Berlin Film Festivali'nden Gümüş Ayı ödülünü “Never Rarely Sometimes Always” (Asla Nadiren Bazen Her zaman) filmi kazandı

Berlin Film Festivali'nde Gümüş Ayı'nın sahibi belli oldu

Seçil Kalenderoğlu

Berlinale'nin yarışma bölümünün ikinci kısmı, Abel Ferrara'nın hayal kırıklığı yaratan son filmi “Siberia”, Philippe Garel`in klişe romantik çalışması “The Salt of Tears” ve Sally Potter'ın yorucu melodramı “The Roads Are Taken” gibi filmlerle izleyiciye isteneni yine veremedi. Ancak festivalin kapanışına yaklaşırken, Eliza Hittman'ın beyaz perdede görmeye pek de alışık ol(a)madığımız, fakat son derece gerçek bir tema olan kürtaj hakkındaki son çalışması “Never Rarely Sometimes Always” (Asla Nadiren Bazen Her zaman) ana akım olmayan Amerikan sinemasının güzel örneklerinden birini sundu.

Pennsylvania'da küçük bir kasabada yaşamakta olan, on yedi yaşındaki Autumn (Flanigan) hamiledir ve gebeliği sonlandırmaya karar vermiştir. Eyaletin, ebeveynin rızasına dayanan kürtaj yasalarının zorlayıcılığı yüzünden Autumn ve kendisine destek olan kuzeni Skylar (Ryder) kürtajın herkes için yasal bir hak olduğu New York`a gitmeye karar verirler. Ancak bir gün sürmesi beklenen prosedür daha karmaşık bir hal alır. Pennysylvania`da, kürtaj karşıtı bir kurumda hamilelik testi yaptıran (ücretsiz olduğu için burada yaptırmayı tercih etmiş olabilir) Autumn, hamile olduğunun tespit edilmesinden sonra çocuk sahibi olmayı özendiren, objektiflikten uzak ve kürtaj karşıtı bir propagandaya maruz kalır. New York`ta kendisiyle ilgilenen doktorlar ise Autumn`a, onun bedenine ve kendi bedeniyle ilgili kararlarına saygı gösteren bir yaklaşım sergilemektedirler. Pennsylvania örneğinde, kürtajın yasaklandığı yerlerde kadınların kendileri için çözümler üretmek zorunda kalışları gözler önüne serilirken, yasak olmayan New York gibi şehirlerde örnekleri görülebilecek olan sosyal ve psikolojik destek mekanizmalarının önemi hatırlatılır ve iki mekan arasındaki uçurum da gözler önüne serilir.

Film boyunca, seyirci pek çok kez Autumn ve Skyler`ın kişisel alanlarının nasıl ihlal edildiğine tanıklık eder. Autumn, okul müsameresinde The Exciters`ın "He’s Got the Power" şarkısını söylerken kendisine cinsiyetçi bir hakaret sözcüğü kullanarak bağıran okul arkadaşı, Autumn`a cinsel saldırıya maruz bırakıp bırakmadığı izleyiciye net olarak açıklanmadığı ancak istismarcılığı şüphesiz olan üvey babası, Autumn ve Skylar`ın birlikte çalıştıkları süper markette ikisini de ellerinden fiziksel olarak taciz eden yöneticileri ve daha nicesi…

Hittmann, bilinçli bir şekilde eğer hala daha görülemiyorsa ya da anlaşılamıyorsa diye bütün bu anları itinalı yakın plan çekimlerle gösterir. Otobüste kendileriyle tanışmak isteyen bir erkeğin konuşmadan önce Skyler`in koluna dokunması ya da Skyler`ın mesajlarına cevap vermemesine rağmen ona mesaj atmaya devam etmesi, görüştüklerinde ise bacağına elini koyması gibi pek çok sahne seyircinin dikkatine sunulur. Hittmann, bu yakın plan sahnelerde izleyiciye bir yönetmen olarak kendini hatırlatırken, filmin genelinde daha çok gözlemci bir yöntem izleyerek karakterlerle arasına bir mesafe koymayı tercih etmektedir. Bu da oyuncuların da kendi alanlarına saygı göstermeye çalıştığı izlenimini vermektedir.

Filme ismini veren ve kilit sahne ise sosyal danışmanın, Autumn`a tıbbi ve cinsel yaşantısına dair sorduğu sorulara "Asla, Nadiren, Bazen, Her zaman" cevaplarını vermesini istemesidir. Son derece kişisel ve zor olan bu sorulara özellikle de cinsel istismar ve cinsel şiddete dair olanlara yanıt vermek Autumn için oldukça zordur. Filmin başından itibaren sakin ve kontrollü bir şekilde gördüğümüz Autumn, sorular karşısında yavaş yavaş duygusal olarak çözülen ifadeleriyle cevapları kendiliğinden vermektedir. Genç başrol oyuncusu Sidney Flanegan`ın performansı ise filmin başından sonuna kadar göz doldurmaktadır.

Basın toplantısında, Hittmann filmin konusunun nasıl ortaya çıktığı sorusuna, 2012 yılında sırtındaki şiddetli ağrılar ve düşük yapma olasılığı nedeniyle defalarca kürtaj yaptırmak için başvuran ancak ceninin kalp atışı olması nedeniyle isteği reddedilen ve daha sonra kan zehirlenmesi (septisemi) yüzünden hayatını kaybeden Savita Halappanavar`in hikayesinin etkili olduğunu söyledi. Hittmann, kürtaj yasağı nedeniyle her yıl binlerce kadının, kürtaj olabilmek için İrlanda’dan İngiltere’ye gitmesinin benzer örneklerinin tüm dünyada görüldüğünü, Amerika`da ise taşra bölgelerden ya da yasak olan şehirlerden, yasak olmayanlara seyahati zorunlu kıldığını, amacının da bu “gerçekliği” sinema diliyle anlatmak olduğunu belirtti. Daha önce Rotterdam, Sundance gibi festivallerde yarışmış ve üç sene önce “Beach Rats” ile en iyi yönetmen seçilmiş Hittmann`ın, izleyici yorumlarına da bakıldığında Berlinale`den de eli boş dönmemesi şaşırtmadı.