Biliç’in ders çıkarması lazım

SERKAN FİDAN

Slaven Biliç, futbolcuları Avrupa mesaisinde hem fiziksel hem de psikolojik olarak yıprandığından olsa gerek ilk yarıda öncelikle gol yememeyi düşünüyordu. Beşiktaş rakibine sadece kendi yarı sahasında baskı yapıyor ve rakibi de kalabalık savunma içinde pozisyon bulmak da zorlanıyordu. İki sezondur her maçını deplasmanda oynayan Beşiktaş için kale arkalarının boş olması değil belki ama Gökhan Gönül’ün sakatlanması önemli bir avantajdı. Üstüne daha yakaladığı ilk ciddi pozisyonda tribünlerle Emenike’nin arasının açılması da eklenince aslında maç Beşiktaş için gerçek olamayacak kadar güzel başlamıştı.

Cenk’in sakat olması sebebiyle Tolga Zengin kaleyi devralmıştı. Tolga’nın annesi Melek Zengin vefat etmeden önce Beşiktaş maçında “Bütün Anneler “MELEK”tir, Geçmiş Olsun Tolga” pankartı açan Fenerbahçe tribünlerine, uzun tedavi sürecinin ardından sahaya çıktığı ilk maçta sakatlanan Tolga’ya gösterdiği tepki yakışmadı.

İkinci yarının hemen başında Kuyt’ın sakatlanması ev sahibinin hamle hakkının bitmesi anlamına geliyordu. İkinci yarı Fenerbahçe’nin daha fazla risk alması demek Beşiktaş’ın daha fazla boş alan bulması anlamına geliyordu. Konuk takım pozisyonlar da bulmaya başladı ancak Sosa’nın henüz hazır olmaması Beşiktaş’ın öne geçememesinin en önemli sebebiydi.

Sakatlanan Tolgay’ın yerine Olcay’ın, 7 dakika sonra da Sosa’nın yerine Oğuzhan’ın oyuna girmesi ile Beşiktaş hem oyunun kontrolünü ele geçiriyor hem de daha ciddi pozisyonlar yakalamaya başlıyordu.

Maçın son 10 dakikasında Fenerbahçe’li futbolcular da seyirciler de aslında havlu atmış gözüküyordu. Maçın son bölümlerinde maç Beşiktaş’ın lehine dönmüşken, futbolun altın kuralı devreye girdi; “atamayana atarlar.” Aslında oyunda olduğu sürece zorlanmayan genç kaleci Günay’ın son saniyede gelen golden sonra tutamadığı gözyaşlarından hem gol öncesi hucüma çıkarak alanını boşaltan Necip’in hem de henüz derbi kazanamayan Biliç’in çıkartması gereken dersler var...