Dünya Demokrasi Hareketi dördüncü toplantına İstanbul Lütfı Kırdar Kongre Merkezi'nde başladı. Toplantıya dünyanın 125 ayrı ülkesinden 500 dele

Dünya Demokrasi Hareketi dördüncü toplantına İstanbul Lütfı Kırdar Kongre Merkezi'nde başladı. Toplantıya dünyanın 125 ayrı ülkesinden 500 delege katıldı.

Böylesine büyük bir uluslararası etkinliğin sessiz, sedasız başlamasını yadırgamamak elde değil. Açılışta konuşma yapan üç delegenin unvanları bile yeter:

Kanada'nın eski başbakanı Kim Campbell, Malezya eski başbakan yardımcısı Anwar İbrahim ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan.

Kim Campbell şu anda Mardin Clup'un Genel Sekreteri. Bu kuruluşun üye ve yöneticileri geçmişte hükümet sorumluluğu almış kişilerden oluşuyor. Campbell konuşmasına başlarken, "geçmişte aldığım sorumluluklar yüzünden çok ağır saldırılara uğradım" dedikten sonra katılımcılara bir çiçek uzattı:

-Siyasi faaliyederim için hiç hapse girmedim. Biliyorum ki aranızda bir hapishane hücresinin nasıl bir yer olduğunu çok iyi bilen pek çok delege var.

Kanadalı siyasetçinin işaret ettiği yerden gelen ikinci konuşmacı Anwar İbrahim, 1974'te öğrenci lideriyken 18 ay boyunca mahkemeye bile çıkartılmadan hapiste tutulmuştu. İbrahim'in çileli günleri yakın zamana kadar da sürmüştü. Malezya Başbakan Yardımcısı iken hakkında ortaya atılan iddialar üzerine tekrar yargılanmış ve 2004 yılında aklanarak bu cendereden kurtulmuştu.

Anwar İbrahim sözlerine Nazım Hikmet'in "Davet" şiiriyle başladı:

-Kapansın el kapıları açılmasın bir daha/ Yok edin insanın insana kulluğunu/ Bu davet bizim/ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine/ Bu hasret bizim!

Nazım Hikmet, Said-i Nursi ve Adnan Menderes'in demokrasinin gelişmemiş olmasından dolayı mağdur olduklarını söyledi.

Uzun konuşmasını Yunus Emre ile bitirdi:

-Gelin hepimiz dost olalım/ Sevelim sevilelim/ Bu dünya kimseye kalmaz!

Üçüncü olarak kürsüye Erdoğan geldi. O da bir "demokrasi gazisi" idi. Bu özelliğine, "özel" bir vurgu yapılarak davet edildi, çok da alkış aldı. TESEV Başkanı Can Paker'in Erdoğan'ı takdim için ikinci kez kürsüyü geldi:

-Bir demokrasi savunucusunu takdim etmek için tekrar kürsüyü geldim. İçimizden biri, önde gelen demokrasi savunucusu, buraya mücadeleci kişiliğiyle geldi. Demokrasi konusunda kişiliğiyle birleştirilmiş mücadele azmi, halka birlikteki kararlılığı, Kopenhan Kriterleri ışığında devrim niteliğindeki reformları gerçekleştirme ve devam ettirme konusunda ortaya koyduğu siyasi irade ve özgürlükçü demokratik bir toplum ve devlet yapısı konusundaki inancı çok önemli...

Gerçek bir demokrasi savunucusu, bu şehrin eski belediye başkanı ve bu ülkenin şimdiki Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan! Sayın Başbakanım Dünya Demokrasi Hareketi sizi dinlemek için sabırsızlanıyor, buyurun efendim.

Açık söylemek gerekirse Erdoğan AKP kongrelerinde bile bu kadar uzun ve övgü dolu sıfatlandırmalarla kürsüye davet edilmiyor.

