7 Haziran’da başkanlık umudu yiten, huzursuz Saray Muktedir’i kaybettiği “etkinlik alanını” ancak Başkomutanlık’la kazanacağına inanıyor.

7 Haziran travması sonrası devlet bürokrasisinde gücü azalacak, siyasi tahakkümü daralacak Saray rejimi içerde yükselttiği tehlikeli gerilimin oy karşılığını seçimlerde alamayınca...

Bu defa “sıkıştığı yerden” uluslararası hukuku yok sayıp başka bir devletin topraklarında “milli savaş” çıkartarak yaşadığı “iktidar krizini” şovenizm ve militarizme tahvil ederek aşmaya çalışacak...

Kitlelerin milli-faşizan refleks ve korkularını kışkırtarak Suriye içerlerine doğru “bedeli ne olursa olsun” diyerek “askeri harekâta” yeltenebilir.

Ya da dillendirdiği “militer söylemle” devşirdiği milli oylarla erken baskın seçimi deneyebilir.

Şimdiden peşine takılacak neredeyse cani IŞİD’e razı gelmiş anti-Kürt hıncını örgütlemek, Kürtlerin “yayılma ve genişlemesini” zihnine yaşam tehdidi olarak kodlanmış laik-muhafazakâr ırkçı kesimlerin heyheylenmesine güveniyor olmalı...

Tüm koalisyon hesaplarını tamamen işlevsiz kılacak ve Suriye’de açacağı güya “güvenlik koridorunda” yeniden Başkomutan olarak ululaştıracak bu “militer ihtiras” bizim için ise sınır ötesi tarihin cinnet coğrafyasına yuvarlanmak demekti...

İçeride Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışma hatları en derinden kırılıp kaos ve kriz tellallığı yapan rejime “yaşam alanı” kazandırıp dışarda on yıllarca sürecek tarafları muğlak bir savaşın, yüzlerce katil cihatçı çetenin günlük konjonktürde ittifak kurduğu veya saf değiştirdiği haritanın en büyük parçası olacağımız kesin.

Üstelik Tel Abyad ve Kobane’de yüzlerce yıldır yaşayan Suriyeli Kürtlerin yurtlarını çocuk, kadın, genç “barbarlık örgütlenmesi” IŞİD’e karşı kahramanca savunup temizlerken bölgede gelişen tarihi momente körlük Türkiye’yi geri dönüşü olmayan mahşeri zamanlara sürükleyebilirdi.

Ve Başkomutanı Saray muktediri olan MHP ve AKP savaş koalisyonu seve seve bu cehennemi sürecin taşıyıcı “milli irade” bloku olurdu.
Oysa “Suriye’de Kürt devleti kuruluyor” bayat milli güvenlik hezeyanı geçirip savaş zilleri takmış, kitlelerin milliyetçi halet-i ruhiyesini kışkırtanlar, Kuzey Irak’ta Kürt Devletinin Barzani liderliğinde neoliberalizm model inşaa ve küresel kaynak bölüşümünden nemalanırken milli gıkları çıkmamıştı.

7 Haziran seçim yenilgisi üzerine Kürtler IŞİD’i Tel-Abyad’tan sürünce yaşanan çifte hezimet “sınırlarımızın ötesine Kürt Koridoru kuruluyor, müsaade etmeyiz” savaş tiratlarıyla can bulmuştu.

Yani Suriyeli Kürtler, kafa kesen, kendilerini kafir ilan eden cani-tecavüzcü IŞİD’e direnip ve yenilse, kadim ve aziz sınır komşumuz/ümmet kardeşimiz “zafer” kazandı sevinciyle çoşulacaktı.

Tel-Abyad’ın Türkiye ve IŞİD arasındaki en stratejik militan ve mühimmat ikmal köprüsü olduğunu bilmeyen yoktu.

“Kürtler etnik temizlik” yapıyor kara propagandası yapanlar, yenilgiye uğrayan IŞID’in Türkiye’den Kobane’ye sızıp moral üstünlük adına sahur vakti bebekler dahil 202 sivilin katletmesini sukûtla karşılayanlardı.

Ve içerde uyuyan IŞİD hücreleriyle Türkiye halen sınıra mayın yerleştiren IŞİD’i uzaktan sakin sakin seyrederken, Suriye sınırına yaklaşan “silahlı unsurlara” IŞİD dahil vuracağını ilan etse de ulusal sınırlar içindeki ülke güvenliğimiz en vahim sorundu.

Bir ahlaki soru da şuydu...

Suriye’deki savaşın süresini ve istikametini emperyal dünya sistemi bile kestiremiyorken, Ortadoğu statükosunun çöküşünde “fırsatçılık” yapmaya kalkan ve karanlık mezhepçi/ırkçı politikalarına kan bulaşmış, İslamcı rejimin incinmiş egosu Türkiye’yi sınır ötesi “militer maceraya” zorlarsa kimin evlatlarının kanı dökülecekti.