Vahşi yırtıcının dişleri antilop yavrusunun boğazına kenetlenmiş… Yırtıcı kımıldamadan duruyor; burnundan nefes alıyor…

Vahşi yırtıcının dişleri antilop yavrusunun boğazına kenetlenmiş…
Yırtıcı kımıldamadan duruyor; burnundan nefes alıyor…
Yavru çırpınıyor…
Az ötede birkaç sırtlan beliriyor.
İlgiyle izliyorlar.
Bekliyorlar…

Rojava, Soma, Kobane…
Çeşit çeşit yırtıcılar, çeşit çeşit leş yiyiciler…
Susanlar…
Tepelerde biriken izleyici kitlesi… Alkışlayanlar, yüreklendirenler, dudak bükenler, omuz silkenler, tezahüratta bulunanlar, vicdanı sızlayanlar, yırtıcıyı taşlayanlar…
En çok da susanlar…
Ağaçların altına, çalılıkların içine koltuklarını atıp uzananlar, çekirdek çıtlatanlar, belgesel seyircileri…
Susanlar…

Toplumların akıl sağlığı bozulur mu?
Eğer bir akılları olduğunu var sayarsak, bozulur…
Çoğunluğun akıl sağlığı bozulursa toplumların da akıl sağlığı bozulur…
Demokrasi fetişini prozac diye yuttururlar adama…

Çoğunluk hiçbir şeye hakkı olmadığına inandırılırsa, toplumların akıl sağlığı bal gibi bozulur…
Vicdan ölür. Her şeyi normal karşılarız…
Adam çıkıp “Şiddet misliyle cevap bulacaktır,” der…
Normal karşılarız.
Misillemeyi güvenlik güçleri yapacak değil a!
Doğal olarak, paramiliterler yapacak…


Bunun üzerine musikişinas spikerimiz de şunu yumurtlayacak:
“Ölenlerden yalnızca biri polisle çatışmada öldü…”
Normal karşılayacağız.
Çok şükür diyeceğiz…

Yalnızca kendi konforunu düşünen biri için, otoritenin baskısına boyun eğmek konforun bir çeşididir.
Susmak da bir konfordur…
Vicdansız bir konfordur.

Maaile antilop yavrusunun ölüm dansını izliyoruz…
Debeleniyor…
Çoğunluk prozac’ı atmış…
Gülümsüyor. İzliyor.
Kimi silahla öldürüyor.
Kimi pençeleriyle, dişleriyle…
Kimi de susarak.