Erdoğan dünya meselelerini irdelerken çift yönlü kesen bir bıçak gibiydi:

-Demokrasi konusunda, dinler arası diyalog konusunda itiraf edelim ki, samimi değiliz. Eğer samimi olsaydık, dünyanın bazı bölgelerinde bu kadar açlık ve yoksulluk olmazdı. Buraya Sudan'dan geliyorum. Darfur'da 28 bin kişinin yaşadığı bir kampı gezdim. Su, elektrik, yol, okul, hastane hiçbir şey yok. Ve dünyanın kılı kıpırdamıyor.

Türkiye'ye döndüğü zaman ise "klasik" iktidarda olan siyasetçi gibi konuştu:

-Muhalefet etmek siyaha beyaz, beyaza siyah demek değildir. Alternatifini de ortaya koymak gerekir.

STK'lar konusunda da ikili ölçü kullandı:

-Sivil toplum kuruluşları çok önemlidir. Mesela biz AB konusunda TESEV'den çok istifade ettik. Ama bazı sivil toplum kuruluşları var ki adeta demokrasiyi yıkmak için çalışıyorlar.

Erdoğan bu sözleriyle "Ben ne yapayım böyle aydını" diyen 12 Eylül lideri Kenan Ev-ren'i anımsattı.

Erdoğan da STK'ları kendi işine "yarayan" ve "yaramayan" olarak ikiye ayırmıştı. Bu da bir "ilk" idi.

Muhalefetin nasıl olması gerektiğini de belirleyen bir iktidar temsilcisi fotoğrafı katılımcılar arasında garipsendi. Çünkü bu tür "hizaya getirme" tavrı dünyadaki demokrasisiz toplumların diktatör liderlerinde bol miktarda vardı.

Demokrasiyi savunanlara muhalefet eleşti-risiyle "hoş geldiniz" demek, toplantının tartışacağı sorunların başında geliyordu. Çünkü dünyanın bütün rejimlerinde iktidar vardı.

Mesele muhalefetin de söz hakkının bulun-masıydı.Erdoğan, Pınarhisar günlerini unutmuş, iktidarda doğmuş iktidarda yaşayan ve yaşayacak bir lider profiliyle sahneye çıktı.

Kısıtlayıcı STK yasaları tartışıldı
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Dünya Demokrasi Hareketi Kongresi'nin ikinci gününde Türkiye'nin demokratikleşme alanındaki gelişmeler ve demokratikleşme sürecine yönelik eleştiriler ele alındı.

Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sa-rayı'nda önceki gün Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açılış konuşmalarıyla başlayan "4. Dünya Demokrasi Hareketi Kongresi"ne dün de çeşitli oturumlar ve çalıştaylarla devam edildi. Konferansın ikinci gününde ilk olarak, "Kısıtlayıcı STK Yasaları: Demokrasi STK'ları ve Destek Topluluğu Birlikte Nasıl Mücadele Edebilir?" başlıklı oturum gerçekleştirildi.

Moderatörlüğünü Cari Gershman'ın yaptığı oturuma Rusya'dan Demokrasi ve İnsan Hakları Geliştirme Merkezi adına Yuri Dzhibladze, Mısır'dan Mısırlı İnsan Hakları Kurumu adına Hafez A. Seada, Venezüella'dan Carlos Ponce ve İngiltere'den Michael Allen konuşmacı olarak katıldı.

"Türkiye'nin Demokrasi Deneyimi" başlıklı panelde konuşan yazar Etyen Mahçupyan, Türkiye'de demokrasinin gelişiminin zorunlu olarak yaşandığını belirterek, "Türkiye, iç dinamikleri ile de değişmek istiyor. Ancak değişim zorunlu oluyor. Kongreye katılan birçok ülke, bu süreci izleyerek ileride hangi sorunlarla karşılaşacaklarını görebilir" dedi.

Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Ümit Cizre de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasetteki rolü ve misyonu üzerine konuştu. TSK - Siyaset ilişkisinin 3 ayağı olduğunu ifade eden Cizre, "Bu ayaklar TSK'nin toplumsal iktidar ayağı, ulusal sorumluluk ayağı ve AB ile bütünleşme tasavvuru ile toplumla kurduğu ilişkidir" dedi. Volkan Şahin İstanbul