiz size, devlet yönetin devlet' açıklamasıyla ar damarının çatlaklığını, katılaşmış kalbinin iflasını belgelemiştir. Merkezi yönetimle yerel yönetim arasında bölücülük yapmış, hiç gocunmamış, hiç de vicdanı sızlamamıştır. Kılıçdaroğlu geçen hafta demiş ki: 'Hiç birimiz artık eskisi gibi değiliz. Ben de aynı insan değilim. Ruhumuz eskisi gibi değil artık.' Sayın Kılıçdaroğlu seni bilemeyiz, çok da merak etmeyiz. Zira bildiklerimiz bize fazla fazla yetecektir. İlle de bir şey diyeceksen, kendi adına konuşmanı tavsiye ederiz.

Senin eskin nedir ki yenin ne olacaktır. Fakat sen görmesen de, söyleyemesen de, Türk milleti tarihinde her döneminde olduğu gibi aynı ahlaka, aynı asalete, aynı ruha sahiptir, afet günlerinde de bunu feragatiyle ispat etmiştir. Kahırdan Allah’ın izniyle lütuf doğacaktır. Bugünler geçecek; zilletin de, zelzelenin de hasar ve hüsranıyla sonuna kadar mücadele edilecektir."