Beckett: Dünyayla çok az uzlaşmış yazar

AYNUR KULAK

Onu bir yüzyılın yazarı olarak, bir akımla, bir izm’le, herhangi bir meseleye ışık tutan bir düşünür olarak, entellektüel olarak vb herhangi bir şekilde tanımlayamayız. Onu birçok şeyle tanımlamaya kalkan gazetecilere, akademisyenlere, yayınevi sahiplerine hiçbir şekilde cevap vermemiştir mesela. Eserleriyle ilgili yapılan yorumlara cevap verme gereği hiç duymamıştır. Hatta bütün bu durumlara yorumu şu olmuştur: “Önemli olan, benim kitaplarımı okuyanların biyografisi, benimki değil. Akademisyenler benim eserlerimden bir şey öğrenmek istiyorlarsa, kendi hayatlarını soruştursalar iyi ederler.”

Kendisi için şahsına münhasır bir yazar veya kişilikti demek yetersiz kalır. Sel Yayınları tarafından yayınlanan iki kitabı; Martin Page’in Samuel Beckett’e Göre Arıcılık kitabını ve Alan Badiou’nun Beckett Tükenmeyen Arzu kitabını okuduğumda bunu daha iyi anladım. Bir kez daha hayranlık duydum. Sadece birkaç kitap yazmış ve bunları yayınlatmış bir yazar veya yazdığı oyunları sahnelenmiş bir tiyatro adamı değil o. Her zerresine kadar insan olmaya çalışmış, bunun için gerçekten çalışmış, insanının o olağanüstü karmaşasını görmeye ve anlamaya çabalamış biri Samuel Beckett.

beckett-dunyayla-cok-az-uzlasmis-yazar-439371-1.Samuel Beckett’a Göre Arıcılık kitabı için bir tür ironi diyebiliriz. Beckett’in bir kitabını (veya birkaç) okuduysanız, bir oyununu seyrettiyseniz onunla ilgili birçok şeyi de merak etmeye başlamışsınız demektir. Böyle olunca hakkında çok az şey bildiğimiz Beckett ile ilgili her kelime müthiş bir gerçeklik kazanabiliyor. Ki Samuel Beckett’a Göre Arıcılık kitabı kendisiyle ilgili zaten çok az şey bildiğimiz Beckett söz konusu olduğunda kurtarılmış bir metin özelliğini de otomatikman kazanıyor.

Neden kurtarılmış? Samuel Page’in kitabı Beckett üzerine yazılmış biyografik bir kitap ve Beckett’in hayatı gizemiyle, karanlığıyla, kendini çok fazla göstermemesiyle, kendiyle ilgili ve eserleriyle ilgili nerdeyse hiç konuşmamasıyla Beckett’in eserlerinin önüne geçmiş durumda.

Kitabın giriş kısmında Beckett’in arşivlerinin en önemlilerinin bulunduğu Reading banliyösünün antreposunda yangın çıktığı fakat arşive bu yangına rağmen bir şey olmadığı bilgisi veriliyor. Hatta bu yangın vesilesiyle kendine Samuel Beckett’in asistanıyım diyen birinin günlüğü bulunuyor. “Her ne kadar bu sayfalarda yazılanlar insana inanılmaz gelse de, metinlerin bunları mevcut halleriyle -gerçek halleriyle kurmaca eser olarak- okuyacak okurların ferasetine teslim edilmesi bize ilginç bir fikir gibi gözüktü” diye yazıyor Reading Üniversitesi’nden profesör Fabian Avenarius.

Günlüğü tutan kahramanımız tamamen tesadüfi olarak Beckett’in asistanlığını yapma işi buluyor on gün süreyle. Beckett’in arşivlerini toparlaması için yardıma ihtiyacı var ve bu süre zarfında genç asistan gün gün defterine not ediyor tüm olup biteni. Tam da Godot’yu Beklerken oyununun İsviçre’deki Kumla hapishanesinde temsil edilmesi konusu gündemdedir. Fakat böyle bir asistandan ne Beckett, ne Beckett’in karısı Suzanne, ne de Beckett eserlerinin yayıncısı Jerome Lindon söz etmiştir.

“Kütüphaneye yaklaştı. Hareketleri bana dalgın bir kediyi hatırlatıyordu. Sakarlığına rağmen atik; tökezleyen ve kendini toparlayan. Don Quixote’yi eline aldı, rastgele açarak bir iki satır okudu ve sonra yerine geri koydu.”

Onunla ilgili bu sözler onun gözümüzün önünde an an canlanmasına sebebiyet veriyor. Bu metaforik biyografi ne olursa olsun bizi Beckett’e biraz daha yaklaştırıyor. Bu çok önemli çünkü her paragraftan sonra gizemli ve karanlık adam Beckett’i daha çok merak etmeye devam ediyoruz.

Kalıplara sıkıştıramayacağınız bir karakter Beckett. Ne kendisini ne de yapıtlarını kalıpların içine koyamazsınız. Alain Badiou tam da bundan bahsediyor Beckett ile ilgili yazarken Tükenmeyen Arzu kitabında.

“Bir tek ben insanım, geri kalan her şey tanrısal” diyen bir yazardan bahsediyor Badiou. Onun duruşuyla, eserleriyle, söyledikleri, daha da çok söylemedikleriyle verdiği dersin ölçülülük, kesinlik ve cesaret olduğunu belirtiyor.

Badiou, Beckett’i ondan beslendiği konuları başlıklar halinde anlatıyor. Yani sadece ondan beslendim, beni şöyle etkiledi, böyle yön verdi olarak değil. kategorilere ayırarak yapıyor bu anlatımı. Sırasıyla; Genç Budala, Güzellik, Yöntemsel Çilecilik, Varlık ve Dil, Münzevi Özne, Olay ve İsmi, Ötekiler, Aşk, Nostalji, Tiyatro, Yeniden Güzellik, Seçme Metinler.

Beckett’le ilgili kırk yıllık bir çalışmanın ürünü bu kitap. Onun eserlerini kırk yıl boyunca okumanın, onun oyunlarını birçok defa izlemenin, onun ve yazdıkları eserlerin üzerine kırk yıl boyunca düşünmenin sonucu yazılmış olan Tükenmeyen Arzu kitabı Beckett ile ilgili şimdiye kadar yazılmış olan kitaplar arasında alternatif bir kitap kesinlikle.

“Sanatçıların kendi mutlak yetenekleri, cümlelerindeki görkemli eziyet ya da sayfaların gizemi konusundaki açıklamaların tümüyle ciddiye alınması gerektiğini hiçbir zaman düşünmedim. Yine de dünyaya bu kadar az açılmış, dünyayla bu derece az uzlaşmış bu çapta bir yazar bulabilmenin ne denli zor olduğunu belirtmek gerekir.”

Samuel Beckett’in gösterme gereksinimi hiçbir zaman duymadığı halde tükenmeyen bir arzusu vardı. Arzu ve bu arzuyu göstermemeyi tercih etmemek; hayranlık uyandırıcı gerçekten. Böyle bir yazar için iki alternatif kitap deneyimi kazanmak isteyeceğinizden eminim.