Brexit’in artçı dalgaları Kuzey İrlanda’yı karıştırıyor. Geçtiğimiz haftalarda protestan gençlerle polis arasında yaşanan sokak çatışmalarının ardından partisi içindeki desteği yitiren Başbakan Foster, görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Bölge yeni krizlere gebe.

Belfast kaynıyor

Levent ÖZÇAĞATAY - Londra

Kuzey İrlanda çalkanıyor. Son haftalardasokak çatışmalarının yaşandığı Kuzey İrlanda’da Başbakan (Birinci Bakan) Arlene Foster, hakkındaki güvensizlik önergesinin imzaya açılmasının ardından istifa etti. İktidardaki kralcı partinin lideri Foster, barışçı ve ılımlı tutumuyla Kuzey İrlanda’da için bir istikrar faktörü olarak görülüyordu. 2022’deki meclis seçimleri öncesinde yaşanan bu krizin Brexit’in sancılarını yaşayan Kuzey İrlanda’yı nereye götüreceği belirsiz.

Yüzölçümü Diyarbakır’dan biraz daha küçük, nüfusu ise biraz daha fazla olan bölgede mart sonundan itibaren yalnızca Birleşik Krallık ve İrlanda Cumhuriyeti değil, Amerika ve Avrupa Birliği’nin de başını ağrıtacak gelişmeler oldu.


İYİ SAVAŞ YA DA KÖTÜ BARIŞ YOK

Protestan halkın çoğunlukta olduğu mahallelerde, gençlerden oluşan çeteler polis araçlarını ateşe verip, polislere molotof kokteylleri, taş ve sopalarla saldırdılar. Nisan’ın ilk haftasında ise daha çok endişe verici bir gelişme oldu. Bu çeteler yönlerini Batı Belfast’ta katolik ve protestan toplumları ayıran duvarın arkasındaki katoliklere çevirdiler. Hedeflerden biri duvarın demir kapılarından biri oldu. Bu kapının üzerine 1998’deki barış anlaşmasından sonra cumhuriyetçi duvar ressamlarınca resmedilmiş Benjamin Franklin’den bir alıntı var:

‘There was never a good war or a bad peace’,‘Hiç bir zaman iyi bir savaş ya da kötü bir barış olmadı’

belfast-kayniyor-870545-1.

Politikacılar, uzmanlar ve medya aniden gelişen bu geniş çaplı ayaklanmaların nedeni üzerinde anlaşamıyorlar. Başbakan Boris Johnson ise seçildiğinden beri canını sıkacak her soruna gösterdiği tavrı yineleyerek olaylara kayıtsız kalıyor. Zaten arka arkaya ortaya çıkan, kendisi ve bakanlarıyla ilgili ciddi yolsuzluk haberleri nedeni ile zamanı yok. Brexit Anlaşması’nın Kuzey İrlanda ile ilgili olan ve Kuzey İrlanda Protokolu olarak isimlendirilen sayfalarını okumadığı, Brüksel’in Britanya ile Kuzey İrlanda arasındaki ticarete bürokratik müdahalelerde bulunması ile ortaya çıktı.Kuzey İrlanda ortak pazarın içinde kaldığı için Britanya ile İrlanda adaları arasında ticari faaliyetler Ortak Pazar kurallarına göre sürüyor ve bu da Kuzey İrlanda’nın artık Birleşik Krallık’ın bir parçası olmadığı anlamına geliyor. Kısacası iki adayı ayıran denizde artık görünmez bir sınır var. Johnson’un iki taraftaki üretici ve satıcı firmaları teskin etmek icin düzenlenmiş bir toplantıda “Eğer Brüksel sizden form doldurmanızı isterse formları çöpe atın ve bana telefon edin” derken çekilen video klibi çıkarılıp yüzüne çarpıldığı halde pişkinlikten vazgeçmiyor ve Brexit Anlaşması’nın bu konuyu kapsayan Protokolün özel ve kısıtlı bir şekilde delinebileceğini iddia ediyordu. Bunu gerçekleştirmek için Parlamento’dan apar topar geçirdiği İç Pazar Kanunu ise Brüksel’den büyük tepki gördü. Brüksel, Londra’nın uluslarası bir anlaşmayı ihlal ettiğini ileri sürerek konuyu Avrupa Adalet Divanı’na götürdü. İç Pazar kanununu yeterli görmeyen, eski kralcı militanların siyasi organıLoyalist Communities Council (LCC) ise Mart ayının başında bir bildiri yayınlayarak, Kuzey İrlanda Protokolü’nü protesto için Belfast Anlaşması’na verdikleri desteği çektiklerini ilan ettiler.

