Beşiktaş kazılarının henüz tamamlanmamış, bilimsel analizlerinin henüz yapılmamış olduğu göz önüne alındığında, açığa çıkan mezarların hangi topluma ait olduğunu söylemek büyük bir hata iken, bunu topluma bilgi olarak değil de, onların ilgisini çekmek için yapılmış bir haber olarak sunmak beraberinde büyük sorunlar getiriyor

Beşiktaş’taki “Türk mezarları”

MURAT NAĞIŞ
Aktüel Arkeoloji Dergisi Yazı İşleri Müdürü

İnternet ve sosyal medyanın insanın günlük hayatının tümünü işgal etmesi, cehalet, araştırma eksikliği ve paylaşılan hatalı içerikleri doğrulama yetersizliği ile birleşince, hem yanlış bilgiler geniş kitlelere ulaşabiliyor, hem de insanlar sürekli olarak medya tarafından yargıları ve önyargılarına göre manipüle edilebiliyor.

Dünyada sosyal medya ve internet haberciliği kavramını oldukça yoğun ve yaygın kullanan ülkelerin başında gelen Türkiye’de neredeyse herkesin kendi internet haber sitesi bulunuyor. Bunların hiçbirine ne kurumsal ne de etik bir denetim sağlanmıyor. Bu haber sitelerinin büyük çoğunluğunun editoryal destek, gazetecilik eğitimi ya da etiği ile herhangi bir bağları da yok. Temel talepleri daha fazla tıklanmak ve buna bağlı olarak reklam pastasından paylarını alabilmek. Bununla birlikte ülkenin gazetecilik kültürü adına en köklü kurumları da benzer şekilde daha fazla tıklanma kaygısı ile toplumu manipüle edebilecek fazlasıyla yanlış ve yanlı haberler üretebiliyorlar. Bu gazetelerin internet sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında okuyucu ve takipçileri ile paylaştıkları içeriklerin büyük bir çoğunluğu kopyala yapıştır haberlerden ve içeriklerden oluşuyor. Birbirini sürekli çoğaltan bu içerikler, böylelikle kendi güçlerini de gittikçe büyütüyor.

Toplumun ilgisini çeken bir haber ya da içerik kısa sürede ilgili ilgisiz tüm haber sitelerine yayılarak, daha fazla tıklanma sağlaması amacı ile takipçilerin kültürel, dini, milli duygularına göre manipüle edilmiş bir dille paylaşılıyor. Türkiye gibi kulaktan dolma bilgileri fazlası ile önemseyen ve bilgiyi sorgulamak, araştırmak ve doğrulamak gibi alışkanlıkları bulunmayan ya da zamanı buna yetmeyen toplumlarda bu durum zincirleme bir bilgi kirliliği ve sürekliliğine neden oluyor. Özellikle toplumsal kutuplaşmanın kendini en fazla hissettirdiği alan olan sosyal medyada bu bilgi kirliliği büyük bir savaş alanına dönüyor.

Ortaya çıkan bilgi kirliliği, ki buna bilgi bile demek büyük bir hata olur, toplumun yargı ve önyargıları üzerinde daha büyük kırılmalar ve yansımalar yaratabiliyor. Yakın zamanda özellikle arkeoloji haberlerinde sıklıkla karşılaştığımız durum da bunların benzer örneklerini içeriyor.

Beşiktaş’ta açığa çıkan Demir Çağına ait mezarların “Türk” mezarları olarak sunulması medyanın kendini sorgulaması için önemli bir örnek olarak gösterilebilir. “Beşiktaş metro kazısındaki mezarlar büyük ihtimalle Türklere ait” (Habertürk), “Beşiktaş’taki metro kazılarında 3 bin 500 yıllık Türk mezarları bulundu” (Sözcü), “İstanbul’da Türk Tarihini Değiştirecek Keşif: 3 Bin 500 Yıllık Mezarlar” (Sondakika). Benzer içerikler ile kısa sürede tüm internet haber sitelerine yayılan, her biri bir diğerinden daha cesur başlıklarla çıkan bu haberler, içeriğinin doğru ya da yanlış olduğu sorgulanmaksızın gün boyunca toplumun büyük bir kesimine ulaştırılmış oluyor. Bir haberin yanlış ya da hatalı olduğu ortaya çıktığında ise hiçbir gazete ya da haber sitesi düzeltme ya da özür dileme gereği duymuyor.

