CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Taşkın, Ege Üniversitesi’ndeki Barış Akademisyenleri'ne yönelik Soruşturma Komisyonu'nda görev alanların “Baskı altında karar aldık, keşke Komisyon’da yer almasaydık” şeklindeki açıklamasına “Bunun ne kadar ikna edici olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Keşke zamanında tavır gösterebilselerdi” sözleri ile tepki gösterdi.

Kaynak: Haber Merkezi
"Baskı altında karar aldık" demişlerdi: CHP'li Taşkın'dan Barış imzacılarını ihraç edenlere tepki

CHP Parti Meclisi Üyesi ve İzmir Milletvekili Prof. Yüksel Taşkın, Ege Üniversitesi’nde Barış imzacılarının görevlerine son veren Soruşturma Komisyonu’nun açıklamalarına ilişkin yazılır bir değerlendirmede bulundu.

CHP’li Taşkın, Soruşturma Komisyonu’nda görev alanların, “Baskı altında karar aldık, keşke Komisyon’da yer almasaydık” şeklindeki açıklamalarına “Bunun ne kadar ikna edici olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Keşke zamanında tavır gösterebilselerdi” sözleri ile tepki gösterdi.

“Ege Üniversitesi’nde Barış imzacılarının atılmaları için özel çaba harcayan dönemin rektörü de kısa süre sonra “FETÖ soruşturması bağlamında iltisak iddiasıyla” ve bir KHK’yla görevinden uzaklaştırılmıştı” diyen Taşkın, şöyle devam etti:

“Belki de dikkatleri kendisinden uzaklaştırmak için bu kadar sert davranılmasına önayak oldu? Peki, “hukuk” bunun neresinde? Bugün fikirleri sorulan Ege Üniversitesi’nin Soruşturma Komisyonu üyeleri de baskı altında karar almak zorunda kaldıklarını itiraf ediyorlar ve “keşkeli” cümleler kuruyorlar, “Aylarca gözlerine uyku girmediğini” söylüyorlar.  Bunun ne kadar ikna edici olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Keşke zamanında tavır gösterebilselerdi.”

"AKADEMİSYENLERİN KEYFİLİĞE TESLİM OLUŞUDUR"

Barış akademisyenlerine yönelik hukuk skandallarının bitmediğini ifade eden Taşkın, “Bu ülkede “hukukun üstünlüğünün” değil, “üstünlerin hukukunun” geçer akçe olduğunun en açık göstergelerinden birisi de ülkenin hukuk sisteminin Barış Akademisyenleri söz konusu olduğunda adeta keyfiliğe ve adaletsizliğe teslim oluşudur. Mevcut hukuk kuralları uygulansaydı bu sorun çoktan çözülmüş olurdu” dedi.

Prof. Taşkın’ın açıklamasının tamamı şöyle:

“Yaşanan adaletsizlikleri tekrar anımsamakta yarar var: Üniversitelerde açılan soruşturmalarda YÖK, “yetki ve sorumluluk tamamen üniversitelerde” demişti. Gerçekten de Boğaziçi Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve ODTÜ’de hiçbir imzacı akademisyenin ihraç edilmedi. İstanbul Üniversitesi’nde sadece uyarı cezası verildi.

Buna karşın Marmara Üniversitesi gibi çok sayıda üniversite Barış Akademisyenlerinin mesleklerinden ihracı yönünde kararlar aldılar. Hızını alamayan Yıldız Teknik Üniversitesi, sadece imzacıları atmakla kalmadı, onlara destek amacıyla bir başka metin hazırlayan İkinci İmzacıları da görevlerinden atılmalarını tercih etti!

Böylece daha baştan bulunduğunuz üniversiteye göre mesleğinizden atıldığınız veya atılmadığınız bir eşitsizlik durumu ortaya çıktı ve bunu elbette hukuki süreçlerin, mahkemelerin düzeltmesi gerekiyordu.

“DÖNEMİN REKTÖRÜ KHK’YLA UZAKLAŞTIRILDI”

Ege Üniversitesi’nde Barış İmzacılarının atılmaları için özel çaba harcayan dönemin rektörü de kısa süre sonra “FETÖ soruşturması bağlamında iltisak iddiasıyla” ve bir KHK’yla görevinden uzaklaştırılmıştı! Belki de dikkatleri kendisinden uzaklaştırmak için bu kadar sert davranılmasına önayak oldu? Peki “hukuk” bunun neresinde?

Bugün fikirleri sorulan Ege Üniversitesi’nin Soruşturma Komisyonu üyeleri de baskı altında karar almak zorunda kaldıklarını itiraf ediyorlar ve “keşkeli” cümleler kuruyorlar, “Aylarca gözlerine uyku girmediğini” söylüyorlar.  Bunun ne kadar ikna edici olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Keşke zamanında tavır gösterebilselerdi.

“AYM KARARINA RAĞMEN ZULÜM DEVAM ETTİRİLDİ”

Hukuk skandalları da keşke burada bitseydi.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Barış Bildirisini fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirdiği ve ihlal kararı verdiğini anımsayalım. “Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” (Any., md.153/son). 

Aslında derhal yapılması gerekenler belliydi. AYM kararı “idare makamlarını” da bağladığı için İmzacılar derhal üniversitelerine iade edilmelilerdi.

Oysa hiçbir anayasal dayanağı olmayan OHAL Komisyonu, Anayasa kararına uymayarak arkadaşlarımızı görevlerine iade etmedi. Yani devletin tüm fertleri ve kurumları için bağlayıcı olması gereken Anayasa Mahkemesi kararına rağmen zulüm devam ettirildi.

“YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI ALDILAR”

Ardından İdare Mahkemeleri süreci başladı. Farklı idare mahkemelerinin birbirleriyle uyumsuz karar verdiklerine şahit olduk! Konuya ideolojik bakanlar “Kraldan çok kralcı” ret kararları verirken, bazı idare mahkemeleri de göreve iade kararları vererek hukuki bir tavrı tercih ettiler. Böylece 90 arkadaşımız görevlerine iade edildi.

Edildiler ama utanmazlık ve zulüm burada da durmadı:

Bazı üniversite yönetimleri, meslektaşlarının üniversitelerine dönmelerine tahammül dahi edemediler ve yürütmeyi durdurma kararları aldırdılar! Ve böyle yaparak tarihe karar bir leke olarak geçtiler.

“TARİHİN EN BÜYÜK HUKUK SKANDALI”

Bir zamanlar “YÖK bize baskı yapıyor o nedenle bu kararları aldık!” diyenlerin gerçek yüzleri ortaya çıkmış oldu. Onlar meslektaşları olmadan, farklı sesler olmadan, eleştiri olmadan yaşayan daha doğrusu yaşamayan ve nefes alamayan bir üniversiteyi tercih ettiler. Bu utanç onlara yeter.

Ama ne olursa olsun Barış imzacıları üniversitelerine dönecekler. Tarihin en büyük hukuk skandallarından birisinin sonuçlarına onurlarıyla katlanarak dönecekler ve varlıkları dahi bazılarının utanmaları için yeterli olacak. Belki de bu nedenle bazıları onların dönmelerini istemiyor? Yüz yüze gelemeyecekleri için?”