Benedict Anderson: “Hayali Cemaatler”in izinde bir Asya Uzmanı

ATEŞ USLU*

Benedict Anderson, 13 Aralık 2015 tarihinde Endonezya’nın başlıca adası olan Java’da yaşamını yitirdi. Anderson, milliyetçilik konusundaki çığır açıcı çalışması Hayali Cemaatler’in yanında Endonezya başta olmak üzere Güneydoğu Asya toplum ve kültürleri hakkında sayısız kitap ve makalenin de yazarıydı.

Benedict Anderson 1960’lı ve ‘70’li yıllarda yaptığı çalışmalarda Endonezya politikasının çeşitli boyutlarını inceledi. Aynı dönemde kardeşi Perry Anderson New Left Review (Yeni Sol Dergi) editörlüğü görevini üstlenmiş, Marksizm ve Yeni Sol’a ilişkin tartışmalarının yapıldığı en önemli mecralardan biri haline gelmekte gecikmeyen bu derginin başlıca yönlendiricisi olmuştu. Benedict Anderson’ın uzmanlık alanı haline gelen Endonezya, 1960’lı yıllarda büyük bir siyasal ve toplumsal kriz döneminden geçiyordu. Ülkenin kurucu başkanı Sukarno’yu devirerek iktidarı ele geçirmek isteyen bir askeri cunta 1965’te başarısız bir darbe girişiminde bulunmuş, General Suharto komutasındaki ordu darbe girişiminden komünistleri sorumlu tutmuş ve büyük bir antikomünist harekât başlatmıştı. Bu dönemde Anderson antikomünist harekâta ve 1967’den itibaren kurulan Suharto önderliğindeki diktatörlüğe karşı muhalefet etmeye başladı. Bu faaliyetleri, Endonezya’ya girişinin Suharto yönetimi tarafından engellenmesine neden oldu. Yasak 1998 yılına kadar sürdü, ancak Anderson ülke üzerine araştırma ve çalışmalarını sürdürdü.

Benedict Anderson’ın Güneydoğu Asya uzmanları dışında daha geniş bir sosyal bilimler camiası tarafından tanınmasını sağlayan çalışması, Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması başlığını taşıyan, ilk basımı 1983 yılında yapılan kitabıdır. Kitap, II. Dünya Savaşı’nı izleyen gelişme gösteren milliyetçilik çalışmaları literatürünün en önemli parçalarından biridir. Anderson, Hayali Cemaatler’de “ulus”ların milliyetçiler tarafından kadim topluluklar olarak değerlendirilmelerine rağmen gerçekte görece yakın bir dönemde (on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda) belirli siyasal gelişmelerin ve toplumsal-iktisadi belirlenimlerin sonucu olarak “icat edilmiş” topluluklar olduğu fikrinden yola çıkar.

Benedict Anderson’ı kendi kuşağının milliyetçilik teorisyenlerinin çoğundan ayıran başlıca özelliği, Asya uzmanı olması, buna bağlı olarak da milliyetçiliğin gelişimini incelerken Avrupa ve Kuzey Amerika’dan örneklerle sınırlı kalmaması ve Avrupa dışı ulusal kimlik oluşumu örneklerini de kapsayan bir perspektif inşa etmesidir. Kaldı ki yazarı kitabı yazmaya iten başlıca gelişme, 1978-1979 yıllarında Asya’da Marksizm’i referans gösteren rejimlerle yönetilen üç ülke arasında yaşanan çatışmalardır. Vietnam’ın Kamboçya’ya müdahale etmesi, bunu takiben Çin’in Vietnam’a savaş açması gibi gelişmeler sonucunda, Anderson Asya’daki sosyalist ülkelerin aynı zamanda milliyetçi rejimlere sahip olmaları konusu üzerinde düşünerek bu kitabı yazmaya başlamıştır.