Beşiktaş kazılarının henüz tamamlanmamış, bilimsel analizlerinin henüz yapılmamış olduğu göz önüne alındığında, açığa çıkan mezarların hangi topluma ait olduğunu söylemek büyük bir hata iken, bunu topluma bilgi olarak değil de, onların ilgisini çekmek için yapılmış bir haber olarak sunmak beraberinde büyük sorunlar getiriyor.

Benzer bir örnek olarak, yakın zamanda medyada hızla yayılan “Akdeniz arkeolojisinin en büyük bulmacası”nın çözüldüğüne dair haber yine toplumun ilgisini çekmek, sansasyon yaratmak adına yapılmış haberlerden yalnızca biri. 1887 yılında Afyon’da bir cami inşaatı sırasında bulunan ve kopyası alındığı söylenen kayıp bir eser ile tarihin en büyük gizemini medya aracılığı ile aydınlatabiliyoruz. “Afyonkarahisar’da bulunan yazıt 3 bin 200 yıllık sırrı çözdü” (BBC). Kısa sürede haber o kadar içinden çıkılmaz bir hal alıyor ki, yazıtın temel inşaatında kullanıldığı öne sürülen cami vali tarafından ziyaret ediliyor ve bu ziyaret sırasında köy sakinleri caminin araştırma yapılması için yıkılmasına izin verdiklerini ancak öncesinde yeni cami yapılmasını talep ettiklerini iletiyorlar. Konu ile ilgili araştırma yapan bilim insanları, böyle bir yazıt olmadığını, 150 yıl önce yapılmış çizimlerin ise gerçeği yansıtamayacağını söyleseler de, ortaya atılan başlıklar bir ok gibi fırlayarak ilerliyor. Medya bu tür haberleri sevdiği için toplumun bir süre bu haberler ile oyalanmasına izin veriliyor. Ve elbette, insanların nasıl bir sır çözüldüğüne ilişkin bilgisi büyük bir karmaşa içinde kalmaya devam ediyor. Acaba 3 bin 200 önce ne olmuştu? Ve şimdi hangi gizem çözüldü? Gazeteler artık bununla pek ilgilenmiyor.

Benzer şekilde, bir süre önce yine topluma yanlış bilgi olarak sunulan ve daha sonra düzeltmesi bile yapılmayan Göbeklitepe’de kafatası ayini yapıldığına ilişkin haber, toplumun ilgisini çekmeyi başarmış ve kısa sürede sosyal medyanın gündemi olmuştu. İsrail’de bir kazıdan çıkan kafataslarını Göbeklitepe’de bulunmuş gibi gösteren bu haberler, Göbeklitepe’de kafatası ayini yapıldığına dair koca koca başlıklar atarak sosyal medyada büyük geri dönüşler sağlamış, toplumun ihtiyaç duyduğu gerçek bilgi ve sonuçları hiç önemsememişlerdi. Toplum ne de olsa yapılan bu haberleri birkaç gün sonra unutacak ve kendine sunulan yeni haberlerin içine çekilecek.

Yine yakın zamanda Türkiye’de büyük ilgi çeken bir diğer haber ise, Vikinglere ait bir mezarda bulunan tekstil örnekleri üzerinde yazdığı düşünülen “Allah” ve “Ali” kelimeleri oldu. Bu haber, uzun bir süre boyunca haber sitelerini ve sosyal medyayı meşgul etti. Sonuçları tam olarak netleşmeyen araştırmalarla varılan yargılar, haber siteleri ve sosyal medya kullanıcıları tarafından bir güç gösterisi olarak kullanıldı. Dini ya da milli duygulara dokunan konuların nasıl daha fazla sömürülmeye ve manipüle edilmeye açık hale getirildiğini bu haberlerle daha iyi görüyoruz. Haberin yayılmasının ardından, konunun uzmanları tarafından açıklanan araştırmaların yeni sonuçları ve analizleri, tekstil örneklerinde tespit edildiği iddia edilen Arapça yazıların yanlış anlaşıldığını, bunların gerçekte yazı olmadığını gösterdi ancak toplum Vikinglerin de Müslüman olduğuna inanmıştı bir kere.