Sokağa dökülen, çoğu çocuk yaştaki göstericiler Belfast Anlaşması’ndan önceki çatışmaları yaşamamış ve göreceli bir barış ortamında dünyaya gelmiş bir kuşaktan. Dinsel ve ulusalcı ayrışmayı azaltmayı hedeflemiş bir eğitim aldılar. Brexit nedeni ile İrlanda ve Britanya arasına çekilen sınırın Kuzey İrlanda’yı Krallık’tan ayırıp İrlanda Cumhuriyeti’ne yaklaştırmasını dert edip bu nedenle sokaklara döküldüklerini söylemek zor. Belki de bir uzmanın ileri sürdüğü gibi büyüklerinden duydukları hikayeler, bayraklar ve duvar boyaları ile süslenmiş sokaklar, teröre kurban olmuş akrabalarının anıldıkları ölüm yıldönümleri nedeniyle ikinci el travma yaşıyorlar. LCC iseBelfast Anlaşması’nın işci protestan kesime ekonomik yönden hiçbir katkı getirmediğinden zaten şikayetçiydi.

IRA KOMUTANINA KALABALIK VEDA

İki adanın ortasında denize çizilmiş ve bölgeyi Birleşik Krallık’tan dışlamış izlenimi uyandıran bu sınırın dışında protestanları endişelendiren başka gelişmeler yok değil. Bunlardan ilki eski İrlanda Cumhuriyet Ordusu(IRA) komutanlarından Bobby Storey’in cenazesiyle ilgili açılan dava oldu. Storey yıllarca IRA’nın istihbarat biriminin komutanlığını yapmıştı. Karakollara ve askeri üslere bombalı saldırı, banka soygunu gibi birçok eyleme imzasını atmıştı. Çatışmaların durduğu bir dönemde, 2004’te IRA’nın kendini fes etmesi nedeniyle emekliye ayrılanmilitanlara parasal destek sağlamak için yapıldığı iddia edilen, tarihe en büyük banka soygunlarından biri olarak geçen Northern Bank soygununu planladığı ve gerçekleştirdiği biliniyordu.

Salgın nedeni ile cenaze törenlerine katılım sayısı otuz olarak sınırlandırılmış olmasına rağmen Storey’in cenazesine katılım yüksekti. Güvenlik görevlilerinin gözleri önünde politikacılar, eski IRA militanları ve binlerce katolik Belfast’ı doldurmuştu. Savcılık anında kovuşturmayı başlatmasına rağmen kısıtlamalarla ilgili kuralların yeteri kadar açık olmadığını ileri sürerek dosyayı kapattı. Protestanlar bunu katoliklere verilen bir ödün olarak algıladı.

Bir başka gelişmebasında aniden Kuzey İrlanda’daki katolik seçmenlerin sayısının protestanları geçtiğine dair haberlerin yer almaya başlamasıydı. 2022’de yıl yapılacak seçimlerden katolik toplumu temsil eden Sinn Fein’in birinci parti olarak çıkması kaçınılmaz gözüküyor. Belfast anlaşması gereği olarak iktidarın paylaşılması gerekse de özerk hükümetin başına IRA’nın siyasi kanadı olarak bilinen partiningeçmesi dengeleri bozabilir. Katoliklerin 1998’den bu yana Protestan politikacıların liderliğindeki hükümetin meşruluğunu sorgulamadı. Fakat protestanlar, katoliklerin liderliğindeki bir hükümete nasıl tepki göstereceğini bilmiyor. Birinci bakan olarak nitelendirilen ama fiilen başbakanlık yapan, en büyük kralcı partinin lideri Arlene Foster parti içindeki muhalifleri tarafından bu olumsuzluklardan sorumlu tutuluyordu. Muhalifler güvensizlik önergesini imzaya açtılar, Foster’ı istifaya çağırdılar ve istifasını vermek zorunda kaldı. Haleflerinin arasında kendisi gibi barışçı ve ılımlı kimse yok.

Damat Philip’in ölümü ve cenaze töreni nedeniyle genççeteler bir süreliğine sokakları boşalttı. Araştırmacılara göre onların yerini LCC üyeleri dolduracak.