Başka bir dünya mümkün

Ali Haydar Hakverdi - Cumhuriyet Halk Partisi - Ankara Milletvekili

Kapitalizmin iflah olmaz kronik hastalığı olan ekonomik buhranlar tekellerin en büyük korkusudur. Mütemadiyen devam eden ekonomik krizler bu defa kartları yeniden kardıracak kadar kuvvetli dalgalarla dövüyor kapitalizmin kıyılarını. Ekonomik ve siyasi krizler nedeniyle, tekeller arası yeni blokların oluştuğu, bölgesel ve küresel ittifakların dağılıp yeniden yapılandığı çok kutuplu bir dünyaya doğru yol alıyoruz. Rekabet arttıkça, kapitalizm, insanlığa halkların birbirine kırdırıldığı, terör saldırılarının arttığı, göçmen sorununun çığ gibi büyüdüğü, savaş, açlık ve yıkım dolu günler vaat ediyor.

Ekonomik krizler siyasi krizleri bu krizler de yönetememe durumunu yaratır. Ülkemizde de siyasi iktidar şu an yönetemez durumdadır. Bu nedenle de otoriterleşerek güvenlikçi politikalara yönelmekte, hak arayışlarını hukuk dışı yöntemlerle bastırmakta, temel hak ve özgürlükler rafa kaldırılmaktadır. OHAL’le birlikte gelen KHK’lar AKP iktidarının içine düştüğü yönetememe durumunun en yalın göstergesidir.

AKP’nin hatalı dış politikası ülkeyi siyasi olarak yalnızlaştırdı. AP‘nin müzakereleri durdurma kararı, ülkemizin kapalı ekonomiye sahip bir devlet olma yönünde ilerlediğinin ve siyasi yalnızlaşmanın ekonomik anlamda yalnızlaşmayı da beraberinde getireceğinin göstergesidir. Küresel piyasanın bir parçası olmaktan hızla uzaklaşmamız yatırımcıları da ülkemizden kaçırıyor. Doların hızla yükselmesi, akaryakıt fiyatlarına üst üste gelen zamlar, artan vergiler, piyasalardaki durgunluk, yükselen hayat pahalılığı, artan işsizlik ve birbirini takip eden iflaslar… Öte yandan bir gerçek var ki, ekonomik ve siyasi krizlerle gelen yönetememe durumu ülke devrimci demokrat muhalefetine kamuoyu gündemini belirleyebileceği olanaklar sunuyor. Bu olanakları değerlendirerek halkın iktidarını örgütleyebilmek mücadele emekçilerinin politik ve örgütsel kabiliyetlerine bağlı.

Bu noktada değişim amaçlı sol içi özeleştiri mutlak suretle kendini dayatıyor. Çünkü dünya ve ülkemiz kapitalist barbarlığın pençeleri arasında can çekişirken “başka bir dünya mümkün” diyenlerin umutları, “gelenekçi solun” bir türlü bozamadığı yenilgi ezberinde eriyip gidiyor. İktidar talep eden söylevin yerini “öldük ama diz çökmedik, yenildik ama teslim olmadık” retoriği almış durumda. Kutup yıldızı gibi yön gösterip kurtuluşu öğütleyen teorik metinler, devamlı aynı şeyi yapıp her defasında farklı sonuçlar bekleyenlerin elinde şablon reçetelere dönüştü.

Hepten karamsar bir tabloyu ifade etmek değil amacım. Aksine tüm bu karmaşada bir çıkış yolu arayanların, tıpkı Kartacalı komutanın dediği gibi “Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız” diyenlerin ne kadar önemli bir çaba içerisinde olduğunu anlatmak derdindeyim. Hayat boşluk tanımıyor. Bizim bıraktığımız boşluğu iktidarın kendilerine sunduğu tüm olanakları kullanarak AKP dolduruyor. Bugün işçi semtlerinden, varoşlardan AKP birinci parti olarak çıkıyorsa burada yöntemlerimizi önceliklerimizi ve faaliyet alanlarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir. İşçi, işsiz, memur, esnaf ve köylülerin ekonomik taleplerini, kadınlarımızın özgürleşme mücadelesini, öğretmen ve öğrencilerimizin demokratik laik bilimsel eğitim taleplerini, adalet, temel hak ve özgürlükler mücadelesini iktidar talebi ile bütünleştirerek halk iktidarını ilmek ilmek örmeliyiz. Sağ iktidarlar tarafından bilinci zehirlenmiş, sistemin kendine reva gördüğü yokluğu yoksulluğu “kaderimdir” diyerek sahiplenen insanlarımıza dokunarak “başka bir dünyanın mümkün olduğunu” göstermek bizlerin elinde.