Temel sorunsalının Asya’ya ilişkin bir sorunsal olmasına rağmen, Anderson ulus inşasına ilişkin anlatımını esas olarak Avrupa tarihine ilişkin gelişmeler üzerinden kurar. Ona göre milliyetçiliğin (ve buna bağlı olarak ulusların) gelişimine zemin hazırlayan faktörler daha önceki yüzyıllarda, Avrupa’da piyasanın ve kapitalizmin gelişimine bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Bu faktörlerin en önemlilerinden biri, Anderson’ın “matbaa kapitalizmi” ya da “kapitalist yayıncılık” adını verdiği olgudur. Kapitalizmin gelişimine paralel olarak basılı materyaller alınır-satılır nesneler, metalar haline gelmiştir; matbaanın gelişmesiyle birlikte yayıncılık adeta bir sanayi dalı haline gelmiştir. Bu, Latince başta olmak üzere dinsel ve/veya edebi işlevler üstlenen diller yerine yerel dillerde yapılan yayınların gelişmesini sağlamış, aynı zamanda da yerel dillerin lehçe çeşitliliğinin yerini standart bir yazılı dilin almasına zemin hazırlamıştır. Anderson, bu konuda verdiği örnekleri Yeniçağ Batı Avrupası ile sınırlı tutmaz, Amerika’da Asya’da ve Orta Avrupa’da okuryazarlığın, modern yayıncılığın ve eğitim sisteminin gelişmesi ile milliyetçiliğin gelişmesi arasındaki bağlantıları vererek anlatımını zenginleştirir. Buna karşılık, Anderson’a göre milliyetçiliğin gelişimi yalnızca okur-yazarlığın ve modern basın-yayının gelişimi ile sınırlı değildir; örneğin emperyalizm karşıtı hareketler de “millet” kurgularının gelişimine katkıda bulunmuştur. Sosyalist ya da komünistlerin iktidarda olduğu pek çok ülkede milliyetçilik ile Marksizm’in iç içe geçmiş bir şekilde varlığını sürdürmesini de sözkonusu bölgelerin tarihsel-toplumsal-siyasal koşullarına bağlı olarak açıklar.

Anderson, çalışmasını Avrupa merkezciliğin dışından bir milliyetçilik okuması çabası üzerinden kurmuştur, ancak Partha Chatterjee başta olmak üzere pek çok milliyetçilik uzmanı onu yine Avrupa kapitalizmini milliyetçiliğin esas çıkış noktası olarak aldığı için eleştirmişlerdir. Ayrıca, Anderson’ın matbaa ve modern eğitimi kapitalizm ile ilişkilendirmesi yakın dönemde kapitalizmin tarihi üzerine yapılan çalışmalardan hareketle eleştiriye tâbi tutulabilir: Robert Brenner gibi tarihçiler, on beşinci yüzyılda kapitalizmin henüz var olmadığı yönünde önemli tezler öne sürmüşlerdir. Bu konuda yapılan tartışmalar da dikkate alınarak, Anderson’ın kapitalizm-emperyalizm-milliyetçilik ilişkisine dair tezleri eleştirel bir perspektiften bir okumaya tâbi tutulmalıdır.

Son olarak, Anderson’ın entelektüel kariyerinin Endonezya üzerine erken dönem çalışmaları ve Hayali Cemaatler kitabı ile sınırlı olmadığını belirtmek gerekiyor. Yazarın 1980’lerden ölümüne geçen dönem boyunca Tayland toplum ve siyasetinden Filipinler edebiyatına kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılan yayınlarının da tartışılması gerekiyor. En önemli eserlerinden Üç Bayrak Altında: Anarşizm ve Sömürgecilik Karşıtı Tahayyül’ün Türkçe çevirisi bulunsa da başka eserlerinin de çevirilerinin yapılması sömürgecilik incelemeleri ve Asya çalışmaları konusundaki tartışmaların gelişimine katkıda bulunacaktır.

* İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi