Yüzde 10 barajıyla gidilecek bir seçimin sonucu ne olursa olsun, gayri meşrudur: Kaldırılsın diye seferberlik düzenlenmelidir.

Oy kullananların tırnaklarını mürekkeplemek de geri getirilmelidir: Karşımızda her yola başvurabilecek birileri var ki, bu da kampanya konusu yapılmalıdır.

‘Başkanlık’ kelimesini sarf etmek bile Erdoğan’ın diktatörlüğünü normalleştirmek olur: Adamın derdi fiilî diktatörlüğüne yasal çerçeve kazandırmak.

‘İç Güvenlik’ torbası, her şeyden önce bir torba; ‘torba’ ise bizatihi  ahlaksızlık, üç kağıtçılık vb…

Torbacılık, ‘toptancı bayi’ ayağı: İstifçilik, stokçuluk, şantaj. Gariban mahalle bakkalı, talep var diye bir koli fazla ‘Sana’ yağı istedi miydi, bayimiz dayatır, en az satılan maldan bir paket daha fazla almasını; kısacası, en istenmeyeni, isteneni vermeme şantajıyla kakalar ve de biliyorsunuz başta eski başbakan, bu takımın pek çoğu işte bu tip işlerden gelme elemanlar.

Ahlaksızlık dedik, şunu da vurgulayalım: Dinci de, liberal de gerçek bir ahlak öznesi olamaz. Birincisi, işi ‘öteki dünya’ya ve ‘insan-dışı/üstü’ bir varlığın hakemliğine, ikincisi de ‘pazar’a dolayısıyla da ahlakiyet dışı bir alanın determinizmlerine bırakmıştır. AKP de işte hem dinci, hem de liberal olarak, Yeni Dünya Düzeni açısından en müsait ajandır.

‘İç Güvenlik’ torbası polis ve muhaberat devletine yol açar diyenler var; ki, bunlar bayağı iyimser eblehler: Bunlar çoktan geldi; o yüzden de, şimdi getirilmek istenen ‘İşgal Kuvvetleri Nizamnamesi’.

AKP, daha doğrusu Erdoğan ve ‘ard-pa’ları bize kentimizi, sokaklarımızı, meydanlarımızı  yasaklıyorlar; oralara çıkmayıp evimize kapansak bile evimizi işgalin fermanını getiriyorlar: Evinde uyuyan çocukları gazlamak, evinde dinlenen yaşlıları zehirleyip öldürmek, dördüncü kat penceresinden bakan dersane çocuklarına zehirli su sıkmak yetmemiş, evlerimize karakol da kuracak bu işgalciler.

Reza denilen şeyi ve de pek muhterem şürekâsını aklayan adamın adını unutmayın diyen Sedef Kabaş’ı yıldırmak isteyen terörist, unutulmayacaklar listesine bir isim daha kazandırmaktan başka bir şey yapmadı: Kendisini de unutmayacağız: TDK sözlüğünde, terörün karşılığı ‘yıldırı’ ve de biz bizi kendi vatanımızda sindirip yıldırmak isteyen dinci faşistler karşısında sinip yılmayacağız. Biz namuslu insanlar için bu dinci faşistler, Filistinliler için işgalci Peres veya Netanyahu ne ise, işte tam tamına odur: Erdoğan’ın, 2006’da Diyarbakır başkaldırısı üzerine ‘biz kadın çocuk bilmeyiz’ mealindeki laflarıyla canileri cesaretlendirip birkaç gün içinde 10’a yakın çocuğun katledilmesinin önünü açtığını unutmuyoruz, unutmayacağız ve de haydi savcı efendi benim evimi de bastırt seni ve senin gibileri hedef gösterip tehdit ettiğim iddiasıyla.

Tamam, biliyorum; hayat zor, ekmek pahalı ve kar kış demeden zalimden emirli on binlerce sürgün ve de hatta içeri atılma var; ama, direnelim: Onlar haksız; ayrıca, kalitesizler de. Kalitesizler, zira “itibarda tasarruf olmaz” diyecek kadar parayla/nicelikle itibar kazanma yoluna düşmüşler, milyarlık klozetler aldırarak saraylarına, tabiî bizlerin parasıyla.

Cumhuriyet’te saray, saray düşkününden de Cumhurbaşkanı olmaz; hele kenefte itibar arayandan kesinlikle adam da olmaz.
Ayrıca, bunlar niceliğe tapsalar da, aslında çoğunluk da değiller; onlar yüzde 40’ı bile bulamıyorlar; oysa biz insanlar  yüzde 60’ın da bayağı üstündeyiz.

Susmayalım; utanmazlar ama, başka yollardan da olsa yüzlerini kızartalım.