Sinema oyuncusu Füsun Demirel ve CHP Eski Milletvekili Melda Onur, BirGün üzerinden barış çağrısında bulundu

‘Barış kızdığınız bir anda kalkacağınız sofra değil’

Genel seçim sonuçlarının hemen ardından, tek başına iktidar olamayan AKP’nin tüm yurtta devreye soktuğu savaş politikası devam ediyor. AKP’nin bu politakasına karşı gün geçtikçe, tepkiler ve eleştireler de devam ediyor. Özellikle bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne özel emek meslek örgütleri, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin yaptıkları barış çağrıları ile tüm yurtta barış sesleri daha çok yükselecek. Sinema oyuncusu Füsun Demirel ve CHP eski Milletcvekili Melda Onur da BirGün üzerinden barış çağrısında bulundu.

Füsun Demirel:

Bizler barışın aciliyetinin bilincindeyiz. Bilincinde olmayan savaş kışkırtıcılarına oy veren, onları yücelten, saraylara tapan, sultanlara köle olmayı yeğleyen kandırılmış halklardır.

Mussolini, Hitler, Stalin vb. diktatörlerde önceleri halkın sevgi ve sempatisiyle iktidara gelmişler sonra da o halka zulmeden dünya tarihinin en eli kanlı diktatörlerine dönüşmüşlerdir.

Ben barış diyerek büyüdüm ve hâlâ barışı istiyoruz diye bizi haykırtan birileri ve böyle bir sistem varsa sorunlarımızın aciliyetini söylemeye gerek yok.

Onlar savaştan, kandan, insan ölümlerinden fayda sağlamaya çalışıp sonra da şehitlik mertebesi cennetliktir gibi ikiyüzlü söylemlerin arkasına sığınıyorlarsa biline ki bu coğrafyada bu halklar artık bu illüzyonu yutmuyor… Yeni bir numara bulmaları gerekecek.

Biz onlara rağmen barışı savunmaya devam edeceğiz… Belki de son ekmek almaya giden çocuğumuz kalana dek barışı haykıracağız yüzünüze… Belki bir gün o yüzler kızarır… Belki…

Melda Onur:

Barış kızdığınızda kalkacağınız bir davet sofrası değil; hava, su, ekmek kadar hakkıdır insanların. Doğal olanı geri verin, başka bir formül gerekmez.

Barış büyük olanın çabasıyla, elini uzatmasıyla gelir. Bu da Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmalıdır. Barış şeffaflıkla gelir. Barış, barış dilini önce siyasetçilerin, kanaat önderlerinin ve medyanın kullanmasıyla gelir. Halk, kamuoyu bunu çok kolay benimseyecektir. Barış şeffaflık ve dürüstlükle gelir. Barış günü değil yarını düşünen siyasetçilerle gelir.

Zaten şu an Aksaray’da oturan kişi ne dürüst ne de şeffaftır. Barışı getirebilme niyeti olmadığı gibi, bulunduğu yeri korumak için barışı kullandığı gibi şimdi de savaşı kullanmaktadır. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, bu on yılardır gelen büyük sorunu toplum önünde önemsizleştirmek amaçlıdır. Ayrıca orada yaşanan cinayetleri topluma bir rövanş olarak yansıtmak ve ölüme gönderdiği gençlerin şehadetlerinden beslenmek seçim kampanyalarının birer aracı olarak önümüze konulmuştur.

Seçime kadar bizi zor günler bekliyor. Çünkü bu seçim kararı bir ölüm kalım mücadelesi bu Saraylı için. O nedenle elinden geleni ardına koymayacak, bütün kirli kartlarını oynayacaktır. Ama yöntemlerinin yavaş yavaş toplumda karşılık bulamamaya başladığını da görmektedir. Çünkü toplum bir doyma noktasına ulaşmıştır ve artık çocuklarının vatan için değil saray için öldüğünü bilmektedirler. Bu durum sürdürülemezdir ve 1 Kasım’da seçim sonuçlarının ülkede yeniden talep edeceği demokrasi ile sonlanacaktır.