Bulgaristan kapısından giriş yapacağımız yolculuğumuz 30 gün civarı sürecekti. Bu gezi sonrasında kilometre sayacımızda “6 bin kilometre yol yaptınız ahali” yazacağını tahmin ediyorduk

Balkan Turu’na karavanla çıkmak

İki hafta önce araçla yurtdışına çıkış işlemlerine dair bir yazı yayımlamıştım. Yazı yüzlerce kişi tarafından okundu, onlarca soru ve dönüş aldım. Bazı arkadaşlar bu işlemlerin çok yorucu olduğundan dem vururken, bazıları da “Eğer böyleyse ben yurtdışına aracımla çıkmıyorum” siteminde bulunmuştu. Sevgili okuyucular bu sistem bugün yerleşmiş değil, ne yazık ki yıllardır böyle! Sadece çıkmakla bitmiyor, hele bir de gümrüklere geldiğinizde ayrı bir stresi orada da yaşayacaksınız. Fakat bunların hepsini terazinin bir tarafına koyun. Diğer tarafa ise aracınızla, hele de karavanınız varsa onunla Balkanlar’ı gezme keyfini, kazandırdıklarını ve anısını koyun. Ağır basan taraf araçla Balkanlar’ı gezme tarafıdır, emin olun!

Bizim terazimizin ağır basan tarafı da yolculuğa karavanımızla çıkma kısmı oldu. Bulgaristan kapısından giriş yapacağımız yolculuğumuz hesaplarımıza göre 30 gün civarı sürecekti. Bu gezi sonrasında kilometre sayacımızda “6 bin kilometre yol yaptınız ahali” yazacağını tahmin ediyorduk.

Yolculuk hazırlıklarına geçmeden önce belirtmeliyim ki, kavurucu yaz sıcağında yakalandığımız Adriyatik kıyıları bizi 15. gün sonunda ülkemize geri yollamıştı! Ama tüm evraklarımız halihazırda var olduğundan ötürü sıcakların biraz daha etkisini azaltmasını bekleyip gezinin ikinci kısmını da yaz sonu gerçekleştirdik. Arada çok ucuz bilet bulduğumuz ve bir vesileyle o tarihlerde gitmemizin zaruri olduğu Kosova’ya da karavanla değil, dört günlüğüne uçakla gittik. Plan dahilinde olsa da uğrayamadığımız tek yer çok çok merak ettiğimiz Makedonya oldu. Makedonya haricinde Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Bosna Hersek, Hırvatistan, Karadağ, Kosova, Arnavutluk ve Yunanistan’la birlikte dokuz ülkelik Balkan turunda toplamda 34 güne ulaşan bir yolculuk yaptık.

Hiçbir kentin iki-üç günde gezilemeyeceğini gayet tabii biliyorduk. Bu gezi bizim için bir uvertürdü adeta. Çünkü 30 güne dokuz ülke gezmek, bazı yerleri hızlıca geçmek demekti. Ama yine de belirtmek lazım ki Balkan ülkelerinin bazıları bizim şehirlerimizden bile ufak. Biz bu ‘ön görüşme’ sonrasında çok beğendiğimiz yerleri listemize alıp yeniden gezmeye de niyetliydik.

ÜÇ ŞEY ÇOK ÖNEMLİ
Herkesin gezmeden anladığı şey elbette farklı. Ben genelde paket turları tercih etmiyorum. Bazen daha pahalıya gelse de kendime buyruk takılmak en sevdiğim. Benim de gezerken önem verdiğim şeyler elbette var.
Birincisi o yerin mutfağını keşfetmek! Mutfak kültürüne dair lezzetleri tatmadan döndüğünde kim kendini eksik hissetmez ki? Saraybosna’nın Boşnak böreğini tatmadan, Sırplar’ın Lav Birası’ndan içmeden, Prizrenliler’in meşhur köftesi ‘pljeskavica’dan yemeden döneni siz gördünüz mü bilemem ama ben görmedim...
İkincisi adım atılan o yerin kültürel ve tarihi varlıklarını gezmek! Kale, müze, çarşı, bedesten, kilise gibi tarihi yapılar, geçmişe dair notları bugüne taşıyan yegâne şeyler. Biraz da ilgiliyseniz değmeyin keyfinize.
Üçüncüsü de nereye gidiyorsam sokak aralarını didik didik etmek! Ben buna ‘şehri yürüyerek sömürmek’ diyorum. Sokak araları sizi bitpazarlarına, tezgâhlarda yiyecek satanlara, cam kenarlarındaki kedilere, evinin önünü süpüren teyzelere, frappesini içen amcalara, bisikletini tamir etmeye çalışan çocuklara ve nicelerine çıkarır. Sokak araları güzeldir, dalın düşünmeden.

NASIL HAZIRLANDIK?
Yolculuğumuzun 15 günlük kısmını üç kişi, geri kalan kısmını ise iki kişi olarak gerçekleştirdik. İki kişinin rahatça konaklayabileceği, zorunlu hallerde ek bir yatak ile üçüncü kişinin de uyuyabileceği, içinde portatif tuvaleti olan, ocağında gayet güzel yemek yapılabilen, içerisinde birçok yiyecek ve içeceği depolayabildiğimiz bir buzdolabına sahip, su bulamadığımız zamanlarda bizi birkaç gün idare edebilecek bir su deposunun kurulu olduğu ve en önemlisi tüm elektrik altyapısı güneş paneline bağlanmış yarı ekolojik mini karavan, yani camperımız vardı.
Güneş panelleri sayesinde yolculuğumuz boyunca dışarıdan elektriğe hiç ihtiyaç duymadık. Yine paneller sayesinde buzdolabında soğuk suyumuz, içeceğimiz ve yiyeceklerimiz vardı, su pompamız rahatça çalıştı. Telefonları, fotoğraf makinelerini, navigasyon aletini şarj edebildik, bilgisayarı dilediğimizce kullandık. Kamp alanlarında ekstra elektrik ücreti ödemek zorunda kalmadık.
Yukarıda da belirttiğim gibi bir yol planı yapmamız gerekiyordu ama biz biraz da ucu açık çıktık yola. Sadece ülkelerde ve şehirlerde ‘mutlaka’larımız vardı. Onun dışında çok beğendiğimiz yerlerde bir gece daha kalıp, beğenmediğimiz yerde bastık yeniden marşa. Sabit bir plana bağlı kalmayıp, bir sonraki günü planlayarak gün gün hareket ettik.


***

Önyargılarınızdan kurtulun

Yolculuğa çıkarken, “Bulgaristan’dan gece gitme”, “Romenler çok rüşvetçi”, “Sırplar kavgacı”, “bilmem kimler zorluk çıkartır” gibi onlarca şey söylendi durdu bize de. Evet, bunların hepsi yaşanmış olabilir, ama unutmayın ki yaşadığımız topraklarda bazen karşıdan karşıya geçmek, sirk cambazının ipte yürümesinden daha zor. Ve yine unutmayın ki; Pippa Bacca başka bir ülkede öldürülmedi. Lobna Allami’nin kafasına gaz fişeği bu ülkede atılmıştı. Kısacası kötü insanlar dünyanın her yerinde var ve var olmaya devam edecek. Biz kendi doğrularımızı, kendi tercihlerimizi ve kendi tecrübelerimizi yaratmak istiyorduk. Önyargılardan sıyrılmıştık, olur da siz de yola çıkarsanız elbette telkinleri okuyun ama önyargılarınızı bir kenara bırakın.