Baş üstüne

Her maçın bir ödülü vardır. Bazen şampiyonluk ve kupa bazen de baklava ya da gazozuna. Ama söz konusu bir turnuva ise mahalle arasında bile tenekeden de olsa kupa kaldırmak ister insan. Ne kupalar geldi geçti hayatımızdan. Bir TSYD vardı mesela artık olmayan. Zamanında milli takım teknik direktörlüğünü yapan Mustafa Denizli’nin sezon başında futbolcuların sakatlanmaması için bu kupayı oynatmak istemediğini dile getirdiği söylenir. Zaten maçlardan istenilen hasılat elde edilemediği için de fikir kulüp başkanları tarafından kabul görür. Dünyada da oluyor böyle şeyler. Zamanının Şampiyon Kulüpler Kupası da Kupa Galipleri Kupası da isim değiştirdi. Şampiyonlar Ligi’ne Şampiyon Kulüpler Kupası diyen kaldı mı emin değilim.

Kadınlar maç izlerken genelde futbolcuların saçına başına, formasına bakar derler. İsterseniz kadın hassasiyeti deyin ama ben de futbolla ilgili estetik konulara dikkat ederim. Yapılan heykeller, madalyalar, büstler ve tabii ki kupalar. Geçen haftalarda Dünya Kupası’nın İtalyan tasarımcısı Silvio Gazzaniga’nın ölüm haberini duyunca kupalar geçti aklımdan sıra sıra. Dünya Kupası deyince gözümüzün önüne gelen kupanın ikinci kupa olduğunu bilen bilir. Dünya Kupası’nın babası FIFA başkanı Jules Rimet’in ismini alan ilk kupanın başına gelenlerse pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.

Umarım kupa gerçekten kıymetinin bilindiği yerdedir ve 1958’de Brazilyalı kaptan Hilderaldo Bellini’nin başlattığı gelenek gibi ara sıra iki elle baş üstüne kalkıyordur.

Fransız heykeltıraş Abel Lafleur’a yaptırılan kupa, üzerinde tasvir edilem kanatlarını açmış zafer tanrısı Nike’a yakışır biçimde “Zafer” adını aldı. 1946’ya kadar bu isimle anılsa da sonrasında bu ad hiç zikredilmedi. Bugünkü kupadan daha küçük ve zarif bir kupaydı. İkinci Dünya Savaşı sırasında verilen 12 yıllık arayı son şampiyon İtalya’da geçirdi. Hitler’in çok istediği kupa bir ayakkabı kutusunda saklandığı için Nazilerce bulunamadı. Bu belki de ilk ve son şansıydı. 1966 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan İngiltere’de halka açık alanda sergilenirken çalınması tüm ülkeyi alarma geçirmişti. Fırsattan istifade fidye isteyenler, asılsız ihbarlar derken bir hafta sonra Pickles adındaki küçük bir köpek kupayı gazete kağıdına sarılı olarak buldu. Kahraman köpek hem kupayı hem de İngilizleri kurtarmıştı. İngiltere kupanın sahibi olurken, hem köpek hem sahibi meşhur oldu. Pickles’ın bir kediyi kovalarken tasmasının ağaca dolanması sonucu boğularak ölmesi de kupanın laneti miydi bilinmez. Kupa çalındığında her ihtimale karşı bir replikası yapıldı. İngiltere’nin kupa kutlamalarında da sahte olan kullanılmıştı.

FIFA kuralları gereği üç kez kupayı almaya hak kazanan kupaya ebediyen sahip olacaktı. 1970’te Brezilya bu hakkı elde etti ve değerli kupayı evine götürdü. Efsanevi kupa kalıcı sahibini bulduğundan yeni bir tasarım yapılmasına karar verildi ve 7 ülkeden 53 tasarımın katıldığı yarışmadan bugün bildiğimiz kupa galip çıktı. Jules Rimet’e diktatörler, devler adamları ve kraliçenin eli değdikten sonra yeni kupayı başı üzerine ilk kaldıran Beckenbauer oldu.

Tam 9 yıl dünya iki adet kupayı misafir etti. Çünkü yıl 1983 olduğunda Jules Rimet Kupası Brezilya’da çalındı. Kupa aransa da bulunamadı ve Brezilya polisinin çok da derin olmayan soruşturması sonrasında eritilerek satıldığı sonucuna varıldı. Kupanın çalınmasından yıllar sonra İngiltere’de yapılan replika ortaya çıktı. Hem Brezilya Futbol Federasyonu hem de FIFA kupayı almak istedi zira o gece statta hem gerçek hem de replika kupa vardı. Kupaların karışması ve gerçek kupanın açık arttırmada satılıyor olabileceği ihtimali düşündürücüydü. FIFA’nın kupayı satın almasından sonra gerçek olmadığı ortaya çıktı.

Jules Rimet Kupası’nın başına gelenlerden sonra artık hiçbir ülke kupaya tamamen sahip olamıyor. Her ne kadar çalınan kupa eritildi ve satıldı dense de som altından olmadığı için bu kimseye inandırıcı gelmiyor. Umarım kupa gerçekten kıymetinin bilindiği yerdedir ve 1958’de Brazilyalı kaptan Hilderaldo Bellini’nin başlattığı gelenek gibi ara sıra iki elle baş üstüne kalkıyordur.